Sola Gratia

Yazar: Rev. Çağdaş Coşkun

Yalnızca Lütuf (Sola Gratia) öğretisi, Reformasyon döneminde Protestanlar tarafından ortaya atılan beş Sola’dan biri olsa da, belki de içlerinde diğer tüm Sola prensibleri ile iç içe olan bir öğretidir.Yalnızca Lütuf öğretisinin özellikle Yalnızca İman (Sola Fide) öğretisi ile neredeyse eş anlamlı bir şekilde kimi zaman kullanıldığını görebiliriz.

Yalnızca Lütuf öğretisi, diğer tüm Sola’larda olduğu gibi spesifik olarak Roma Katolik Kilisesi’nin lütuf öğretişine karşı ortaya atılmıştır. Her ne kadar bu öğreti Reformasyon döneminde dile getirilse de, birazdan göreceğimiz gibi Kutsal Kitap’ın tam merkezinde yer alan, Hristiyanlar için olmazsa olmaz bir öğretidir. Peki öyleyse, bu kadar temel ve önemli bir doktrin nasıl olurda Hristiyanlar arasında fikir ayrılığına sebeb olabilir?

Kilise tarihinde gördüğümüz üzere, neredeyse tüm sapkın öğretişler zamanla ve yavaş yavaş kilisesinin içine nüfus eder. Lütuf doktrini de yüzyıllar boyunca yavaş yavaş Kutsal Kitap’daki anlamını yitirerek, insanlar tarafından yeniden anlamlandırlmış bir doktrine dönüşmüştür. Bu süreçte en etkili isimlerden biri Pelagius (354-418) isimli bir Britanyalı rahiptir. Pelagius’a göre tüm insanlar günahsız doğmuştur. Adem yalnızca kötü bir örnek olup, günaha düşmesi sonucu tüm insanlık Adem ile birlikte düşmemiştir. Eğer yeterince çabalanırsa insanlar günahsız bir şekilde yaşamayı başarabilir. Ona göre lütuf iki anlama gelmektedir: Birincisi, Tanrı’nın tüm insanlara verdiği özgür irade ve ikincisi ise Tanrı’nın Mesih’te bizlere sağlamış olduğu örnektir. Özgür irademiz sayesinde günahsız yaşabiliriz çünkü Mesih Tanrı tarafından bizlere bunu göstermek için gönderilmiştir. Pelagius’un bu öğretişi kendi döneminde Hippolu Augustine tarafından cevaplandırılıp Kutsal Kitap’a göre yanlış bir öğreti/sapkınlık olduğu ilan edilse de, birçok kilise ve kişi tarafından kabul edilmiştir.

Reformasyon döneminde hemen önce, Roma Katolik Kilisesi içerisinde en etkili öğretmenlerden biri olan ve Katolikler tarafından ‘Melek Doktor’ (Doctor Angelicus) olarak çağrılan Thomas Aquinas’ın (1225-1274) öğretişlerine baktığımızda Pelagius’un öğretişlerinin sekiz yüzyıl kadar sonra bile hala Roma Katolik Kilisesi içerisinde ne kadar etkili olduğunu görebiliriz. Aquinas’a göre tüm gerçekler iki diyara ait. Doğa mantık zemini, lütuf ilse kurtuluş ve otorite zemini; eğer elinizden gelenin en iyisini yaparsanız mantık zemininden başlayıp kurtuluş zeminine ulaşan merdiveni tırmanmaya başlayabilirsiniz; siz başladıktan sonra Tanrı gerisini halledecektir, Tanrı sizi ikinci kat olan kurtuluş katına taşıcaktır. Yani, Aquinas’ın lütuf öğretişi karşılıksız bir hediye değil, aksine insan ve Tanrı’nın insanın kurtuluşu için birlikte çalıştığı bir işbirliğine dönüşmüştür. Thomas Aquinas’ın bu öğretişi, diğer birçok öğretişi Roma Katolik Kilisesi tarafında kabul edilip, kilise doktrinine dönüştürülmüştür.

Reformasyon dönemine gelindiğinde ise durum gittikçe daha da kötüleşmiştir. Roma Katolik Kilisesi tarafından satılan aflar (indulgences) Tanrı’nın Mesih İsa’da kendisine iman edenler için karışlıksız olarak verdiği lütfun yerini almıştır. Artık insanlar kurtuluşlarına İsa Mesih’ta sahip oldukları lütuf aracılığıyla değil, Roma Katolik Kilisesi’nin kendi savaşlarını finanse etmek ve katedralleri inşa etmek ihtiyacı olan bütçeyi sağlamak için satışa çıkarılan aflar aracılığıyla gerçekleşmektedir. Tanrı’nın insanlara karşılıksız olarak verdiği lütfu, Rama Katolik Kilisesi tarafından dünyasal isteklerine hizmet eden bir ekonomik yapıya dönüştürülmüştür. Öyleki aflar sadece yaşayan insanları kurtarmak için değil, ölen ve arafta cennete gidebilmeyi uman insanları kurtarabileceği iddia edilerek satışa çıkarılmıştır. Martin Luther henüz genç bir rahipken Roma ziyareti sırasında anne ve babasının o sıralarda hayatta olduğuna üzülür ve şöyle der: “Aslında anne ve babamın hayatta olmaları benim için üzücüydü, çünkü onları memnuniyetle iyi işler, Rab’nin Sofrası, dualar vs aracılığıla araftan kurtarabilirdim. Roma’da bir söz vardır, ‘Cumartesi günü Saint John’s katedralinde oğlu Rab’bin sofrasına katılan anne ne bereketlidir!’ Annemi bereketlemeyi o kadar çok isterdimki!” Görüldüğü gibi Reformasyon öncesinde Roma Katolik Kilisesi öğretişine göre, artık lütuf yerini tamamen işlere bırakmıştı.

Fakat Reformasyon döneminde Kutsal Kitap’ı okuyan ve Rab’bin aslında bizlere neler vaat ettiğini Kutsal Ruh’un yüreklerinde işleri aracılığıyla anlayan kişiler, Roma Katolik Kilisesi’nin bu sapkın öğretişine karşı Rab’bin Söz’ünü açıkca ilan etmişler. Tanrı’nın lütfu bir kişiyi kurtarmak için ihtiyacı olan tek şeydir. Tanrı’nın lütfu ortalık değildir, Tanrı’nın lütfu yetersiz değildir, Tanrı’nın lütfu zayıflamaz, Tanrı’nın lütfu azalmaz ve Tanrı’nın lütfu insanın eylemlerine bağlı değildir.

Her ne kadar lütuf öğretişi Roma Katolik Kilisesi tarafında çarpıtılmış olsa da Kutsal Kitap’da en açık ve direkt bir şeklide ne olduğu bizlere aktarılan bir doktrindir. Pavlus Efesliler ikinci bölümde şunu söyler: “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir” (Efes. 2:8-9). Pavlus’un zamamın da bile aksini iddia eden insanlar kilise içerisine sızmışlardı. “Yahudiye’den gelen bazı kişiler Antakya’daki kardeşlere, ‘Siz Musa’nın töresi uyarınca sünnet olmadıkça kurtulamazsınız’ diye öğretiyorlardı. Pavlus’la Barnaba bu adamlarla bir hayli çekişip tartıştılar. Sonunda Pavlus’la Barnaba’nın, başka birkaç kardeşle birlikte Yeruşalim’e gidip bu sorunu elçiler ve ihtiyarlarla görüşmesi kararlaştırıldı” (Elç. 15:1-2). “Yeruşalim’de toplana konsil şu karara varır: Kutsal Ruh ve bizler, gerekli olan şu kuralların dışında size herhangi bir şey yüklememeyi uygun gördük: Putlara sunulan kurbanların etinden, kandan, boğularak öldürülen hayvanların etinden ve fuhuştan sakınmalısınız. Bunlardan kaçınırsanız, iyi edersiniz. Esen kalın” (Elç. 15:28). Görüldüğü üzere Havariler lütuf dışından kurtuluş için herhangi bir şartın olmadığını açıkca ilan etmektedirler. Pavlus’un Romalılara yazdığı üzere: “Çalışana verilen ücret lütuf değil, hak sayılır. Ancak çalışmayan, ama tanrısızı aklayana iman eden kişi imanı sayesinde aklanmış sayılır” (Rom 4:4-5).

Günümüzde bile hala bu kişiler Hristiyanlık içerisinde kendilerine yer edinmişlerdir. Bu kişiler hala lütufa bir şey ekleme çabası içerisindedirler, ve şunu öğretmektedirle: “Ever kurtuldunuz ama bunu yapmadığınız sürece kurutluşunuzdan emin olamazsınız!” İnsanların yüreklerini Rab’de elde ettikleri güvence yerine korkuyla doldurup onları kontrol etme çabası içerisindedirler. Rab’bin çarmıhta gerçekleştirdiği işe ne bir şey katabilir ne de çıkarabiliriz. İmanlılar şunu hiçbir zaman unutmaması lazım: “Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu altındasınız” (Rom 6:14). Pavlus gibi her bir imanlının yürekten şu sözlere iman etmesi lazım: “Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa’da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir” (Rom. 8:38).