Tanrı’nın Kenti | Vahiy 21:9-21
Tanrı’nın Kenti
Rab İsa Mesih’in Sevgili Kilisesi,
Yeni Yeruşalim’in parlaklığı ve sevinci sembolik bir şekilde gözlerimizin önüne seriliyor.
Vahiy 21:9-14’te Tanrı’nın kentinin görkemli görüntüsünü görüyoruz. Şunu aklınızda tutun, burada bize gösterilenler kilisenin, Mesih’in Gelini’nin, Kuzu’nun Karısı’nın yüceliğidir. Kilise için artık gazabın olmadığını görmüştük, çünkü Kilise Kuzu’nun kanıyla satın alındı. Yuhanna Ruh’ta yüksek bir dağa getirilmişti. Yuhanna sadece böyle bir bakış açısıyla kilisenin görkemini görebiliyor. Bu bakış açısından kiliseyi Tanrı’nın cennetinden inen büyük bir kent, kutsal Yeruşalim olarak görüyor. Kilise insanın çabalarının veya başarılarının ürünü değildir. Kilise Babil gibi yerden bitme değildir. Kilise Tanrı’nın Eli’nin ve Tanrı’nın lütfunun eseridir. Kilise göklerden Tanrı’nın yanından iniyor ve Tanrı’nın yüceliğine sahip.
Tanrı’nın yüceliğine sahip olduğunu yansıttığı ışıltıdan görüyoruz. “Kentin ışıltısı çok değerli bir taşın, billur gibi parıldayan yeşim taşının ışıltısına benziyordu” (Vahiy 21:11). Tanrı’nın kendi yüceliği Vahiy 4’te bize gösterildiğinde şöyle açıklanmıştı: “Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına benzer bir görünüşü vardı… Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı” (Vahiy 4:3, 6). Şimdi tüm kent Tanrı’nın yüceliğiyle ışıldıyor. Tanrı’nın sevgili kilisesi, bu görüm sizinle, İsa Mesih’in Kilisesi’yle ilgili! Tanrı’nın yüceliğini kısmen yansıtıyorsunuz ama o zaman tam yansıtacaksınız. Ay nasıl güneşin ışığını yansıtıyorsa, kilise de Tanrı’nın yüceliğini yansıtıyor. Şimdi İsa Mesih’in şu sözünü daha iyi anlıyoruz: “Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!” (Matta 5:16). Şimdi Pavlus’un şu sözünü daha iyi anlıyoruz: “Öyleyse sevgili kardeşlerim, her zaman söz dinlediğiniz gibi, yalnız ben aranızdayken değil, ama özellikle aranızda olmadığım şu anda da kurtuluşunuzu etkin kılın. Çünkü kendisini hoşnut edeni hem istemeniz hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı’dır. Her şeyi söylenmeden ve çekişmeden yapın ki, yaşam sözüne sımsıkı sarılarak aralarında evrendeki yıldızlar gibi parladığınız bu eğri ve sapık kuşağın ortasında kusursuz ve saf, Tanrı’nın lekesiz çocukları olasınız” (Filipililer 2:12-15). Kilise, Tanrı’nın Kenti Tanrı’nın yüceliğini yansıtıyor.
Yuhanna kentin sadece ışığını değil, aynı zamanda surlarını ve kapılarını da görüyor 12-13: “Büyük ve yüksek surları ve on iki kapısı vardı. Kapıları on iki melek bekliyordu. Kapıların üzerine İsrailoğulları’nın on iki oymağının adları yazılmıştı. Doğuda üç kapı, kuzeyde üç kapı, güneyde üç kapı, batıda üç kapı vardı.” Kentin 12 kapısı var ve kapılarında duran 12 melek var. Keruvlar nasıl Aden’in girişini korudularsa, burada da her kapı bir melek tarafından korunuyor. İçeride herşey kutsal, çünkü orada Tanrı’nın Kendi varlığı bulunuyor. Keruvlar kutsal olmayan hiçbir şeyi bahçeye sokmuyorlardı. Yeni Yeruşalim’in kapılarındaki melekler de kutsal olmayanların kente girişlerine engel oluyorlar.
Kapıların üzerine İsrailoğulları’nın on iki oymağının adlarının yazılmış olduğunu görüyoruz. Bu sizi şaşırtıyor mu? Şaşırtmalı! İsrailoğulları günahkârdı. Kardeşleri Yusuf’u kıskanıp atanlardı, Kan döken günahkârlardı (Şimon ve Levi’nin Dina olayında yaptıkları), cinsel ahlaksızlık suçunu işleyenlerdi (babasının kölesinin yatağını kirleten Ruben örneği) ve Yahuda ve Tamar) ve bütün bunlara rağmen Tanrı onlara lütufkâr davranıyordu. Bir yazarın da dediği gibi: “Bu yaşam öyküleri boyunca Tanrı kurtuluşu haketmeyen günahkârların kurtuluşunu sağlamaya devam edip yüceliğini gösterdi.” Kentin kapılarındaki adlar bu günahkârların adlarıdır. Burada anlatılanı görüyor musunuz? Kente girmenin sadece tek bir yolu var ve bu da yalnızca Tanrı’nın lütfuyladır! Kendi işlerinizle ve sevaplarınızla kente girmek isterseniz kapılardan öteye geçemeyeceksiniz! Kurtuluş armağanını sadece ve yalnızca iman aracılığıyla sadece lütufla yalnızca Mesih’te alırsanız kente gireceksiniz!
Ayrıca kapıların durumuna dikkat edin: Doğuda üç, kuzeyde üç, güneyde üç ve batıda üç kapı vardı. Yuhanna önce doğudaki kapıları görüyor ve bu şekilde görmesi de çok yerinde. Aden’in kapısı da Doğu’da değil miydi? Çadır Tapınağın kapısı da Doğu’da değil miydi? Tapınağın kapısı da Doğu’da değil miydi? Ama şimdi kapılar her tarafta. Bu ne anlama geliyor. Yani, kilise tüm milletlerden toplanıp bir araya getiriliyor. Gerçekten de İbrahim’in Tohumu’yla bütün milletler bereketlenecek!
Yuhanna kentin sadece surlarını ve kapılarını değil, aynı zamanda surları ve surların temel taşlarını da görüyor. “Kenti çevreleyen surların on iki temel taşı bulunuyordu. Bunların üzerinde Kuzu’nun on iki elçisinin adları yazılıydı” (Vahiy 21:14). Nasıl 12 kapı varsa, aynı şekilde 12 tane de temel var. Kapıların üzerinde nasıl isimler yazılıysa, temellerin üzerinde de isimler yazılı. 12 temelin üzerinde yazılı adlar Kuzu’nun 12 elçisinin adları.
Bize kalsaydı, isimlerin önceliğini farklı bir şekilde yazardık: İsrail’in oymaklarının isimlerini kentin temellerine, elçilerin isimlerini de kapılara yazardık. Ne de olsa İsrail’in 12 oymağı İsa’nın 12 elçisinden önce geliyor ve temeller kapılardan önce inşa ediliyor. Ama burada da bu gerçeğe dikkatimiz çekiliyor! Kuzu’nun 12 elçisi Kuzu’nun işlerini açıklanıyor! Kuzu’nun 12 elçisi kurtuluş aramağanının sadece ve yalnızca iman aracılığıyla sadece lütufla yalnızca Mesih’te alınacağını açıklıyor. Bu mesaj temeldir – Eski Antlaşma’da bile! Kurtuluşun her zaman tek bir yolu olmuştur: Sadece ve yalnızca lütuf! Kuzu’nun 12 elçisi tarafından getirilen bu mesaj Eski Antlaşma’da bile temeldir! Biz sadece ve yalnızca lütufla kurtulduk!
Bu bizi açıklanması gereken başka bir noktaya getiriyor! Kurtuluşun her zaman tek bir yolu olduysa – sadece ve yalnızca iman aracılığıyla sadece lütufla yalnızca Mesih’te – o zaman Tanrı’nın tek bir halkı, tek bir Kilisesi, Mesih’in tek bedeni olabilir – ve bu Kilise zamanın başlangıcından sonuna kadar uzanır ve her oymaktan, dilden, milletten ve halktan oluşur. Mesih, kilisesini kuruyor ve cehennemin kapıları direnemeyecek! Dennis Johnson bunu çok güzel açıklıyor: “Kilise… şimdilik küçük bir azınlıkmış gibi görünüyor, düşman devletlerin, sahte dinlerin ve etki meraklılarının saldırılarına karşı savunmasız. Aslında Kralın sevgilisidir, ve Kral tarihi Kilise’yle düğünlerini tamamlamak için bir sona doğru götürüyor. O zaman Kilise’nin düşmanları yok olacak ve Kuzu’nun yüceliği Kilise’nin yaşamını ışıkla dolduracak.”
Sevgili kardeşler, siz bu kentin vatandaşı mısınız? İşte Tanrı’nın kentinin görüntüsü böyle. Şimdi Yuhanna kentin ölçülerini kaydetmeye başlıyor (21:15-17) “Benimle konuşan meleğin elinde kenti ve kent kapılarıyla surları ölçmek için altın bir ölçü kamışı vardı.” Buradaki ölçmenin amacı nedir? Güvenlik anlamına geliyor. Kent duvarları içerisinde bulunan hiç kimseye zarar gelmez. Hiçbir düşman, mikrop, yalan, günah bu duvarları aşamaz. Tanrı’nın halkı ebediyen güven içerisinde olacak.
Vahiy 21:16’da Kentin ölçülerini görüyoruz: “Kent kare biçimindeydi, uzunluğu enine eşitti. Melek kenti kamışla ölçtü, her bir yanı 12,000 ok atımı geldi. Uzunluğu, eni ve yüksekliği birbirine eşitti.” Kent mükemmek bir küp kare şeklinde, eni boyu ve uzunluğu eşit. Mükemmel bir küp kare şeklinde, eni boyu ve uzunluğu eşit olan başka bir yer aklınıza geliyor mu? Kutsalların Kutsalı – Tanrı’nın varlığının bulunduğu yer! Yeni Yeruşalim, Tanrı’nın Kenti, kilise burada kozmik Kutsalların Kutsalı olarak görünüyor! Burada Tanrı’yla mükemmel ve bozulmayan bir paydaşlık var! Dennis Johnson şöyle diyor: “Kentin ayrıca bir tapınak inşa etmesine gerek yok çünkü Tanrı’nın varlığı tüm kenti dolduruyor, tüm kenti tapınak haline getiriyor.” Cenneti cennet yapan nedir? Orada her yeri ve her şeyi dolduran Tanrı’nın varlığıdır!
Vahiy 21:17’de duvarın ölçülerini görüyoruz: “Melek surları da ölçtü. Kullandığı insan ölçüsüne göre 144 arşındı.” Duvarın ölçüleri yükseklik ölçüsü gibi değil, sanki kalınlık ölçüsü gibi görünüyor. Burada önemli olan 144 rakamı çünkü bu rakam Vahiy 7’de Tanrı’nın seçilmişlerini tanımlamak için kullanılmıştı. Burada anlatılanı görüyor musunuz? Tüm seçilmişler kentin duvarlarının içindeler! Tek birisi bile kayıp değil! Tanrı’nın seçimi başarısız olmadı! Surların içerisinde seçilmişlerden fazla veya eksik kimse yok! Herkes orada! Tüm seçilmişler orada. Seçilmişler Tanrı’nın kentinin duvarlarının içerisinde güvendeler. Bir de, o kentin ölçülerinin insanın ölçüsüne göre, yani bir meleğin ölçüsüne göre ölçüldüğünü aklınızda tutun. Bu da ne anlama geliyor? Yuhanna sembolik bir şekilde, kendi anlayacağı şekillerle görürken, Yuhanna’ya göksel gerçeklerin çok daha yüce ve büyük olduğu hatırlatılıyor. Başka bir deyişle, burada bize anlatılan ebedi güvenliğin bereketleridir. Hendriksen şöyle diyor: “Kilise Tanrı’yla olan paydaşlığıyla güvendedir… Bu kesin güvenlik hissinden daha yüce ne olabilir?”
Yuhana kentin görkemli görüntüsünü görüyor ve kentin görkemli ölçülerini kayda geçiyor ve şimdi de dikkatimizi kentteki görkemli malzemelere çekiyor (21:18-21). “Surlar yeşimden yapılmıştı. Kent ise, cam duruluğunda saf altındandı” (Vahiy 21:18). Tanrı’nın kentinin görkemi bizim hayallerinizin de ötesinde: surları yeşimden, kentin kendisi cam duruluğunda saf altından!
Şimdi de kentin temellerine dikkat edin, çünkü 21:19-21’de çok görkemli bir mesaj görüyoruz. “Kent surlarının temelleri her tür değerli taşla bezenmişti. Birinci temel taşı yeşim, ikincisi laciverttaşı, üçüncüsü akik, dördüncüsü zümrüt, beşincisi damarlı akik, altıncısı kırmızı akik, yedincisi sarı yakut, sekizincisi beril, dokuzuncusu topaz, onuncusu sarıca zümrüt, onbirincisi gökyakut, onikincisi ametistti. On iki kapı on iki inciydi; kapıların her biri birer inciden yapılmıştı. Kentin anayolu cam saydamlığında saf altındandı.” Buradaki sekiz taş Eski Antlaşma’daki başrahibin göğüslüğüne taktığı taşların aynısı. Diğer dört taş da Mısırdan Çıkış’ta listelenenlerle anlam eşitliğine sahip. Evet, Tanrı’nın kentinin temelleri bizi Baş Rahip’in göğüslüğüne kadar götürüyor.
Eski Antlaşma zamanlarındaki başkahini düşündüğümüzde çok müthiş bir şeyle karşılaşıyoruz: Elbiseleri çadır tapınağı yansıtacak bir biçimde yapılıyordu. Dış avludaki perdeler nasıl ketenden yapılıyorsa başrahibin içliği de ketenden yapılıyordu. Bedenine en yakın giyeceği şeyler ince ketenden yapılıyordu. Çadır tapınağın iç tarafı nasıl lacivert, mor ve kırmızı ince ketenden yapılıyor idiyse, içliğin üzerine giyilen esvap ve efod da aynı renkli ince ketenden yapılıyordu. Kutsalların Kutsalı nasıl kare şeklinde idiyse, esvap ve efodun üzerine giyilen göğüslük de kare şeklindeydi. Başrahibin elbiseleri tapınağın tasviriydi. İçlik dış avluyla, efod ve esvap çadırlarla göğüslük de Kutsalların Kutsalıyla örtüşüyor.
Çadır-Tapınakla başrahibin elbiselerini incelediğimiz zaman ne görüyoruz? Aynı mesajı görüyoruz: her iki durumda da insan en kutsal olandan mümkün olduğunca uzaktadır! Bu gerçeği Çadır tapınakta görüyoruz – insan Kutsalların Kutsalından uzakta tutuluyor! Bu gerçeği başrahibin elbiselerinde de görüyoruz – insan göğüslükten uzak tutuluyor! İşte günahımızın etkisi böyledir! Günahkârlar Görkem Tanrısının önünde duramazlar!
Yine de temizlenme ve aklanmayla, Tanrı başrahibin senede bir kez kurban kanını merhamet tahtına dökmesi ve İsrailoğulları için kefaret sunması için huzuruna çıkmasına izin veriyordu.
Yine de böyle bir temizleme ve aklanmaya rağmen başkahin sadece dışsal olarak kutsaldı. Bir yazarın da dediği gibi: “Başrahip elbiselerini giymeleri onları sadece resmi törenler için kutsal kılıyordu, ama onları karakterlerinde ve ruhlarında kutsallaştırmıyordu – ruhlarında ve vicdanlarında çıplaktılar, kötü olanın suçlamalarına açıktılar – ruhları her şeyi gören Kutsal Yargıç olan Tanrı’nın suçlamasına maruz kalıyordu.” Biz de bu gerçeği altın bir buzağı yapan Harun’da görüyoruz. Bu gerçeği yetkileri dışında bir ateş yakan Harun’un oğulları Nadav ve Avihu’da görüyoruz. Davut’un Mezmur 132’deki duasında da görüyoruz. Davut Tanrı’nın rahiplerinin Tanrı’nın doğruluğunu giyinmelerini arzuluyordu.
Kardeşler, rahip giysilerinden çok daha büyük bir şeye ihtiyaç vardı. İsa Mesih’e ihtiyaçları vardı. Mesih’in kanına ve O’nun doğruluğuna ihtiyaçları vardı! Rab İsa Mesih’in kendisi bizim giysimiz oluyor! Davut’un duasını yerine getiren O’dur. Bizler şimdi Mesih’in Kendisini giyinen rahipler krallığı haline getirildik!
Eski Antlaşma’da sembolik şekilde tasvir edilen bütün bu şeyler Tanrı’nın kentinin temeli oldular. İsa Mesih’in sevgili kilisesi, bizler yeni bir yaratılışta yaşayan Tanrı’nın huzurunda ebediyen yaşayıp hizmet eden rahipler krallığıyız.
Bugün işlediğimiz ayetlerimizin Vahiy 21:21’deki sözlerle tamamlanması da tam yerinde olmuş: “On iki kapı on iki inciydi; kapıların her biri birer inciden yapılmıştı. Kentin anayolu cam saydamlığında saf altındandı.” Kapılar inciydi – her bir kapı birer inciden yapılmıştı. Arkadaşlar, Göklerin Krallığı, güzel inciler arayan bir tüccara benzer. Tüccar, çok değerli bir inci bulunca gitti, varını yoğunu satıp o inciyi satın aldı. İşte Tanrı’nın kentinin yüceliği de böyledir – onun için herşeyi kaybetmeye değer! Büyük bir değere sahip bu inciyi kazanmak için herşeyi kaybetmeyi göze alabilir misiniz? Elinizdeki tüm mal varlığını bu inci için terk eder misiniz? Bu ölümcül yaşamı böyle bir değer için terk eder misiniz? Tanrı’nın krallığının ebediyen sürdüğünü ve süreceğini bilerek bedeninizi öldürmelerine izin verir misiniz?
Arkadaşlar, o zaman artık size ait olan o kentin sokaklarından emin olun – o sokakları altından yapılmış sokaklardır. Bir yazar şöyle diyor: “‘Kentin sokağı’ sadece bir kez daha 11:8’de kullanılmış, 11:8’de tanıkların cesetlerinin sokağa serileceği ve tanrısız dünyanın onları seyrettiği yazılıyor. Aynı ifade eski utanç sokaklarının artık ebedi görkem sokağı olduğu belirtilerek tekrar ediliyor.” Peki neden bir sokak? Çünkü sokaklar bir yere götürür ve kentin bütün sokakları Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtına gidiyor!
Kardeşler, bütün bunlar bize sembolik bir şekilde anlatılıyor. Ama lütfen şunu aklınızda tutun: Kutsal yazılarda böyle semboller kullanıldığında gerçek bundan çok daha büyüktür! “Tanrı’nın kendisini sevenler için hazırladıklarını Hiçbir göz görmedi, Hiçbir kulak duymadı, Hiçbir insan yüreği kavramadı.”
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.