Affetmenin Gerekliliği | Matta 18:21-35
Affetmenin Gerekliliği
Sevgili kardeşler, günümüzdeki insan ilişkilerinde gittikçe daha az görmeye başladığımız niteliklerden en önde geleni affetmek ya da bağışlamaktır diyebiliriz. Zaten sahip olması oldukça zor olan bu nitelik gittikçe, sadece yaşadığımız toplumumuzda değil ama tüm dünyada önemsizleşmekte olduğunu ve sürekli arka plana atıldığını gözlemliyoruz. Bir yandan da günümüzde affetmenin aslında çok büyük bir zayıflık olarak algılanmaya başladığını da görüyoruz. Bazen RAB tarafında affedilmiş olan insanların bile affetmekte ne kadar zorlandığını, ya da affetmenin artık bir seçenek olmadığını dillendirmelerine tanık olabiliyoruz. Peki, bu kadar nadir bulunan ve aynı zamanda sahip olanın zayıf sayıldığı bu nitelik hakkında Kutsal Kitap bizlere ne söylüyor? Gerçekten de affetmek nadir bir armağan mı yoksa her Hristiyan’ın sahip olması gereken bir nitelik mi? Affetmek bir zayıflık mı yoksa Ruh’un bir meyvesi mi? Tüm dünyanın savaşla ve nefretle kavrulduğu bu günlerde Rabbin Sözü bizlere bu sorular hakkında oldukça açık, samimi ve dürüst cevaplar sağlamaktadır.
İlk olarak Kutsal Kitap’a göre affetmenin ne anlama geldiğine kısaca bir bakalım. Böyle derin ve aynı zamanda geniş bir konu hakkında kısa bir tanım hazırlamak zor olsa da bizlere bu vaaz boyunca yardımcı olması adına, affetmeyi şu şekilde tanımlayabiliriz: Affetmek, günahından tövbe eden bir kişinin suçlarını artık hatırlamamak ve o kişiye karşı bunu kullanmaktan vazgeçmektir. Bu tanımda dikkatinizi iki şey çekmek istiyorum; af tüm herkese verilmemekte, yalnızca affedilmek istenen kişilere verilebilmektedir, yani affedilmek istemeyen bir kişiyi affedemezsiniz. İkincisi, affetmenin bağışlanma isteyen kişinin suçlarını artık unutmak, bir daha hatırlamak anlamına geldiğini görüyoruz. Bu her iki konuya vaazımız boyunca tekrar değineceğiz.
Şimdi, Matta 18. bölümdeki pasajımıza Kutsal Kitap’a göre affetmenin ne olduğunu daha iyi anlamak ve kendimizi bu öğretiş ile donatarak gündelik hayatlarımıza uygulamak için yakından bakalım. Bugünkü vaazımızda 3 noktamız olacak:
- Petrus’un Sorusu
- İsa’nın Cevabı
- Gündelik yaşamlarımıza uygulama
Kardeşler, bu pasajın ne hakkında olduğuna bakmadan önce, kısaca ne hakkında olmadığından bahsetmek istiyorum. Bugün yakından bakacağımız bu pasaj bir benzetmedir, yani gerçeğin bir temsilidir, kendisi değildir, elbette bu benzetme bizlere bir gerçekliği iletmek istemektedir ama bu pasajın bir benzetme olduğunu unutmayalım. Bu pasaj affedilmenin kendi işlerimizle kazandığımız bir şey olduğunu bizlere öğretmemektedir, kendi işlerimizle kurtulduğumuzu savunmamaktadır, ya da dünyanın sonuyla da alakalı bir benzetme değildir. Burada Rabbimizin bizlere iletmek istediği mesaj affetmenin bir Hristiyan’ın hayatında ne anlama gelmesi gerektiğidir. Benzetmeler birer örnektir, alegori değillerdir.
Matta 18, Mesih İsa’nın Matta kitabında dördüncü söylemi içerisinde yer alır, Matta’da toplam beş söylem bulunmaktadır. Mesih İsa’nın dördüncü söylemi 15. bölümden başlayıp 20. bölümde sona erer. Bu beş bölümde İsa kilise içerisinde imanlıların nasıl yaşaması gerektiğinden ve birbirlerinin hatalarıyla nasıl başa çıkmaları gerektiğinden bahseder. Bugünkü pasajımız Matta 18:21-35 aslında bölümün başındaki soruya Rabbimizin verdiği cevabın bir parçasıdır. Bu soru şuydu: 18:1, “Göklerin egemenliğinde en büyük kimdir?” Mesih İsa’nın benzetmelerinin genellikle öğrencileri tarafından bile anlaşılması güç olan benzetmeler olduğunu biliyoruz ama bugün bakacağımız benzetmenin anlaşılması konusunda hiçbir zorluk okumuyoruz. Ayrıca bu benzetmeyi diğer birçok benzetmeden farklı kılan önemli bir unsur da, İsa’nın bu benzetmeyi nasıl uygulamamız gerektiği konusunda, benzetme sonunda açıkça bizlere konuşuyor olmasıdır. Yani İsa’nın öğrencileri bunu yalnızca anlamakla kalamamış nasıl uygulamaları gerektiğini de direkt olarak Mesih İsa’dan öğrenmişlerdir.
Vaazımız ilk noktası, Petrus’un sorusu İsa’nın bu benzetmeyi anlatmasına sebep olur. Petrus, İsa’nın 15 ve 20 ayetler arasında tam olarak ne dediğinden emin olmak için bu soruyu sorduğunu görüyoruz. İsa Matta 18:15-20 ayetlerinde imanlıların diğer imanlıların hayatlarındaki günahlara karşı sessiz kalmaması gerektiğinden, ve imanlıları aslında bu konuda birbirlerine karşı sorumlu olduğundan bahseder. Bu bölümde İsa, bir imanlının tövbe ettiği anda artık kilise tarafından affedilmesi gerektiğini öğretir. Petrus İsa’nın ne demek istediğini anlasa da anlamadığı tek şey kardeşini kaç defaya kadar affetmesi gerektiğidir, ve bunun içinde İsa’ya sorar, “Kardeşim bana karşı kaç kez günah işlerse onu bağışlamalıyım? Yedi kez mi?” O dönemki din bilginleri ve öğretmenler, Yahudilere diğer Yahudileri aynı suçtan en fazla 3 defa affetmeleri gerektiğini öğretiyorlardı, yani eğer siz 2000 yıl önce yaşamış bir Yahudi olsaydınız ve aynı günahı 3 defadan daha fazla işlemiş olsaydınız, artık dördüncü defa da bir af bulma şansınız kalmıyordu. Ancak Petrus, belki de daha iyi bir teklif yaptığını düşünerek, yedi kez mi, diye İsa’ya sorar. Ve Mesih İsa’dan muhtemelen çok şaşırmış olduğu bir cevap duyar, yetmiş kere yedi kez. İsa burada kesin bir sayı vermekten ziyade, Petrus’a kardeşini her zaman affetmesi gerektiğini buyurur, yani kardeşine karşı hiçbir zaman kin güdemezsin der. Ve İsa, öğrencilerinin affetmenin ne demek olduğunu anlamlarını istediği için, Petrus’un sorusuna şu benzetmeyle cevap verir.
Bu da bizi vaazımızın ikinci noktasına getirir, İsa’nın cevabı. İsa bu benzetmede öncelikle Tanrı olduğu aşikar olan bir kraldan bahseder ve bu kralın bir sebepten ötürü köleleriyle hesaplaşmak isteğini okumaktayız. Belli ki bu kral sıradan kralların aksine krallığındaki tüm herkesin kaydını gayet iyi bir şekilde tutmuş bir kraldır, kendisine yalan söyleyenlerin dahi, onu aldatmak isteyenlerin dahi hesaplarını son derece iyi tutmuştur, ve o kişilerin hesaplarının bu kadar iyi tutulduğundan da haberleri yoktur. 24.ayete vardığımızda İsa bizlere benzetmenin ana karakteri olan kişiyi tanıtır, bu kişi krala 10,000 talant borcu olan bir köledir. Eğer bu köle bugün yaşıyor olsaydı, trilyonlarca lira borcu olan bir kişi olurdu. Ancak burada yine dikkat etmemiz gereken şey, İsa’nın bu borcun ödenemeyecek kadar büyük olduğunu vurgulamasıdır. İsa’nın burada kölenin borcunu abartarak dikkatimiz çekmek istediği nokta, ki umuyorum ki bu hepimiz için oldukça bariz bir nokta olarak durmaktadır, hepimizin bu köle gibi ödeyemeyeceğimiz çok büyük bir borç altında olduğumuzdur. Bizler de aynı şekilde bu hikayedeki köleden farksızız. İsa’nın kölenin borcunu abartarak bizlere anlatmak istediği şey, aslında çoğumuzun kolayca da görebildiği gibi, günahımızın borcunu ödememizin mümkün olmamasıdır. Kendi eylemlerimizle kurtulamayacak olmamızdır, kurtuluşun bizden kaynaklanmayacak olmasıdır. Çünkü bizlerin tek yapabildiği şey krala gittikçe daha çok borçlanmaktan başka bir şey değildir. Nasıl bugün trilyonlarca lira borcumuz olsa ve bunu ödeyemezsek, günahlarımızın bedelini de kralımıza karşı ödeyemeyiz. Ne kadar borcumuzun olduğunu aslında az çok hesaplayabiliriz, örneğin Kutsal Kitap’ın ilk sayfalarında yalnızca Tanrı’nı yemeyin dediği meyveden yedikleri için sonsuz yaşamlarını kaybeden Adem ve Havva’ya bakabiliriz. Sadece bir defa günah işlemiş olmalarına rağmen her şeylerini kaybettiler, yalnızca bir kez günah işlemiş olmalarına rağmen. Ama bizler Tanrı’nın yasasını her gün ihlal ediyoruz, O’nun bizlere vermiş olduğu buyrukları çiğniyoruz. O’nun gözü önünde O’na karşı isyan ediyoruz. Bir defaya mahsus günah işlemiş olan Adem ve Havva her şeylerini kaybettilerse bizler bunca yıldır günahımızın içinde yaşıyor olmamızdan dolayı Tanrı’ya ne kadar borçlu olabileceğimizi hiç düşündünüz mü?
26 ayete krala borcu olan bu kölenin “yere kapanıp efendisine, ‘Ne olur, sabret! Bütün borcumu ödeyeceğim” dediğini okuyoruz. Aslında köle bu borcu asla ödemeyeceğinin farkındaydı ama yine de krala bu sözü vermekten sakınmaz. Köle hem kendini kandırmakta hem de kralı kandırabileceğini düşünmektedir. Yani köle, tamamen büyük bir aldanma içerisindedir. Kralın önüne getirilene kadar borcunu ödeme konusunda hiçbir şey yapmamasının yanı sıra, şimdi de asla yerine getiremeyeceği vaatlerde bulunarak kendini daha da kötü bir duruma sokmaktadır. Kardeşler, aslında bu köle Tanrısız bir kişinin yüreğini bizlere çok iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Rab İsa bir kişinin taştan yüreğini alıp o kişiye etten bir yürek vermedikçe insanlar koca bir yalanın içinde yaşadıklarını fark edemezler. Bugün de günümüz tam olarak olan da budur. Milyarlarca insan hayatlarını Tanrısız bir şekilde yoluna koyabileceklerine kendilerini ikna etmiş durumdadır, aslında insanoğlunun doğuştan iyi ve doğruyu yapabilecek güçte olduğuna inanmaktadır. Kendi borçlarını kendileri ödeyebileceklerine ya da aslında kralın olmadığına dolayısıyla da hiç borçlu olmadıklarını inanmaktadırlar. Yalnızca kendilerini bu yalana inandırmakla kalmayıp, çevrelerindeki herkesi de buna ikna etmeye çalışırlar. Ama halbuki başardıkları tek şey kendilerine sürekli bu yalanlara ikna edip kendilerini aldatmaktan öteye gidememektedirler.
Kardeşler ayrıca çok önemli bir şeyi fark etmenizi işitiyorum. Kralımızın, Rabbimizin lütfu daha en baştan beri başlıyor, köleleriyle hesaplaşmaya başlamak istemesiyle, köleleri dinlemeye başlamasıyla, kölelere fırsat tanımaya başlamasıyla. Sevgili kardeşler, kral bunların hiçbirini yapmak zorunda değildi, hatta yapmaması durumda kimse niye yapmadın demezdi, kim krala bunca borcu bulunan bir köleyi dinlemedin diye hesap sorabilirdi? Kim krala kendisini bunca aldatmış, parasını çarçur etmiş bir köleye konuşma izni vermediği için kızabilirdi? Ama kralın lütfu daha köle karşısında değilken başlar, köle daha ağzını açmadan kölenin hayatında kendini göstermeye başlar. Tanrımızın bu harika karakterini Pavlus Efeslilere şöyle anlatmaktadır: “Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık. Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. O’nun lütfuyla kurtuldunuz… İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır.” Bu köle de kralın merhameti sayesinde kralın önüne çıkabilmiş, ve yine kralın lütfu sayesinde borçları affedilmiştir.
İşte bu armağan 27 ayette karşımıza çıkıyor, efendisi köleye acıdı, borcunu bağışlayıp onu salıverdi. Günahları bağışlama yetkisine sahip olan Mesih İsa, kölenin borçlarını da silebilecek yetkiye sahipti; özellikle de Matta bölümünde İsa’nın nasıl da günahkarlara acıdığını okuyoruz defalarca, işte burada da Rabbimiz bu kölenin içinde bulunduğu durumda yapacak hiçbir şeyi olmadığı için ona acır ve onu affeder. Borcunu ödemek için hiçbir çaba göstermemiş, gerektiğinde kendini kurtarmak için gözünü kırpmadan yolan söylemiş bu köleye acır Mesih İsa. Ne kadar da hak edilmeyen bir lütfa maruz kalır bu köle, öyle değil mi? Affedilmeyi bile doğru düzgün bir şekilde sormamış olan bu köle, kralın gözünde lütuf bulur, ve kral tarafından salıverilir.
28’inci ayete geldiğimizde artık bu benzetmenin mutlu bir sonla bitmesini bekliyor olabiliriz. Özellikle de affedilen köle kendisine çok az bir borcu olan başka bir köle ile karşılaştığında, trilyonlarca lira borcu silinen bu kölenin kendisine sadece 3 aylık maaş kadar borcu olan köleyi nasıl da affettiğini okumayı bekliyor olabiliriz. İsa bizlere bunun gerçekleştiğini göstermek için kelimesi kelimesine aynı durumu bizlere resmeder. Ancak karşılaştığımız durum karşısında aslında hepimiz hazırlıksız yakalanmaktayız. Nasıl olur da tüm borcu affedilen bu köle, kendisine bunca lütuf gösterildiği halde, başka bir köleye bunun milyonda biri kadar lütuf göstermez? Yalnızca kendisi değil ama ailesi de yok olmanın eşiğindeydi dakikalar önce, nasıl olurda bu şekilde davranabilir? 29 ve 30’uncu ayetleri okudukça daha da büyük şaşkınlık içerisinde düşmekteyiz, kısacası bu olanları anlamlandıramamaktayız, öyle değil mi kardeşler? Günaha ilk düşüşten sonra günahın köleleri haline gelmiş olduğumuzu bilsek de açıkçası günahımızda ne kadar da derine düşmüş olduğumuzu anlayamadığımız için bu tarz durumlarda insanların neden bunları yaptığını anlayamamaktayız.
Affedilen kölenin bu şekilde davranması bizleri şok etse de, nasıl olur da böyle davranabilir desek de aslında bazen bizler de ne yazık ki bu köle gibi davranmaktayız kardeşler. Her gün defalarca Tanrımızın gözünde kötü olanı yapıp günah işlediğimiz halde Tanrı bizlere her gün lütfetmekte ve bizleri affetmekte. Ama bize karşı yapılan hatalar karşısında kimi zaman bırakın affetmeyi, o kişiyle konuşmak dahi istemiyoruz. Ve bazen bu sebepler o kadar küçük sebepler ki sakinleştikten sonra bazen kendimiz bile inanamıyoruz buna, ben niye bu kadar fazla tepki gösterdim diye kendi kendimize soruyoruz. Kimi zaman da bu köle gibi bize karşı hata eden kişinin peşini bırakmıyoruz, onun boğazına yapışıyoruz, ta ki o kişi bizden biz tatmin olana kadar tekrar ve tekrar özür dileyene kadar. Kardeşler, bu kölenin yaptığı şeyleri okurken dehşete düşerken, aynı şeyleri bizlerin de yaptığını unutuyoruz. Her hafta Rabbin duasını okurken hangi cümleyi tekrar ettiğinizi hatırlıyor musunuz? “Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, sen de bizim suçlarımızı bağışla.” Eğer bize karşı suç işleyenleri bağışlamıyorsak hangi yüzle Tanrımızın önüne çıkıp Ondan af dileyebiliyoruz? Eğer bize karşı suç işleyenleri bağışlamadan bu duayı ediyorsak kendimizi kandırmıyor muyuz? 1. Yuhanna da Kutsal Ruh bizlere şunu söylüyor: “Tanrı’yı seviyorum” deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı’yı sevemez. “Tanrı’yı seven kardeşini de sevsin” diyen buyruğu Mesih’ten aldık.” Kardeşler, bu buyruğu Mesih sizlere verdi, siz de Tanrınız gibi affeden, affetmek için kardeşlerini fırsat yaratan biri olmaya çağrıldınız, eğer bu konuda farklı bir tavır içindeyseniz yalnızca kendinizi kandırabilirsiniz.
İşte böyle bir aldanmaca içinde olan köleye, Kral şu cevabı verir 32 ve 33’cü ayetlerde: “Bunun üzerine efendisi köleyi yanına çağırdı. ‘Ey kötü (ya da ahlaksız) köle!’ dedi. ‘Bana yalvardığın için bütün borcunu bağışladım. Benim sana acıdığım gibi, senin de köle arkadaşına acıman gerekmez miydi?’” Kardeşler, Mesih İsa bu sözlerle çok net ve açık bir şekilde bu benzetmenin ne anlama geldiğini ve bu benzetmeden ne öğrenmeleri gerektiğini öğrencilerine açıklar. Ve dahası, onları uyarır, “Eğer her biriniz kardeşini gönülden bağışlamazsa, göksel Babam da size öyle davranacaktır.” Tanrımız bunu söylemekle aslında bizlere imanımızın ne anlama geldiğini anlatır. Kardeşler, eğer kendinize Ben bir Hristiyan’ım deyip Tanrı’nın isteklerini önemsemiyorsanız, eğer imanınızı eylemlerinizle de göstermiyorsanız, eğer imanlı olmanın sadece duygusal bir durum olduğunu ya da hislerinizle alakalı olduğunu düşünüyorsanız, benzetmemizdeki köle gibi yalnızca kendinizi aldatıyorsunuz demektir. Yakup’un da yazdığı üzere: “Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi? Bir erkek ya da kız kardeş çıplak ve günlük yiyecekten yoksunken, içinizden biri ona, “Esenlikle git, ısınmanı, doymanı dilerim” der, ama bedenin gereksindiklerini vermezse, bu neye yarar? Bunun gibi, tek başına eylemsiz iman da ölüdür.” Tanrı’nın sizleri günahın boyunduruğundan ve ölümün pençesinden kurtarıp sizlere sonsuz yaşam verdiğine iman ediyorsanız, sizlere bu harika armağanları veren Babanıza her gün daha çok benzemeniz gerektiği ve buyruklarına uymanız gerektiğini unutmamak için her gün dua edin ve Rabbin Sözüne sığının. Eğer affetmek gibi konularda zorlanıyorsanız Tanrı sizlere aradığınız gücü sağlayacaktır.
Peki bu benzetmeyi, Tanrımızın bizler için açıkça verdiği uygulamayla birlikte, gündelik hayatlarımıza nasıl uygulayabiliriz? Bu da vaazımızın üçüncü noktasına bakacağız anlamına gelmektedir.
Öncelikle, Tanrı kendisine ait olanları her gün Mesih’in benzerliğine dönüştürmektedir, buna kısaca kutsallaşma diyoruz. Tanrımız, kendi çocuklarından kendisini örnek alıp, o bu dünyada nasıl davrandıysa ve Kutsal Sözünde nasıl yaşamamız gerektiğini buyurduysa, öyle yaşamımızı istiyor. Yani, eylemleriniz sizin iman hayatınızın büyük parçasıdır kardeşler. Ve Tanrı sizlerin kardeşlerinize yürekten bir şekilde bağışlamanızı istiyor. Affettiğimiz zaman yürekten affetmeliyiz, yürekten affettiğiniz zaman kardeşinize karşı tüm kötü duygularınızdan sıyrılmak zorundasınız, artık ona karşı öç alma duygusu beslememelisiniz. Affettikten 1 hafta sonra kardeşinize size karşı işlediği bu günahı hatırlatmamalısınız. Eğer yürekten affettiyseniz artık kardeşinizi suçlamayı bırakın, Tanrı nasıl günahlarımızı anmıyor ve işlediğimiz tüm iğrenç günahlarımızı ve hatalarımızı bizlere hatırlatmıyorsa siz de affettiğinizi söylediğiniz günahları anmayın, bunları tekrar ve tekrar kardeşiniz önüne getirmeyin. Koleseliler’de okuduğumuz gibi: “Birinizin ötekinden bir şikâyeti varsa, RAB’bin sizi bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın.”
Affetme madalyonunun diğer bir yüzü de af dilemektir. Eğer kardeşinize yanlış yaptığınız biliyorsanız gidip kardeşinizden af dileyin. Bilin ki eğer kardeşinizle aranızda gerçek bir uzlaşma, gerçek bir barış sağlayamazsanız her ikiniz de bu olayı yüreğinizde taşımaya devam edeceksiniz, ve bu özellikle kendisine karşı hata yapılmış kişiyi ruhsal olarak yıpratmaya devam edecek. Af dileme olmadan, affetmek mümkün değildir. Kardeşinizden af dileyin, Rabbin topluluğunda esenliği sağlayın. Size gelip af dileyen kişileri de geri çevirmeyin, kardeşinizin boğazına yapışıp onun ne kadar da çok size acı çektirdiğini kanıtlayana kadar beklemeyin.
Kardeşler, birbirinizi affettiğinizde Rabbin isteğini yerine getirmiş olursunuz. Nefret ve savaş dolu bu dünyaya çok açık bir mesaj vermiş olursunuz, Mesih İsa’da başka bir yaşam mümkün. Tanrımız sayesinde bu dünyada bile belli bir dereceye kadar esenlik içinde yaşayabiliriz. Çarmıhta bizler için kendini feda eden Mesih sayesinde Tanrımızla barıştık, bizleri Tanrımızla barıştıran Mesih İsa, kilisesindeki çocuklarını da birbirleriyle barıştıracak güçtedir. Mesih İsa sayesinde bu düşmüş dünyaya az da olsa esenlik ve barış getirebiliriz.
Bütün günahlarınızı çarmıhta kendi kanıyla silmiş olan Rabbimiz Mesih İsa’nın çocukları olarak, Tanrımızın sizleri affettiği gibi sizler de birbirinizi affedin. Trilyonlarca liralık borcunuzu ödemiş olan Tanrı’ya, bugün size birkaç lira borcu olan kardeşlerinizi affederek sadakatinizi gösterin. Affetmek hayatınızda birçok yaraya şifa getirecektir kardeşler, Mesih’e bu konuda güvenin, çünkü o sizler için ne iyiyse onu istemektedir.
Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Rabbimiz de bizim suçlarımızı bağışlasın. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla. Amin