Oruç Tutmanın Faydaları
Oruç konusunu incelerken Henry Scudder’ın şu tanımını okuduk: “Dini bir oruç. . . etten ve içecekten, zevklerden, dünyasal çalışmalardan uzak durup, insanın kendisini Tanrı’nın önünde tamamen alçaltması ve duada daha istekli davranmasıdır.” A’Brakel’in de şu tanımını alıntılamıştık: “İnanlı kişinin kendisini bir günlüğüne bedeni canlandıran şeylerden mahrum bırakması, kendisini Tanrı’nın önünde bedende ve ruhta alçaltarak arzuladığını istediği özel bir dini uygulama aracıdır.” Durum gerektirdiğinde oruç tutmanın imanlıların sorumluluğunun bir parçası olduğunu gördük. Rabbin bazen tüm halkın oruç tutmasını istediği zamanlar olduğunu, ve bazen de bireylerin oruç tutmasını gerektiren zamanlar olduğunu gördük.
Matta 6’da İsa Mesih nasıl dua edeceğimizi, fakirlere yardım edemeğimizi varsayıyorsa, aynı şekilde oruç tutmamız gereken zamanlar olduğunu da varsaydığını gördük. Oruç tutmamız gereken durumları görmüştük. Kendinizi bu dünyanın sunduklarına fazlasıyla kaptırdığınızda, bu dünya Rab için olan sevginizi çalmaya başladığında ve ruhsal şeylere olan arzunuzu yok ettiğinde, yüreğinizde Rabbe olan sevginizi yeniden alevlendirmek istediğinizde, sizi en çok zayıflatan günahınız yüreğinizde ve yaşamınızda zafer kazanmaya başladığında, Rab sizi belirgin bir günahınız konusunda terbiye ettiğinde, yaşamınızla, mesleğinizle, ailenizle… vb ilgili önemli bir karar vermek üzereyken, ya da aileniz, kiliseniz, toplumunuz, şehriniz, ülkeniz büyük bir tehlike veya ihtiyaç içerisindeyken. Bu tür durumlarla karşı karşıya kaldığınız zaman sadece dua etmekle kalmayıp oruç tutarak Rabbin iradesini, isteğini aramalısınız.
Kilise orucun bireye ve topluma getirdiği bereketi unuttuğu için, yeniden oruç tutmaya başlamamız için orucun önemini tekrar görmemiz gerekiyor. Bugün orucun faydalarını anlatmak istiyorum. Birincisi, orucun faydasını görmek için oruç tutarken bazı şeylerden uzak durmamız gerektiğine bakacağız. İkincisi, oruçtan beklememiz gerekn fiziksel faydalara bakacağız. Üçüncüsü de, “Gizlice yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir” diyen Rab İsa Mesih’in bize söylediği gibi oruç tutarsak orucun ruhsal faydalarının neler olduğuna bakacağız.
İlk olarak, oruç tutarak Tanrı’yı dualarımızı cevaplamaya zorlamıyoruz. Oruç Tanrı’ya birşey yaptırmak anlamına gelmiyor. Princeton Üniversitesi’nde ders vermeye başlayan ikinci profesör olarak tanınan Presbiteryen pastör Samuel Miller oruç üzerine yazdığı kitabında şöyle diyor: “Ve bu noktaya atıfta bulunarak, boş bir batıl inancın yönlendirmelerine karşı kendimizi korumamızı sağlar. Çünkü, dini amaçlar için oruç tutma uygulaması, muhtemelen insanlığın günaha düşüşünden bu yana dünyada olduğu için (ve böyle varsaymamız için her türlü nedenimiz var, bu yüzden oruç öğretisini varlığımızı sağlayan Tanrı’dan çok önceleri aldığımızı düşünüyorum), bu kadar erken başlayan bu uygulama her dini uygulama gibi saptırılıp kötüye kullanılmış olabilir.
“Paganlar da orucun çok değerli olduğunu ve boş yere ibadet ettikleri ilahlarından kendi çıkarları için bir şeyler elde ettiklerini düşünüyorlardı.
Ve bazı heretiklerin ifade ettikleri gibi, maddede belirli bir “zarar” olduğunu ve herhangi bir şekilde, maddi nesnelerden mümkün olduğunca uzak durmaları gerektiğini, ve maddeden uzak durdukça, tüm gıdalardan ve özellikle de hayvansal gıdalardan uzak durdukça, Tanrı’ya, Tanrı’nın düşüncesine çok daha yakın olacaklarına ve en yüksek değere sahip olacaklarına ve en yüce görevlerinin maddeden uzak durarak Tanrı’ya yaklaşmak olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle, vücuduna daha çok zarar veren, acı çektiren ve bedenini özgür kılan (yaşamını almadan) kişinin ahlaki kusursuzluğa çok daha yakın olduğu düşünülüyordu.
“Ancak, ilk dönemdeki heretikler bu konuda en berbat batıl inançlara girmekle kalmadı, Hristiyanların büyük bir çoğunluğu da havarilerin günlerinden kısa bir süre sonra, oruç tutmayı batıl amaçlara yöneltmeye başladılar. Aslında Hristiyanlar, Gnostik rüyalara ve Pagan alışkanlıklarına kapılıp bozulmaya çok erken başladılar. İkinci yüzyılın sonlarından itibaren, her haftanın Çarşamba ve Cuma günlerini oruç tutma günleri olarak uygulamaya başlamışlardı. Çok geçmeden, Kurtarıcı’nın ölümünü anmak için büyük bir yıllık oruç tutmaya başladıklarını görüyoruz. Bu orucun ilanından hemen sonra ilan edenlerin kendileri de bu orucun kaynağının insandan geldiğini itiraf etmişlerdi. Bazıları bu orucu bir günlüğüne tutuyordu, ancak en yaygın uygulaması tam olarak kırk saat oruç tutmaktı, çünkü Rab’bin çarmıhtaki ölüm anından, ölümden dirilişine kadar tam kırk saat geçtiği varsayılıyordu. Ve bu nedenle eski takvimlerde bu oruca quadragesimal (kırklık) oruç ya da kırkın orucu adı veriliyordu. Ancak bu sefer, Mesih’ten sonraki altıncı yüzyılın başlarında, insanlar orucu batıl inançlarıyla kırk saat yerine kırk güne uzattı; ve bu değişikliğe sebep olarak, Kurtarıcı’nın kırk gün kırk gece oruç tutmasını göstermişlerdi. Roma Katolik Kilisesi, bu yıllık oruçtan ve yıl içerisindeki tüm cumalardan, çok batıl bir alışkanlık edinmiş oldu. Aralarında daha dindar olanlar, hiçbir tanrısal emir olmadan kendilerini bu uygulamaya adayıp bu uygulamanın kölesi haline gelirler ve Lent’te ve Cuma günleri et yemeyi ölümcül bir günah olarak görürler.
“Müslüman orucunun titizliği çok daha vahimdir. Onların bu yiyeceklerden periyodik uzaklaşma uygulaması, örnek bir müslümanın görevlerindendir, ve belki de Mekke’ye hac ziyaretinin yanında cennete gitmenin en önemli katkılarından birisi olarak görülüyor. Ve, bu yanılsamaya uygun olarak, onların Ramazan aylarının tamamı, başlama zamanından, her gün batımına kadar hiç kimsenin yemek yiyip içmeyeceği ya da ağızlarından, dudaklarından hiçbir yemeğin ve suyun geçmeyeceği bir zamandır. Müslümanların bu uygulamasıyla Katoliklerin insan geleneğine ve batıl inançlara göre geliştirdiği oruç uygulaması arasında neredeyse hiçbir fark yoktur.
“Şimdi, bütün bunlar zayıf ve suçlu kişilerin batıl inanç uygulamalarıdırlar. Rabbin yönlendirişiyle havarinin “Et” hakkında bize açıkça söylediği gibi, “Yiyecek bizi Tanrı’ya yaklaştırmaz. Yemezsek bir kaybımız olmaz, yersek de bir kazancımız olmaz.” Dolayısıyla, dini orucun faydalarına bakarken oruca mistik bir cazibe ya da kutsallaştırıcı bir güç atfetmiyoruz. Bedeni yumuşatıp halsiz bırakmanın bir faydası olup olmadığını bilmiyoruz; Belirli yemek çeşitlerinden uzak durmanın bizleri günahtan alıkoyup Tanrı tarafından kabul göreceğimiz anlamına gelip gelmediğini de bilmiyoruz” (Oruç, 9-11).
Tuttuğumuz orucu hiçbir şekilde iyi bir iş ya da sevap olarak görmememiz lazım, veya orucumuzla Tanrı’nın bizi kayırıp dualarımızı cevaplandıracağını da düşünmeyelim.
İkincisine bakalım, beklememiz gereken faydalara, hatta ilk olarak fiziksel faydalara bir bakalım. Tabii ki, ruhsal faydalar çok daha önemli, ama bazı fiziksel bereketleri de gözardı etmemeliyiz. Fiziksel olarak en azından iki fayda var: Oruç tutmak zihnimizi daha açık ve aktif kılar. Hristiyan yaşamında daha açık ve daha güçlü düşünmenin avantajları var. Tanrı’nın Sözünü daha iyi anladıkça ve yaşamlarımıza uyguladıkça, bizler de daha çok kutsallaşmış ve Rabbe bizi hizmetinde kullanmasına daha da açık olacağız. İncil’in müjdesini başka insanlara daha iyi açıklayabilirsek, onlara çok daha fazla bereket olacağız. Oruç aklımızı yenilememiz, entellektüel çabamızı arttırmamız ve anlayışızı keskinleştirmemiz açısından bizlere yardımcı olacaktır. Grek filozoflar kendilerine meydan okuyan diğer filozoflarla tartışmaya girecekleri zamanlarda ‘çatışma orucu’ dedikleri bir oruca girerek düşüncelerini çok daha keskin bir hale getireceklerine inanıyorlardı.
Amaçlarını gerçekleştirmek için bunları yapmaya bu kadar istekli idilerse, bizler de aynı şekilde İncil’in kurtuluş müjdesini duyurmaya o kadar istekli olmalıyız.
İkinci fiziksel fayda orucun insanı sağlıklı kılmasıyla ilgili. Tanrı’ya hizmet ederken zihinsel gücümüz kadar fiziksel gücümüz de önemlidir. Zaman zaman bedeninizi dinlendirip sindirim sisteminizi durdurduğunuz zaman sağlığınızın daha iyiye gideceğini ve yaşamınızın daha uzun olacağını bazı tıbbi araştırmalar da söylüyor. Tarihe baktığımızda da çok az yiyip uzun ve verimli hayatlar yaşamış kişileri görüyoruz. Bunlardan birisi de, İ.S. 325’te toplanan İznik Konseyi zamanlarında Mısır’ın İskenderiye çöllerinde yaşayan Antony adında bir keşiş. Ekmek, su ve biraz da tuz yerdi. Çoğu zaman da hiçbir şey yemeden oruç tutardı. İznik Konseyi sırasında Üçlübirlik doktrinini Ariusçulara karşı savunurken çok akıllıca savunmalar yapmıştı ve çok güçlü bir zihne sahipti. Aynı zamanda yüz yıldan fazla yaşadığını da biliyoruz. Berrak bir zihin ve uzun bir yaşam Rabbe hizmetimize katkı sağlayacaktır.
Son olarak, oruç tutmanın ruhsal faydalarına bakalım. Birincisi, ruhlarımızı alçaltıp Rabbin önünde alçalmış tutması. Daha önce de gördüğümüz gibi, oruç aracılığıyla kendimizi fiziksel olarak zayıflattığımızda, ruh ve beden arasındaki bağdan dolayı kendimizi ruhsal olarak alçaltma etkisi olduğunu biliyoruz. Ezra şöyle diyor: “Tanrımız’ın önünde alçakgönüllü davranmak, O’ndan kendimiz, çocuklarımız, mallarımız için güvenli bir yolculuk dilemek üzere orada, Ahava Kanalı yanında oruç ilan ettim.” (8:21). Duada Rabbimizi ararken alçakgönüllülük çok önemlidir, “Çünkü, “Tanrı kibirlilere karşıdır, Ama alçakgönüllülere lütfeder.” (1 Pet. 5:5). İşte bu nedenle Petrus bizlere şöyle diyor: “Uygun zamanda sizi yüceltmesi için, Tanrı’nın kudretli eli altında kendinizi alçaltın.” (1 Pet. 5:6). Kendinizi alçalttığınız zaman, Tanrı’nın elinden gelen lütfu kabul etmeye çok daha iyi bir şekilde hazır olursunuz. Tanrı da lütfunu sizlere bağışlar.
İkinci olarak, sürekli bir şekilde bocaladığımız, zorlandığımız günahı yenmemize yardımcı olur.
Fiziksel arzularınızı tatmin ettikçe bedensel istekleriniz daha da çok artıyor, ama o arzuları tatmin etmedikçe günahınızı da o derecede altetmiş oluyorsunuz. Kendinizi alçaltıp oruç tutarak Rabbi aramanızla size verilen lütuf, bu durumda da size yardımcı olur.
Son ruhsal fayda duaların cevaplanmasıdır. Filistliler İsraillilere sıkıntı yaşattıklarında, Samuel tüm İsrail’i Mizpa’da toplayıp kendilerinni Rabbin önünde alçaltıp oruç tutmalarını ve günahlarını itiraf etmelerini istemişti. Filistliler onlara karşı savaşmak üzere toplandıklarında “Mispa’da toplanan İsrailliler kuyudan su çekip RAB’bin önüne döktüler. O gün oruç tuttular ve, “RAB’be karşı günah işledik” dediler. Samuel Mispa’da İsrail halkına önderlik etti. Filistliler İsrail halkının Mispa’da toplandığını duydular. Filist beyleri İsrailliler’e karşı savaşmaya çıktılar. İsrailliler bunu duyunca Filistliler’den korktular. Samuel’e, “Bizi Filistliler’in elinden kurtarması için Tanrımız RAB’be yakarmayı bırakma” dediler. Bunun üzerine Samuel bir süt kuzusu alıp RAB’be tümüyle yakmalık sunu olarak sundu ve İsrailliler adına RAB’be yakardı. RAB de ona karşılık verdi. Samuel yakmalık sunuyu sunarken, Filistliler, İsrailliler’e saldırmak üzere yaklaşmışlardı. Ama RAB o an korkunç bir sesle gürleyerek Filistliler’i öyle şaşkına çevirdi ki, İsrailliler’in önünde bozguna uğradılar” (1 Sam. 7:6-10).
Moavlılar, Ammonlular, ve Meunlular Yehoşafat’a karşı savaşmaya geldiklerinde, Yehoşafat tüm Yahuda’da oruç ilan etmişti ve bunun üzerine Rab işgalci orduların birbirlerine karşı savaşmalarını sağlamıştı (2 Tar. 20:1-22). Ezra, Tapınak’ta yeniden ibadet edilebilmesi için Babil’den Yeruşalim’e seyahat etmek üzereyken yanındakilerle birlikte kendilerini alçaltıp oruç tutmuş ve Rabbin kendilerine güvenli bir yolculuk vermesi için dua etmişti. Ezra şöyle yazıyor: “Oruç tuttuk ve bu konuda Tanrımız’a yakardık. O da yakarışımızı yanıtladı.” (8:23).
Henry Scudder şöyle diyor: “Orucun Kelamdaki eski yönlendirmelere, gerçeğe göre tutulduğu hiç duyulmamıştı, ama ya neyi niyet ettiyse amacına ulaştı, ya da bereketlendi.”
Ama kendimizi alçaltarak Rabbimizi aramamız gerektiğini unutmayın. Kendimizi alçaltarak tövbe etmemiz gerektiğini ve tövbekar bir şekilde Tanrı’nın iradesini aramamız gerektiğini unutmayalım. Ve bütün bunları Rabbimizin yüceliği için yapmamız gerektiğini aklımızdan çıkarmayalım.
Henry Scudder şöyle diyor: “Bazılarının oruç tuttuğunu ve Tanrı’nın buna saygı göstermediğini görüyorum, Yeş. 58:3; evet, bazılarına oruç tutarlarsa onları duymayacağını önceden söyler, oruç tutarlarsa ağlamalarını duymayacaklarını söyler, Yer. 14:12. Ancak bunlar Tanrı’ya oruç tutanlar değildirler, Zek. 7: 5-12; sadece kendilerini aramışlardır; Tanrı’nın kelamını duymadılar; günahtan yada kötülükten uzak durmak diye bir şey yoktu, Yeş. 58: 6; günahı öldürmediler, Tanrı ile olan antlaşmayı yenilemediler. Şimdi içimiz dışımız bir olup dışımız içimize katılmazsa oruç tutamayız. Ama Tanrı öyle görmüyor, Yeş. 58:3-5. Kendimizi sıkıntıya sokabiliriz ama Tanrı için hiçbir şey farketmez. Ağlayabiliriz ve uluyabiliriz, ancak sesimizi yüksek yerlerde duyuramayız. Fakat Tanrı, kötülüklerinden dönüp oruç tutanların işlerini gördüğü zaman, Yunus 3:10; evet, ona dönüp tüm yürekleriyle onu aradıklarında, işte o zaman onlara dönecek; şefkati onlara karşı özlemle tutuşuyor; ve onlara merhamet edeceğim, diyor Rabbimiz. Yer. 31:18-20 ” (83-84). Önümüzdeki hafta nasıl oruç tutmamız gerektiğine bakacağız.
Baba, Oğul veKutsal Ruh’un adıyla.
