Tanrı’nın Krallığını Dünyanın Fatihlerine Duyurmak
Şu sahneyi hayal edin: Bir gün ünlü İngiliz Reformasyon vaizlerinden Hugh Latimer kürsüye çıktığında kürsünün altında Kral VIII. Henry’nin oturduğunu farkeder. Kendi kendisine şöyle düşünür: “Latimer! Latimer! Seni hemen hapse gönderebilecek ya da isterse kafanı kestirebilecek yüce ve kudretli Kral VIII Henry’nin önünde konuştuğunun farkında mısın? Kralın kulaklarına hoş gelmeyecek bir şeyi söylememen daha uygun olmaz mı?” Sonra Latimer’i başka bir düşünce sarar: “Latimer! Latimer! Kralların Kralının, rablerin Rabbinin önünde konuştuğunun farkında değil misin? Kral VIII. Henry de Rabbin tahtının önünde durmayacak mı? Sen de o tahtın önünde durmayacak mısın? Latimer! Latimer! Efendine sadık kal ve Tanrı’nın Kelamını duyur.” Rabbin vaizleri cesur olmalılar! Vaizler ne pahasına olursa olsun gerçeği söylemek zorundalar! Bugün bizler de Hugh Latimer gibi gerçeği cesaretle duyuran vaizleri aramalıyız.
Burada, Daniel 2’de de bunu görüyoruz. Daniel 2’nin mesajı şu: krallar ve onların krallıkları, diktatörler ve onların diktatörlükleri, zorba hükümdarlar ve onların hükümranlıkları Tanrı’nın istedikleri zaman yükselecekler ve Tanrı’nın kararıyla düşecekler, ve sadece Tanrı’nın krallığı ebediyen kalacak.
Nebukadnessar’ın Problemi (2:1-13)
Daniel 1’de bıraktığımız yerden başlıyoruz. İbranice metin şöyle başlıyor: ve Nebukadnessar’ın krallığının ikinci yılında… (2:1). “Ama Daniel 1’de Daniel’in ve arkadaşlarının önce üç yıl eğitileceklerini okumamışmıydık?” O zaman nasıl ikinci yılı olabilir? Babillilerin tarihlendirmeleri çok farklıydı. Eğitimlerinin birinci yılı Nebukadnessar’ın tahta çıktığı yıldı. İkinci yıl ise Nebukadnessar’ın birinci yılıydı ve eğitimlerinin üçüncü yılı da Nebukadnessar’ın ikinci yılı olmuş oluyordu.
Buradaki hikaye kralların kralı olarak tanınan kişiyle başlıyor (2:37). Bu adamın herşeyi vardı ama bir problemi vardı. Kendisine yapılacak bir darbeden ya da işgale gelen düşmanlardan korktuğundan değil, ruhani bir sebepten dolayı bir problemi vardı. Bu problem de gördüğü bir kabustan kaynaklanıyordu. Gözlerine uyku girmiyordu (2:1). Kutsal Yazılar’da ve tecrübemizde Tanrı sıklıkla geceleri kullanıyor ve bizi ruhsal olarak uyandırmak için rüyalarımızı kullanıyor! Nebukadnessar dünyanın tepesindeydi, ama basit bir rüya onu dizlerinin üzerine getirmeye yetti!
Nebukadnessar, düşlerini krala yorumlamaları için sihirbazları, ve falcıları, ve afsuncuları, ve Kildanîleri çağırttırdı (2:2) ve onlara rüyasını anlattı. Buradaki problem Nebukadnessar’ın rüyasını unutması değil, bu rüyanın kendisini rahatsız ediyor olduğuydu (2:3).
Nebekadnessar’ın ilahiyatçıları “düşü bu kullarına anlat da, yorumunu gösterelim” (2:4) diye soruyorlar. Ama burada ikinci bir bir problem var: Burada sadece Nebukadnessar rüyasından dolayı sıkıntı çekip rahatsız olduğunu değil, aynı zamanda çevresinde toplanmış olan tüm dini elitlerin de rahatsızlık yaşamak üzere olduklarını görüyoruz. Neden? Çünkü kral şöyle cevap veriyor: Kildanîlere dedi: O şey aklımdan çıktı; eğer düşü ve yorasını bana anlatmazsanız, parça edileceksiniz, ve evleriniz gübrelik edilecek (2:5). O zamanlar Kildaniler rüya yorumlarıyla bilindikleri için her yorumu yapabiliyorlardı ama kralın gördüğü rüyayı nasıl bilebilirlerdi?
Bazen sessiz film oyunu oynuyoruz. Birisi çıkıp kendi takımındaki kişiye izlediği bir filmi hareketlerle anlatmaya çalışıyor. Bir de sessiz rüya oyunu oynadığınızı bir düşünün. Karşınızdaki size hiçbir şey anlatmıyor. Hatta rüyanın aklında bile olmadığını, sizin kendisine hatırlatmanızı istiyor! Yani ‘bana imkansızı anlat’ diyor. Nebukadnessar’ın beyin takımı tekrar, “Kral bu kullarına düşü anlatsın da, yorumunu gösterelim” diyorlar (2:7). Fakat Nebukadnessar onların akıl oyunlarını bildiği için şöyle diyor: “Kesinlikle vakit kazanmak istediğinizi biliyorum, çünkü o şeyin aklımdan çıkmış olduğunu görüyorsunuz” (2:8). Ve her nedense onların yorumlama yeteneklerine temkinli yaklaşıyor: “Çünkü vakitler değişinceye kadar önümde söylemek için yalan ve bozuk sözler düzdünüz” (2:9) diyor.
Sonra insanın sınırları ve Tanrı’nın yapabilecekleriyle ilgili en dürüst ve en gerçek itirafı duyuyoruz: “Kralın bu şeyini gösterebilecek yeryüzünde insan yoktur; çünkü hiç bir kral, bir efendi, veya bir hükümdar, bir sihirbazdan, bir falcıdan, yahut bir Kildanîden böyle bir şey sormamıştır. Ve kralın sorduğu şey güçtür, ve meskenleri insanlar arasında olmayan ilâhlardan başka, kralın önünde bunu gösterecek kimse yoktur” (2:10-11). Bu kişiler dünyanın en ileri gelen ruhsal önderleriydiler! Bu önderler aciz durumdaydılar. Kralın bu isteğine sadece gerçek Tanrı’nın gücüyle cevap verilebilirdi (Tabii ki bu birazdan görmek üzere olduğumuzu haber veriyor!) Nebukadnessar öfkeyle şu emri veriyor: Bundan dolayı kral öfkelendi, ve çok gazaplanarak Babil’in bütün hikmetli adamlarını yok etsinler diye emretti. Bu emre Daniel, Hananya, Mişael ve Azarya da dahil edilmişti (2:12-13). Büyük bir trajedi yaşanmak üzereydi! Nebukadnessar’ın bir sıkıntısı vardı, sonra bu sıkıntı Nebukadnessar’ın çevresindeki hikmetli adamların sıkıntısı olmuştu, ve şimdi de Daniel, Hananya, Mişael ve Azarya’nın sıkıntısı haline dönüşmüştü.
Daniel’in Duası (2:14-24)
Birinci bölümde Daniel Aşpenaz’a ve yardımcısına nasıl yaklaştıysa, Babil’in hikmetli adamlarını öldürmek için çıkmış olan kralın muhafız askerleri başbuğu Aryok’a da aynı şekilde yaklaşıp hikmetle ve dirayetle cevaplar verdiğini görüyoruz (2:14). Geçen hafta size Daniel’in bir kahramanlığını sormuştum. Siz de Daniel’in aslan çukurundaki durumunu hatırlatmıştınız. Fakat burada Daniel’in farklı bir kahramanlığını görüyoruz. Burada görmüş olduğu bir rüya yorumlanamadığı için herkesi öldürtmek isteyen çıldırmış bir despot kralın emriyle idam cezasını uygulayan Aryok Daniel’e geliyor. Daniel ne yapıyor? Daniel kendisini öldürme gücüne sahip kişiden randevu istemeye gidiyor! Ve Daniel içeri girdi, ve yorumu krala göstermek için kendisine vakit verilsin diye krala yalvardı (2:16). Bu durum bize İsa’nın sözlerini hatırlatıyor: “Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı’dan korkun.” (Matta 10:28). Aryok ve şimdi de Nebukadnessar Daniel’i neden dinliyorlar? Daniel 1’i hatırlayın: Tanrı onların gözünde Daniel’e lütuf vermişti. Bütün bunlar Tanrı’nın gücü ve lütfudur!
Bunun üzerine Daniel evine gitti, ve arkadaşları Hananya’ya, Mişael’e, ve Azarya’ya işi bildirdi; ta ki, bu sırdan ötürü göklerin Tanrısı’ndan rahmetler dilesinler de, Daniel ile arkadaşları Babil’in artakalan hikmetli adamları ile beraber yok edilmesinler. (2:17-18). Buradaki aciliyete dikkat edin. Nebukadnessar’ın acelesi vardı. Aryok’un acelesi vardı. Şimdi de Daniel ve arkadaşları bu aciliyetin içerisindeydiler! Peki Daniel ve arkadaşları bu acil durumda ne yaptılar? Nebukadnessar acilen insanın hikmetini aradı. Daniel ise acilen Tanrı’ya baktı. Yaşamları söz konusuydu. Arkadaşlarının ve çevresindeki kişilerin yaşamları söz konusuydu. Bizler de bu aciliyetle dua ediyor muyuz? Bizler de sıkıntı yaşadığımızda ivedilikle Rab’be geliyor muyuz? Bazen dualarımız o kadar monoton oluyor ki, sanki dua etmek zorundaymışız gibi dua edip hareket ediyoruz. Hareketsiz, monoton dualarımıza bakacak olursak sanki Tanrı hiçbirşey yapmayacakmış gibi dua ediyoruz. Fakat buradaki acil durumda şu sözleri okuyoruz: O zaman Daniel’e bu sır gece rüyetinde açıldı (2:19). Peki Daniel ne yaptı? Bunun üzerine Daniel göklerin Tanrısı’nı bereketledi (2:19). Daniel ne diyor? Sırları gösterme ve yorumlamanın sadece Tanrı’ya has olduğunu söyleyerek hikmeti için Tanrı’yı övüyor (2:20, 21, 22). Yeryüzünün tüm krallarının ve krallıklarının üzerinde hüküm süren tek hakim güç olduğu için Tanrı’yı övüyor (2:20, 21). Şimdi hep birlikte Yeşaya 40:21-23’ü okuyalım:
Bilmediniz mi? işitmediniz mi? Başlangıçtan size bildirilmedi mi? Dünyanın temellerinden anlamadınız mı? Dünya dairesi üzerinde oturan odur, ve onun içinde oturanlar çekirgeler gibidir; gökleri perde gibi geren, ve oturmak için onları çadır gibi açan odur; prensleri bir hiç eden, dünya hâkimlerini boş bir şey gibi kılan odur.
Daniel’in duasının ne anlama geldiğini görüyor musunuz? Bu hikayenin odak noktası kim? Nebukakadnessar’ın gördüğü rüyanın hikayesi mi? Yoksa Daniel’in rüyayı yorumu mu? Bu hikayenin odağında hikmetli ve yüce Tanrı’yı görüyoruz! Bir kral kabus gibi bir rüya görüyor ve o kralın bu rüyayı görmesini sağlayan kralların Kralı rüyanın yorumunu da veriyor.
Tanrı’nın Duyurusu (2:25-45)
Daniel Aryoka’a gidip kralın hikmetli adamlarını yok etmemesini ve kendisini krala götürmesini rica ediyor (2:24-25). Bunun üzerine Aryok Daniel’i Nebukadnessar’ın huzuruna çıkarıyor. Kral Daniel’e şu soruyu soruyor: “Gördüğüm düşü ve yorumunu sen bana bildirebilir misin?” (2:26). Sonra kral Daniel’in azarını işitiyor: “Kralın sorduğu sırrı hikmetli adamlar, falcılar, sihirbazlar, büyücüler krala gösteremezler” (2:27). “Daniel, bana bilmediğim bir şey söyle! Sanki bilmiyoruz. Adamlarım zaten hiçbir şey yapamayacaklarını kanıtladılar!” Sonra Daniel şu gerçeği açıklıyor: “fakat göklerde sırları açan bir Tanrı vardır” (2:28). Sonra Nebukadnessar’a sürpriz yapıyor: “Bana gelince, bütün yaşayanlardan ziyade bende hikmet olduğu için değil, ancak yorum krala bildirilsin de, sen kendi yüreğinin düşüncelerini anlayasın diye, bu sır bana açıldı.” (2:30).
Daniel önce Nebukadnessar’ın rüyasını anlatıyor: Sen, ey kral, gördün, ve işte, büyük bir heykel. Büyük, ve çok parlak olan bu heykel senin önünde duruyordu; ve görünüşü korkunçtu. Bu heykel, başı has altından, göğüs ve kolları gümüşten, karnı ve kalçaları tunçtan, bacakları demirden, ayaklarının bir kısmı demirden bir kısmı balçıktandı. Sen bakmakta idin, o vakte kadar ki, bir taş el sürülmeden yerinden kesildi; o taş demirden ve balçıktan olan ayaklarından heykeli vurdu, ve onları parça parça etti. O zaman demir, balçık, tunç, gümüş, ve altın birlikte parçalandılar, ve yaz harmanlarının saman ufağı gibi oldular; ve onları yel kaldırdı, ve onlar için bir yer bulunmadı; ve heykeli vurmuş olan taş büyük bir dağ oldu, ve bütün dünyayı doldurdu. (2:31-35). Birçok pastör eskatoloji konusundaki görüşlerini bu ayetlerde gördükleri altın, gümüş, bronz ve demir balçık karışımından yapılmış büyük, parlak ve korkunç heykele dayandırıyorlar. Fakat şunu anlamız gerekiyor: Rab bu resmin Nebukadnessar’ın aklında oluşmasını sağladı, çünkü Rab bu heykelin vurulup yıkıldıktan sonra saman gibi rüzgara kapılıp yok edileceğini görmesini istiyordu: ve heykeli vurmuş olan taş büyük bir dağ oldu. Bu, Mezmur 1 ve 2’den geliyor: “Kötüler… yelin süpürüp götürdüğü saman ufağı gibidir.” (Mez. 1:4); “Onları (milletleri) demir çomakla kıracaksın; Bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın” (Mez. 2:9).Daniel 2:37-45’te Daniel Tanrı’nın yorumunu duyuruyor: Nebukadnessar’ın heykelin altın başı olduğunu fakat elindeki herşeyin kendisine göklerin Tanrısı tarafından verildiğini söylüyor (2:37-38). Sonra gerisini ilerleyen tarihten tamamlıyoruz: gümüş göğüs ve kolların Med-Pers İmparatorluğu, Tunçtan karın ve kalçanın tüm dünyaya hükmedecek olan Grek İmparatorluğu, ve demirden ve balçıktan bacaklar ve ayaklar (aynı imparatorluk olduğuna dikkat edin) ise Roma İmparatorluğudur.
Neden ilerleyen insanlık tarihine bakmamız gerekiyor? Çünkü ilerleyen tarihte gördüğümüz imparatorluklar Tanrı’nın Krallığı’nın edebi ve tarihi folyolarıdır, tomarlarıdır. Krallar ve krallıklar yükselip düşerler fakat Tanrı’nın krallığı kalıcıdır. Dağdan kesilen ve bowling topu gibi dünyanın tüm büyük krallıklarına karşı kullanılan o küçük taş parçası Tanrı’nın Krallığıdır! Tanrı bu krallıkla ilgili bir kaç şey söylüyor: 1. Roma İmparatorluğu zamanında geleceğini söylüyor: Ve o kralların günlerinde göklerin Tanrısı ebediyen harap olmayacak bir krallık kuracak (2:44). Matta İncili’nin başında ne diyor: Göklerin krallığı yakındır. 2. Tanrısal ve doğa üstü bir kaynaktan geleceği belirtiliyor: Göklerin Tanrısı bir krallık kuracak…. el sürülmeden dağdan bir taş kesildiğini, ve demiri, tuncu, balçığı, gümüşü, ve altını parçaladığını gördün. 3. Yıkılıp yok edilemez: …ebediyen harap olmayacak. 4. Nihaidir: onun hâkimiyeti başka bir kavma bırakılmayacak.5. Fethedicidir: bu krallıkların hepsini o parçalayacak ve bitirecek.6. Ebedidir: kendisi ebediyen duracak.7. Evrenseldir: ve heykeli vurmuş olan taş büyük bir dağ oldu, ve bütün dünyayı doldurdu (2:35).
Sevgili kardeşler, bu krallık İsa Mesih’te gelmiştir! Ve O’nu kralımız olarak kabul eden bizler, hiçbir zaman sarsılmayacak bir krallığa girdik (İbr. 12:28). Bütün düşmanlarını ayakları altına serinceye dek egemenlik sürecek olan bir kralımız var (1 Kor 15:25). Bir gün bu dünyanın krallıkları Rabbimiz İsa Mesih’in krallığına dahil olduğu zaman Tanrı’nın Krallığı’nın doluluğunu daha iyi göreceğiz. (Vah. 11:15: “Dünyanın krallığı Rabbimiz’in ve Mesihi’nin oldu. O sonsuzlara dek egemenlik sürecek.”). Adı Dönek olarak hatırlanan dördüncü yüz yıl Roma İmparatorlarından İmparator Dönek Julyan Hristiyanlıktan nefret ediyordu. Perslere karşı yapılan bir savaşta savaşırken ölümcül bir şekilde yaralanmıştı. Bu hikaye şöyle devam ediyor: Romalı bir asker Antakya’daki bir Hristiyan’a sorar: ‘marangozun oğlu’ (Julyan’ın İsa’ya verdiği takma isim) ne yapıyor? Hristiyan cevap verir, “İmparator için bir tabut yapıyor.” Julyan’ın son sözü: Vicisti, Galilaee (“Sen kazandın Galileli”) olmuştur!Her diktatör, her zalim hükümdar, Kral ve Başkan İsa Mesih’in istediği kadar ve O’nun belirlediği sınırlara kadar yaşamlarını yaşayıp ölürler, hükmederler ve hükmetmeleri biter. Nebukadnessar gibi, herkes O’na tanrıların Tanrısı ve kralların Rabbi (2:47) diyerek övgüler sunacaklar. Herkes ölümle yere, toprağa girecek. Yerden, topraktan sadece ve yalnızca İsa Mesih dirilerek çıkmıştır ve ebediyen yaşamaktadır! Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla!