Oruç Nasıl Tutulmalı
Oruç tutarak Rab’le nasıl yürümemiz gerektiğine bakıyoruz. Yani oruç tutarak Rab’be nasıl itaat etmemiz gerektiğine bakıyoruz. Orucu oruç yapan şey sadece bir süreliğine yemekten uzak durmak değil, bedenlerimizi bir süreliğine alçaltarak Rabbi aramak için ruhlarımızı alçaltmaktır. Hangi sıklıkta veya kaç günlük oruçlar tutacağımız açıklanmıyor ama oruç tutmanın görevimizin bir parçası olduğunu ve Rabbin, şartlar oruç tutmamızı gerektirdiğinde oruç tutacağımızı varsaydığını görmüştük. Hangi şartlarda oruç tutmamız gerekiyordu? Ruhsal ve fiziksel sağlığımız bireysel ya da topluluk olarak, ailelerimiz, kilisemiz ya da ülkemiz günah tarafından tehdit edildiğinde oruç tutmalıyız. Orucun faydalarını da gördük: fiziksel ve ruhsal sağlığımızı arttırdığı gibi dualarımıza daha çabuk cevap aldığımızı da görüyoruz. Hayatlarımızda Rabbi hoşnut etmek ve onun krallığının ilerlediğini görmek istiyorsak orucu göz ardı edemeyiz. Tanrı’nın herşeye egemen olduğu doğrudur, ve biz ne yaparsak yapalım kendi isteğini gerçekleştirecek. Ama kendi amaçları için araçları da kendisinin atamış olduğu doğrudur. Bu nedenle orucumuzla Tanrı’nın planlarını değiştirdiğimizi düşünmeyelim. Orucumuzla Tanrı’nın planının bir parçası olduğumuzu düşünelim.
Bugün Rabbi onurlandıran bir orucun nasıl tutulması gerektiğine bakacağız. İki şey göreceğiz: Birincisi, oruç tutmaya başlamadan önce yapmamız gerekenler, ve ikincisi de, oruç tutarken yapmamız gerekenler. Birincisi, Oruç tutmaya başlamadan önce neler yapmamız gerekir? Öncelikle sağlığımızın oruç tutmaya elverişli olup olmadığına karar vermeliyiz. Bazılarımız kronik hastalıktan veya yaşlılıktan dolayı oruç tutacak güce sahip olmayabilir. Sağlığınızla ilgili bir şüpheniz varsa doktorunuza danışmalısınız. Orucun bereketini ararken Rab altıncı emre karşı gelmemizi istemiyor. Orucun amacı kendimize zarar vermek, kendimizi yaralamak değildir. Oruç sırasındaki yemekten uzak durmamızın nedenlerinden birisi de kendimizi alçaltmak olduğu için, eğer oruç tutamayacak kadar zayıfsak, belki de kendimizi alçaltmamız için elimizde iyi bir neden vardır.
İkincisi de, orucumuzun süresi ve hangi sıklıkta olacağıdır. Oruç kararı kendi özel şartlarımıza bağlı olduğundan, bu konuda kesin ve nihai kurallar koyamıyoruz. Ama gerçekten de Rable yakın bir şekilde yürümek istiyorsak, yüreklerimizde bu sorunun cevabını bileceğiz. Samuel Miller de oruç konusunda, süre, sıklık gibi kesin kurallar koyulmasının ne kadar yanlış olduğunu vurguluyor. Rabbin Sözünde bu konularla ilgili kuralların olmadığını görüyoruz. Karar tamamen bizlere bırakılıyor. Fakirlere yardım konusu da buna benziyor. Her zaman çevremizde yardıma muhtaç insanlar olacak. Rab yardıma muhtaç olanlara yardım etmemiz gerektiğini ama ne sıklıkta veya ne kadar yardım yapmamız gerektiğini belirtmiyor. Önemli olan yüreğimizin doğru olması ve doğru hareket etmemizdir. Zorunlu oruç bireye ve topluma zararlıdır. İtaat kurbandan iyidir… Şabat gibi oruç da insan içindir, insan oruç için değildir. Bu nedenle, oruç insan sağlığına, insan aklına zarar vermemelidir.
Ne kadar sıklıkta ve ne kadar uzun oruç tutmanız gerektiği konusu sizinle Rab arasındadır. Kutsal Yazılar’da çeşitli uzunluklarda tutulan oruçlar görüyoruz:
- Musa (MÇ 34:28), İlyas (1 Krallar 19:8), ve Rabbimiz İsa (Matta 4:2) kırk gün kırk gece oruç tutmuşlardı.
- Daniel, kırk bir gün oruç tutmuştu (Dan. 10:2-3).
- Yabeş-Gilyad’daki adamlar Saul savaşta öldürüldükten sonra yedi gün oruç tutmuşlardı (1 Tar. 10:12).
- Ester ve Yahudiler Haman onları yok etmekle tehdit ettiğinde üç günlüğüne oruç tutmuşlardı (Ester 4:16).
Kefaret Gününde zorunlu kılınan tek oruç ise sadece bir gün sürmüştü (Lev. 23:26-32; El. İşl. 27:9). Biz hangisini kendimize örnek almalıyız. Musa, İlyas ve Rab İsa Mesih’in tuttukları oruçta Rabbin onları mucizevi bir şekilde korumuş olduğunu görüyoruz, çünkü sıradan insan kırk gün boyunca yemeksiz ve susuz yaşayamaz! Musa’nın iki kez, kırk gün ve kırk gece yemeksiz ve susuz oruçlar tuttuğunu görüyoruz (Yas. Tek. 9:9-18). Yirmi bir ve yedi günlük oruç durumlarının kısmi oruçlar olduklarını düşünüyorum. Günün bir kısmında oruç tutup kendilerini kısmen bazı şeylerden uzak tuttukarını ve bazı şeyleri yiyebildiklerini görüyoruz. Üç günlük oruçta ise tam üç gün boyunca hiçbir şey yemediklerini ve içmediklerini görüyoruz, ama bu orucun da çok ciddi ve sıradışı bir durum için olduğunu görüyoruz. Genel olarak oruç yirmidört saat boyunca hiçbirşey yemeden ve içmeden tutulmalıdır, ve bunun ötesindeki oruçlar kısmi oruç tanımlamasına girer.
Üçüncüsü, doğru bir motivasyonla oruç tuttuğunuzdan emin olmanızdır. Belirli bir süreliğine yemek yememek bir erdem değildir. Aynı şey putlara kurban edilen etler için de geçerli. Pavlus şöyle diyor: “Yiyecek bizi Tanrı’ya yaklaştırmaz. Yemezsek bir kaybımız olmaz, yersek de bir kazancımız olmaz.” (1 Kor. 8:8). Rab yüreklerimizin durumuyla ilgileniyor: Oruç Rabbin önünde kendimizi alçaltmamızı sağlayan bir araçtır. Oruç tutarken yüreğimizin bu dünyada mı Rab’de mi olduğuna dikkat edelim. Oruç tutarken Rabbi aramaya gayret edin. Aklınız kurallarda değil, Rab’bin iradesini aramakta olsun.
İkincisi, oruç tutarken neler yapmanız gerekiyor? Yirmi dört saatlik bir oruç tutuyorsanız, hiç yemek yememeye dikkat etmelisiniz. Oruç tutmak yemek yememektir. Bazen de yirmi dört saat boyunca hiç su içmemektir. Oruç tutarken çok dikkat etmelisiniz. Çok sıcak bir günde oruç tutuyorsanız, su içmeniz gerekebilir. İçmemeniz için hiçbir engel yok! Ama eğer susuzluk sizin için zor olmayacaksa susuz kalabilirsiniz. Diğer yandan da, biraz karnınız acıktı diye de birşeyler yemeye kalkmamalısınız. Orucun amaçlarından birisi de budur. Oruç tuttuğunuzda aç kalıp kendinizi zayıf hissettiğinizde Rabbin yardımını dilemeniz ve kendinizi alçaltıp Tanrı’ya yaklaşmanız gerekiyor. Oruç tutarken çok zorlansanız da kesinlikle yemek yememelisiniz. Oruçluyken dünyayı ve dünyanın cazibelerini kendinizden uzaklaştırmalı, dünyayı kendinize kapatmalısınız. Oruç tutmamızın sebeplerinden birisi de dünyanın üzerinizdeki gücünü kırmanızdır. Diğeri de, Rabbi aramak için kendinizi bu şeylerden ayırmanızdır. Oruç tutarken kendinizi bu dünyanın eğlencelerine, zaman öldüren işlerine, zevklerine vermeniz orucun amacına aykırıdır. Ve siz oruç tuttuğunuz zaman, o gün, olabiliyorsa izin alın, dünyanın yaşamınızdaki etkilerini kapatın, ve yukarıdaki şeyleri düşünüp Rabbi ve cennetle ilgili şeyleri arayın.
Üçüncüsü, oruç tutarken günahlarınızdan ötürü kendinizi alçaltmaya hazır olun. Oruç tutmanın amaçlarından birisi de günahın yaşamınızdaki gücünü kırması için Rabbin lütfunu aramanızdır. Günahınızı daha net görmek için On Emir aynasına bakıp kendinizi daha iyi görmeye çalışmalısınız. Henry Scudder’ın oruçla ilgili yazdığı Hristiyan’ın Günlük Yürüyüşü adlı kitabından kendinize şu soruları sorabilirsiniz: Birinci emirle ilgili: “Tek gerçek Tanrı’nın kendisini kelamında ve işlerinde göstermiş olduğunu biliyor ve kabul ediyor muyum? Onun kelamına, emirlerine, vaatlerine, ve uyarılarına inanıyor muyum, ve onun kutsal ve hikmetli ilahi taktirinin herşeyde olduğuna inanıyor muyum? Onun kelamını sürekli hatırlıyor muyum? Ne zaman Rabbi düşünsem, kendimi alçaltıp Tanrı’yı saygıyla yüceltiyor muyum, ve kendi gözümde bir hiç olduğumu görüp, evet, tüm yaratıkların Tanrı’nın önünde bir hiç olduklarını anlıyor muyum?”
İkinci emirle ilgili: “Toplululuk olarak ve özel olarak, sıradan ve sıradışı, işiterek, okuyarak, ve kelamını düşünerek, dua ederek, övgüler sunarak, ve ona şükrederek, sakramentleri, vaftiz ve Rabbin Sofrası olarak doğru kullanarak, dini oruçla, dini ziyafetle, ve özel zamanlarda verdiğim sözlerle Tanrı’ya ruhta ve gerçekte ibadet ettim mi? Kendi yetkim ve imkanım dahilinde Tanrı’ya gerçek ibadeti koruyup anlattım mı? Ve yapabiliyorken Tanrı’nın kilisesinin yönetimine ve disiplinine boyun eğdim mi?”
Üçüncü emirle ilgili: “Tanrı’nın kutsal isimlerini ağzıma alırken Tanrı’nın kutsallığının, günahsızlığının farkında mıydım?”
Dördüncü emirle ilgili: “Altıncı gün geldiğinde tüm dünyasal işlerimi bir kenara bırakıp, emre göre hareket edip yüreğimi hazırlayarak Şabat gününü kutsal tutmak için Rabbin gününü hatırladım mı?”
Kardeşler, bizler de kendimize ‘Rab’be sadık tanıklar olarak yaşıyor muyuz’ diye soralım? Günlük yaşamlarımızda birçok insanla tanışırken bu insanlara ne kadar tehlikeli bir durumda olduklarını söyleyebiliyor muyuz? Mesih’e iman etmezlerse başlarına gelecekler konusunda onları haberdar ediyor muyuz? Onlara kurtuluş müjdesine olan ihtiyaçlarını anlatıyor muyuz? Günahlarımızı düşünmemiz bizleri alçaltır ve Tanrı’nın merhametini kabul etmeye daha iyi hazırlar.
Dördüncüsü, oruç tutuğunuz zaman farkına vardığınız ve zaten daha öncesinden farkında olduğunuz günahlarınızdan dönmeye hazır olun. Mezmur yazarı şöyle diyor: “Yüreğimde kötülüğe yer verseydim, Rab beni dinlemezdi.” (Mez. 66:18). Ama alçakgönüllülükle tövbe edip, günahlarınızı terk ederseniz Rab sizi işitip size cevap verecektir.
Beşincisi, orucunuzun sizinle Rab arasında olduğundan emin olun. Oruç tuttuğunuzu dünyaya ilan etmeniz, ya da çıtlatmanız gerekmiyor. Matta 6:16-18’in konusu da budur zaten. İnsanlar sizi oruç tutarken görsünler diye oruç tutuyorsanız, oruçluyken göründüğünüzde ödülünüze kavuşmuş olursunuz. Ama oruçluyken sadece Tanrı tarafından görünürseniz, Tanrı size ödülünüzü verecektir. Bu nedenle, ne kadar aç ve susuz olduğunuzu dünyaya göstererek inleyip sızlamayın, ve aç, sefil görünmeyin.
Altıncısı, oruç tuttuğunuz zamanın bir süresini duaya ayırmayı unutmayın. Orucun amacı Tanrı’nın isteğini, iradesini aramaktır. Oruç tuttuğunuzda dua etmezseniz, orucunuz boşunadır. Tanrı’nın lütuf tahtına belirli bazı dua konularını, dileklerinizi getirin ve bu konularda Rabbin önünde diz çöküp dua edin.
A’Brakel, “Kilisede ister toplu olsun ister bireysel olsun, oruç tutmakla alakalı çok az iş yapılması üzücüdür, -ki bu da kilisenin büyük bir gerileme yaşadğını gösterir. Bu yüzden Tanrı’ya yaraşır bir yaşam sürmek ve Siyon’un iyiliğini görmek isteyen herkes bu işi pratik etmelidir çünkü: (1) Tanrı bunu emretmedi mi? ‘ RAB diyor ki, “Şimdi oruç tutarak, ağlayıp yas tutarak Bütün yüreğinizle bana dönün. Giysilerinizi değil, Yüreklerinizi paralayın Ve Tanrınız RAB ‘be dönün. Çünkü RAB lütfeder, acır, Tez öfkelenmez, sevgisi engindir, Cezalandırmaktan vazgeçer.’ (Yoel 2:12); (2) Kilise ve tüm çağlarda yaşamış azizler bunu pratik edip bize takip edebileceğimiz bir örnek bırakmadı mı? … Bu yalnızca Eski Antlaşma’daki bir uygulama değil ama aynı zamanda Yeni Antlaşma’daki bir uygulamaydı (Matta 6: 16-18; 9: 15; Markos 9:29; Luka 2:37; Elçileirn İşleri 13:3; 14:23; 1 Korintliler. 7:5). Bu yüzden, Tanrı’nın söz dinleyen çocukları olarak ve azizleri takip edenler olarak sıklıkla oruç tutun. Bu gerçek Hristiyan Kilisesi’nin ve Reform zamanında inananların da yaptığı bir şeydi -hatta ondan sonra da devam etti. Bu uygulamanın yok olup gitmesine izin vermeyin.
Samuel Miller: Son olarak bu konuda söylenebilecek olan şey şudur oruç tutmamak ve kendimizi alçaltmamak için geçmiş çağlardaki kilise babalarımızdan daha az bir nedenimiz yoktur. Geçmiş zamanda oruç tutmayı daha gerekli kılan, ne oruç tutan kişilerde ne de mekanlara has özel bir şey vardı. Hiçbir şekilde; insan doğası aynıdır, inandığımız din aynıdır, ve Yeşua, Davut, Nehemya ve Pavlus’un da oruç tutup küle oturarak merhamet tahtının önünde beklemelerine sebep olan Hristiyan acıları (ya da yası) aynıdır. O zamanlara kıyasla şimdiki vakitte umut dolu dindarların olmasına ne diyelim? Ne diyelim tüm lütufların Tanrısı ‘Ruhunu dökerek’ ve ‘işine uyanış getirerek’ bir çok yerde yüreklere esenlik getirdiyse? Etrafımızda kaç milyon kişinin yürekleri isyankarlıkla katılaşmış! İbadet yerlerinin etrafını mezarlıklar kaplarken, ülkemizde kaç kilise bu uyanışlara katılmayarak neredeyse yaşamsız gibi soğuk ve ıssızdırlar. Kaç bireysel, yerel, kilisesel ve ulusal günah adil Tanrı’nın yargısının gelmesi için bas bas bağırmaktadır! Şu yayılan ateizmi ve her türlü kafirliği görün, berbat dinsizlik, gurur ve ölçüsüzlük, Şabat’ın ihlal edilmesi, sahtekarlık, müjdenin ihmal ve ihlal edilmesi, ve her tür ahlaki yoksunluk, ülkemizin en iyi yerlerinde bile bu içler acısı durum devam etmekte, ve hiç hoş olmayan yerlerde bu melankoli devam etmekte ve hüküm sürmektedir, tüm bu hüküm süren günahları düşünün —ve Hristiyan olduğunu söyleyen Tanrı halkının bu büyük sorumluluklarına karşı ne kadar umarsız olduğunu düşünün— ve ondan sonra söyleyin kendimizi alçaltmaya ve duaya ihtiyacımız var mı yok mu?
“Sevgili beni dinleyenler, eğer tüm bu olaylara karşın Rab’bin önünde ağlamak, yas tutmak ve oruç tutmak için nedenimiz yoksa, bunun sebebi günahın kötülüğüne karşı gözlerimizin açılmamış olmasıdır. ‘Alınlarına Yahve’nin işaretini’ alanların ve ‘ülkede yapılan iğrenç şeylerden ötürü dövünüp ağlayanların’ arasına henüz katılmamışızdır. Hristiyan olduğunu söyleyenler!, nasıl bir isim taşıyor olursanız olun, eğer bu dindar sadıkların arasında yer almıyorsanız, Yahve’nin melekleri yargı getirdiğinde üzerinizden geçerken bu alışkanlıklarınızın bağışlanacağını nasıl beklersiniz? Ya da bu karanlık zamanda nasıl konut kurduğunuz yerde ışığı yansıtmayı beklersiniz?” (Miller 26-27)
Kardeşler, oruç tutalım. Oruç Rabbin bizlerden beklentisidir. Oruç ruhsal bir görevdir, ve bizlere ruhsal bereket getirmektedir.
Kutsal Ruh’un bizlere neler söylediğini anlamamız için Rab bizlere işiten kulaklar versin.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.
