Yazar: Toğrul Salamzade

Tanrı, Kendi Halkının Doğru Bir Biçimde Kendisine İbadet Etmesini Buyuruyor.

İbadetin Tarihsel Bağlamı

Kutsal Kitap’ta ibadet, dinin olmazsa olmazıdır. Tanrı, kendi halkının doğru bir biçimde kendisine ibadet etmesini buyuruyor. Hem Eski hem de Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın kendi halkına ibadete ilişkin vermiş olduğu belirli kurallar vardır. Esasında öze dönüş olarak nitelendirilen Protestanlık hareketinde de ibadet çok önemli konuma sahiptir. Erken dönem kilisesinin nasıl ibadet ettiğine dair çok kesin kanıtlar mevcut olmasa da günümüze kadar ulaşmış olan bazı belgeler ışığında, bizden 2000 yıl önce yaşamış olan ruhsal kardeşlerimizin nasıl ibadet ettiğini anlamamız mümkün.

Yeni Antlaşma’ya baktığımızda bile Hristiyanların haftanın ilk günü toplandıklarını (Elç. 20:7), toplandıklarında Rabbin Sofrasını kutladıklarını (1Kor. 10:16), bağış topladıklarını (1Kor. 16:2), ilahiler ve mezmurlar söylediklerini (Kol. 3:16) ve dua ettiklerini (1Tim. 2:8) biliyoruz. Ayrıca, Hristiyan kilisenin organik olarak Eski Antlaşma’daki sinagog düzeninden geldiği de çok açıktır.[1] Zira bu nedenledir ki, Elçilerin İşleri kitabındaki Mesih inanlıları ibadetlerini belirli bir dönemde havralarda (yani sinagoglarda) yapmaktan çekinmiyorlardı. Sinagog ibadetinin belirli bir düzeni vardı: Tanrı’nın Yasası sesli şekilde haham tarafından okunur, halk da toplu biçimde okunanları tekrarlardı; Tanrı’nın sözünden vaaz verilir, mezmurlar söylenir; bağışlar toplanır ve haham esenlik diledikten sonra topluluk dağılırdı.

Bu düzenin hemen hemen aynısı, ilk kilisede de takip edilirdi; farklı olan tek kısmı Rab’bin Sofrası ve Mesih’in (yani İsa’nın) yüceltilmesiydi. Ancak hem sinagogda hem de erken kilisedeki ibadetin tümü toplu biçimde tek ağızdan yapılırdı. Başka bir deyişle, dualar ve ilahiler tek ağızdan tekrarlanırdı; günümüzdeki bazı kiliselerin yaptığı gibi herkesin kendi duasını etmesi gibi bir durum söz konusu değildi. M.S. 2.yüzyıla ait bazı eserlerde de[2] ibadet sırasında yapılan duaların, yani herkesin tek ağızdan söylediği duaların aynı olduğunu görülmektedir. Kısacası, erken kilisede tıpkı sinagog ibadetinde olduğu gibi bir düzen mevcuttu.

Reform Dönemindeki İbadet

Katolik Kilisesi’nin hatalı öğretilerini ve uygulamalarının protesto edilmesi sonucu oluşan ve aslında öze dönüş olarak nitelendirilen Reform hareketinde, ibadetin düzenli olması anlayışı değişmedi. Reforma kadar olan süreçte Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılması ve aralarında yaşanan teolojik çatışmalar sonucu ibadet düzenini neredeyse kökünden sarsmıştı. Hatta durum öyle vahim bir hal almıştı ki, tarihteki bir dönemde halkın Komünyon (Rabbin Sofrası) alırken kâseden içmesine izin verilmiyordu.[3] Tüm bu sorunlar yaşanırken, Reform dönemiyle ibadet öze dönerek yeniden şekillenmeye başladı. Luther, Zwingly, Bucer ve Calvin’in etkisi ve çalışmalarıyla Protestan ibadeti şekillenmeye başladı. Lüteryen ve Anglikan kiliseleri Normatif ilkeyi[4] benimserken, Kalvinist kiliseler (Presbiteryen ve Hollanda Reform Kiliseleri) usule uygunluk ilkesini[5] benimsemişlerdir. Bu nedenle, Kalvinist kiliseler özellikle erken dönem kilisesinin uygulamalarına bağlı kalarak ibadetlerini litürjik olarak devam ettirmektedirler. Bu litürjik düzen Kutsal Kitap ayetlerine dayanılarak yapılmış ve ibadetin toplu bir biçimde tek ağızdan (tıpkı Eski Antlaşma’da olduğu gibi) uygulanması gerektiğini savunmaktadırlar.

Hristiyan Yaşamda İbadetin Önemi

İbadet Tanrı’nın bir buyruğu olmakla birlikte, nasıl yapılıp yapılmayacağı da yine Tanrı tarafından belirlenmiş ve beyan edilmiştir (Çık. 20:4-6). Elbette hem Tapınak hem de sinagog ibadetleri ve ardından gelen kilise yapısı ve düzeni bizlerde ibadetin nasıl olması gerektiğiyle ilgili birden fazla fikir oluşturuyor. İncil’e baktığımızda İsa Mesih ibadete ilişkin şu sözleri söylemiştir: “Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.” (Yu. 4:24).

Başka bir deyişle, Tanrı’ya içten ve O’nun sözüne uygun biçimde tapılması gereklidir. Hristiyanlar olarak ev ibadetlerimizle kilise ibadetlerimizi bir tutma eğiliminde olabiliyoruz. Kilise ibadeti çok daha özeldir. Davranışlarımız, tutumumuz ve daha birçok şey o özel gün için düzenlenmelidir. Kilise ibadeti diri Tanrı’nın huzurudur. Kuşkusuz ev ibadeti de O’nun huzurudur, zira O’nun huzurundan hiçbir yere kaçamayız. Ancak şöyle düşünelim: bir ülkenin kralı veya devlet başkanı vardır. O ülkede yaşayan herkes aslında onun huzurundadır, onun olduğu yerdedir; fakat özellikle onun huzuruna veya kabulüne gitmek bambaşka bir şeydir. Orada uyulması gereken belirli başka kurallar vardır. Fani bir insanın huzuru ile Tanrı’nın huzurunu karşılaştırmak kesin bir anlayış sağlamayabilir, ancak Pazar günlerinin önemini daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır. O’nun huzuruna pazar günleri çıktığımızda, Tanrı’ya ilahilere ve toplu dualarla sesleniriz; buna cevaben de Tanrı bizlere vaaz ve sakramentler[6] vasıtasıyla konuşmaktadır.

Bu nedenledir ki, kilise ibadeti kesinlikle ciddiye alınmalı ve içten bir biçimde, Ruh’un yüreğimize vermiş olduğu esenlikle, huzurla O’nun kelamına uygun biçimde yapılmalıdır. Tanrı’nın huzurunda olmak sevinç verici bir şeydir. Mezmur yazarı bu sevinci bizlere şu sözlerle aktarmıştır: “Ey bütün dünya, RAB’be sevinç çığlıkları yükseltin! O’na neşeyle kulluk edin, sevinç ezgileriyle çıkın huzuruna! Bilin ki RAB Tanrı’dır. Bizi yaratan O’dur, biz de O’nunuz, O’nun halkı, otlağının koyunlarıyız. Kapılarına şükranla, avlularına övgüyle girin! Şükredin O’na, adına övgüler sunun! Çünkü RAB iyidir, sevgisi sonsuzdur. Sadakati kuşaklar boyunca sürer.” (Mezmur 100)

[1] William D. Maxwell, An Outline of Christian Worship: Its Developments and Forms London: Oxford University Press, 1936. [2] O döneme ait kaynak sayısı kısıtlı olsa da, sahip olduğumuz kaynaklar bizler için bir çerçeve oluşturmaktadır. [3] William D. Maxwell, An Outline of Christian Worship: Its Developments and Forms London: Oxford University Press, 1936. [4] Normatif ilkenin özeti şudur: Kutsal Kitap’ta açıkça yasaklanmayan şeyleri yapmak serbesttir. [5] Usule Uygunluk İlkesinin (İng. Regulative Principle) özeti şudur: Kutsal Kitap’ta sözü edilmeyen şeyleri yapmak doğru değildir. Kutsal Kitap’ta Tanrı, nasıl ibadet etmemiz gerektiğini açıkça belirttiği için bahsedilmeyen unsurları ibadete dahil etmek doğru değildir. [6] Vaftiz ve Rabbin Sofrası.