İlk Misyonerleri Göndermek | Elçilerin İşleri 12:25-13:4

Fikret Böcek tarafından

24 Kasım 2019 (47. hafta) | Elçilerin İşleri Vaaz Serisi, Vaazlar

Tam Bir Cesaretle Elçilerin İşleri Serisi

İlk Misyonerleri Göndermek

Misyoner nedir? Bir kişi nasıl misyoner olur? Kilise’nin bir kurum olarak misyonda oynadığı rol nedir? Kurtuluş müjdesini yayma amacını güden misyonerlik girişimleri ve gayretleri hakkındaki bu tür soruları fazla düşünmüyoruz. Bunun yerine, misyonu Türkiye’deki kilisemize katılan misyonerlerin misyonundan öğreniyoruz. Fakat bu misyonerlerin çoğu kendi kiliselerinin onayı olmadan kendi kendilerine kısa süreliğine ya da uzun süreliğine katıldıkları bir şirket ya da bir misyon kurumu aracılığıyla Türkiye’ye gelen kişiler. İzmir Protestan Kilisesi olarak misyon kurumlarının göndermiş oldukları her misyoneri kabul edemeyiz, etmiyoruz da! Hatta eğer bir misyoner doğrudan kendi kilisesi tarafından gönderilmemişse o kişiyi kabul etmiyoruz.

Elçilerin İşleri 13’ün başında bu konunun bizler için açıklığa kavuşturulduğunu görüyoruz. Bu bölüme geldiğimizde, Elçilerin İşleri kitabı incil müjdesinin yayılışını üç ayrı coğrafi bölgeye göre tarihlendiriyor: Yeruşalim (1-7), Yahudiye ve Samiriye (8-12), dünyanın en ücra köşeleri (13-28).

Elçilerin İşleri kitabı iki ayrı biyografik kısım olarak da bölünebilir: Petrus’un Hizmeti (1-12), ve Pavlus’un Hizmeti (13-28)

Şimdi Pavlus’un hizmeti aracılığıyla müjdenin dünyanın en ücra köşelerine yayıldığı kısma geldik. Ve işte bu kısımda Pavlus’un misyon gezilerini (13-20) ve Yeruşalim’e ve sonra da Roma’ya seyahatlerini (21-28) okuyoruz. Elçilerin İşleri 13:1-3 ayetlerinden ilk misyonerleri göndermek konusunda ne öğreniyoruz?

Kutsal Ruh’un Önemi

Birincisi, bu hikaye ilk misyonerleri göndermekte Kutsal Ruh’un önemini önümüze seriyor. Elçilerin İşleri 12’nin sonunda şöyle yazıyor: Görevlerini tamamlayan Barnaba’yla Saul, Markos diye tanınan Yuhanna’yı yanlarına alarak Yeruşalim’den döndüler (12:25). Bu ayet, Antakya kilisesinin Barnaba ve Saul’ün eliyle Yeruşalim’de kıtlık çekenlere yardım gönderildiğini yazan 11:27-30 ayetlerini destekliyor. Barnaba ve Saul Antakya’daki kilisede ibadet ederlerken, Antakya’daki kilisede peygamberler ve öğretmenler vardı (13:1). İşte bu kilisede, Bunlar Rab’be tapınıp oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: “Barnaba’yla Saul’u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.” (13:2). Elçilerin İşleri’nde Kutsal Ruh’un farklı şekillerde konuşuyor olduğunu daha önce de okumuştuk. Kutsal Ruh, geçmişte Davut aracılığıyla bir peygamber olarak Mezmurlarda konuşmuştu (1:16; 4:25), yani Kutsal Ruh Kutsal Yazılar’da ve Kutsal Yazılar aracılığıyla konuşur. Kutsal Ruh Petrus’un vaazı aracılığıyla olduğu gibi Yeni Antlaşma elçileri aracılığıyla da konuşmuştur (4:8). Ayrıca 8:29’da “Git… şu arabaya yetiş” diyerek Filipus’a, ve Petrus’a “Bak, üç kişi seni arıyor. Haydi kalk, aşağı in. Hiç çekinmeden onlarla git. Çünkü onları ben gönderdim” diyerek kesin kelimelerle de konuşmuştur (10:19; 11:12). Bir bölüm öncesinde de Yeruşalim’de yaklaşan kıtlıkla ilgili Agabus aracılığıyla konuşmuştu (11:28).

Neden bundan bahsediyorum? Çünkü, Kutsal Ruh’un nasıl konuşmuş olduğunu Elçilerin İşleri 13’ün hiçbir yerinde görmüyoruz. Şunu aklımızda tutalım: Elçilerin İşleri’nde anlatılan, ya da tanımlanan her şey bizim için reçetelenmiş değildir. Yani Elçilerin İşleri’nde açıklanan şeyler bizim yapmamız ve uygulamamız gereken şeyler anlamına gelmiyor. Kutsal Ruh’un Şimon, Lukius ya da Manahem gibi bir peygamber aracılığıyla konuştuğu söylenebilir, ve eğer öyleyse, bu bizim için olağanüstü bir durumdur.

Bu durum kilisenin temellerini atan dönemle ilgili tanımlayıcı ve olağanüstü bir durum ise bizim için nasıl olur da öğretici bir durum olabilir? Hatta bizler için bile, bizler Kutsal Ruh’un herşeye hakim bir şekilde insanları hizmete ve misyon bölgelerine çağırarak çalıştığına inanıyoruz. Önce Kutsal Ruh içimize bir çağrı koyuyor. “İçsel çağrı” dediğimiz ve Kutsal Ruh’tan gelen bu çağrı Rabbin krallığı için bir şeyler yapma isteğidir. Bu çağrı doğrudan Kutsal Ruh’tan gelen bir söz gibi bizleri ikna ediyor.

Kilisenin Önemi

Bu içsel çağrıya ek olarak “dış çağrı” dediğimiz bir çağrı var. Bu da bizi ikinci noktamıza getiriyor: ilk misyonerlerin gönderilmesinde kilisenin önemi. Kornelyus ve Antakya şehrinde iman eden öteki uluslara mensup yeni Hristiyanları görmüştük (11:19-21), ama şimdi Antakya’daki kilisenin İmparatorluğun her tarafına misyoner gönderme işinde seferber olaral stratejik bir misyona ortak olduklarını görüyoruz.

Birinci noktanın da vurguladığı gibi çağrı tamamen Kutsal Ruh’un kontrolündeyken, Kutsal Ruh’un kilise aracılığıyla ve kilise içerisinde nasıl çalıştığına dikkat edin: Antakya’daki kilisede peygamberler ve öğretmenler vardı: Barnaba, Niger denilen Şimon, Kireneli Lukius, bölge kralı Hirodes’le birlikte büyümüş olan Menahem ve Saul (13:1). Bizim zamanımızda bu çok önemli. Kutsal Yazılara göre baktığımızda böyle olması gerekiyor. Ama günümüzdeki Hristiyanlığa göre baktığımızda ise bunun tam tersini görüyoruz. Bazen ülkemize kısa sürelerle gelen misyonerleri görüyoruz. Batıdaki birçok kilise kısa süreliğine bir misyona katılmak isteyen üyelerine engel olmuyor, hatta onları teşvik ediyor. Hatta birçok kilise, kendi üyelerinin bu tür misyon faaliyetlerine katıldıklarının farkında bile değil. Bugün binlerce misyoner kısa süreliğine binlerce şehre gidiyor ama tek bir kilise bile kurmuyorlar ya da kuramıyorlar. Ama ülkelerine döndüklerinde zafer hikayeleri anlatıyorlar.

Antakya’daki toplulukla birlikte, Bunlar Rab’be tapınıp oruç tutarlarken (13:2) Kutsal Ruh konuşuyor. Bu çok güçlü ve pratik bir durum, çünkü Kutsal Ruh toplu ibadette güçlü bir şekilde çalışacağını vaat etmişti. Yani pratik olarak bu, kilise toplantılarına sık sık katılmamızı ve Kutsal Ruh’un aramızda aktif olmasını beklememiz gerektiği anlamına geliyor. Kutsal Ruh konuştuktan sonra oruç tuttular ve tekrar dua ettiler ve Barnaba’yla Saul’un üzerine ellerini koyup onları yolcu ettiler (13:3). Bu gerçek, ilk misyonerlerini göndermiş olan kilise topluluğunun temsilcileri olarak peygamberlere ve öğretmenlere işaret ediyor.

Duanın Önemi

Son olarak, ilk misyonerleri göndermekte duanın önemini atlayamayız: Rab’be tapınıp oruç tutarlarken (13:2) ve sonra da oruç tutup dua ettikten sonra (13:3) Barnaba ve Saul’ün üzerine ellerini koyuyorlar. Kilise dua edene kadar Pavlus hiçbir yere gitmedi ve kilise dua edene kadar kilise hiç kimseyi hiçbir yere göndermedi! Bizim de bu dersi çok iyi öğrenmemiz gerekiyor!

Evet, Kutsal Yazılara göre bir misyoner nedir? Kutsal Ruh tarafından yetkilendirilmiş ve çağrılmış bir kişidir, ve Mesih’le ilgili iyi haberi dünyaya yaymak üzere yerel kilise tarafından yetkilendirilmiş ve gönderilmiş bir kişidir. İşte, Tanrı böyle kişileri dünyaya gönderiyor!

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.

Başka Sormak İstediğim Bir Şey Var...

Bize Bir Mesaj Yollayın

MESAJIN KONUSU

8 + 2 =