Evet, lütfen Yakup, dördüncü bölümü açınız. Bütün bölümü okuyacağız, 1. Ayetten, o 7. Ayetin sonuna kadar. Sevgili Kardeşler, yaşayan Rabbin diri sözlerini işiteceksiniz. Lütfen dikkatle dinleyin. Aranızdaki kavgaların, çekişmelerin kaynağı nedir? Bedeninizin üyelerinde yaşayan, savaşan tutkularınız değil mi? Bir şeyi arzu ediyor, elde edemeyince adam öldürüyorsunuz. Kıskanıyorsunuz, isteğinize erişemeyince çekişip kavga ediyorsunuz.
Tanrı’dan Dilemek ve İblise Karşı Direnmek
Elde edemiyorsunuz, Çünkü Tanrı’dan dilemiyorsunuz. Dilediğiniz zaman da dileğinize kavuşamıyorsunuz. Çünkü kötü amaçla, tutkularınız uğruna kullanmak için diliyorsunuz. Ey vefasızlar! Dünya ile dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünya ile dost olmak isteyen, kendini Tanrı’ya düşman eder. Sizce kutsal yazı boş yere mi şöyle diyor? Tanrı içimize koyduğu ruhu kıskançlık derecesinde özler. Yine de bize daha çok lütfeder. Bu nedenle yazı şöyle diyor. Tanrı kibirlilere karşıdır ama alçak gönüllülere lütfeder.
Bunun için Tanrı’ya bağımlı olun. İblise karşı direnin. Sizden kaçacaktır. Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacaktır. Ey günahkarlar, ellerinizi günahtan temizleyin, ey kararsızlar yüreklerinizi patlayın, kederlenin, yas tutup ağlayın, Gülüşünüz yasa, sevinciniz üzüntüye dönüşsün. Rabbin önünde kendinizi alçaltın, sizi yüceltecektir. Kardeşlerim, birbiriniz hakkında kötü konuşmayın ya da elinizdeki çevirde yermeyin. Kardeşi hakkında kötü konuşan ya da kardeşini yargılayan yasayı kötülemiş ve yasayı yargılamış olur.
Ama yasayı yargılarsanız yasayı uygulayan değil yasayı yargılayan biri olursunuz. Kurtarmaya ve yok etmeye gücü yeten tek bir yasa koyucu ve yargıç vardır. Ama sen kim oluyor da komşunu yargılıyorsun? Dinleyin şimdi. Bugün ya da yarın filan kente gideceğiz. Orada bir yıl kalıp ticaret yapacak, para kazanacağız diyen sizler, yarın ne olacağını bilmiyorsunuz. Yaşamınız nedir ki? Kısa süre görünen, sonra itip giden bu gibisiniz. Bunun yerine rahat dilerse yaşayacak, şunu şunu yapacağız demelisiniz. Ne var ki şimdi küstahlıklarınızla.
Kültür ve Kutsal Kitap
Ne var ki şimdi küstahlıklarınızla övünüyorsunuz. Bu tür övünmelerin hepsi kötüdür. Bu nedenle yapılması gereken iyi şeyi bilip de yapmayan günah işlemiş olur. Ot kurur, çiçek solar ama Tanrımız’ın sözü sonsuza dek kalır. Amin. Rabbim sevgili anlaşma halkı, Hepimiz bir kültür içine doğarız öyle değil mi? Kültür bizi bir anlamda biz yapan değerler bütünüdür. Yaşamın kendisidir. Kültür bir toplumun temeli olmakla birlikte değişen gelişen adeta canlı bir organizmaymış gibi nefes alır. Sürekli değişebilir ama bir organizma gibi yaşar.
Gerek Türkiye’de doğmuş gerekse daha sonradan buraya taşınmış kişiler olarak hepimiz bu kültürün bir parçasıyız. Her kültürde olduğu gibi bizim kültürümüzün de zayıf ve güçlü, artıları ve eksileri vardır. Çünkü dünyadaki tüm kültürler mükemmel olmayan insanlar tarafından sürdürülmektedir. Ve belki de en zoru yaşadığımız kültürün zayıf yanlarını fark etmektir içinde yaşarken. Diğer kültürlerin güçlü ve zayıf taraflarından bahsetmek oldukça kolaydır. Ancak konu kendi kültürümüzden bahsetmeye gelince bazı şeylerin farkına varmak ne yazık ki oldukça zor olabilir. Hatta belki de varma konusunda istekli olmayabiliriz.
İşte günahlarından tövbe edip Mesih-i İsa’yı Rabbiniz ve kurtarıcınız olarak kabul ettiğinizde ve artık yaşamınızı Rabbin sözünde iletildiği gibi yaşamaya gayret edeceğinize söz verdiğinizde, bazen kendi kültürünüzdeki sizlerden beklenen şeylerin aksini yapmaya çağrıldığınızı fark edeceksiniz. Ya da Hristiyan olduktan sonra Hristiyan olmanın yalnızca bir ikrar olmadığını ama yaşamanızın her alanına nüfuz etmesi gereken bir karar olduğunu fark ettiğinizde, Kutsal Kitap, günahsız ve harika bir Tanrı’nın günahlı ve kusurlu insanlar için hazırladığı ve kurtuluşu gözler önüne serdiği ve bu mesajı Mesih’e iman edip, Umutlarını Mesih’e bağlayacak olanların yaşamlarını görmek istediği bir değişim yansıtır. Biraz uzun bir cümleydi ama kısacası Kutsal Kitap aynı zamanda bizler için bir kültür ortaya koymuştur.
Yani bir Hristiyanlık kültürü vardır. Böylece bizlerin de Hristiyanlık kültürünü kendi kültürümüzle birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Hristiyan kültürü ne bir ülkenin kültürüdür, ne de bir ulusun kültürüdür. Bir kişi Hristiyan olduğunda başka bir ulusa dönüşmez, başka bir ulusun vatandaşı olmaz. Ya da bir ülke Hristiyan kültürle etkilendiğinde başka bir ülkenin kültürünü almaz. Öf ve adetlerin çoğu etkilenmez. Hristiyan kültürü yalnızca Rabbin iyi olan isteğini o kültüre iletir ve bu doğrultuda gelişmesi ve büyümesi için teşvik eder.
Dedikodu: Kültürel ve Toplumsal Bağlam
İşte bugün Yakup 4. Bölüm 11 ve 12. Ayetlerde kendimizi böyle bir durumla karşı karşıya buluyoruz. Belki merak ediyorsunuz şimdi nasıl böyle bir durumla karşı karşıya buluyoruz. Bence çok iyi anlayacaksınız bunu size bahsettiğimde. Çünkü kültürümüzde yanlış olduğu kabul edilse de yapılması teşvik ediliyor olmasa da ama herkesin yaptığı hatta en sık kullandığımız iletişim araçlarından biri olan dedikoduya değineceğiz. Toplumsal olarak dedikoduya bir yakınlığımız ve zayıflığımız var. Yüzyıllar içinde dedikodu toplumumuz için oldukça önemli bir iletişim aracı haline dönüştü. Az önce de bahsettiğim gibi çelişkili bir iletişim aracı.
Yapılmaması gerektiğini bildiğimiz halde, yapmaktan zevk aldığımız, hevesle kullandığımız bir iletişim aracı aynı zamanda. Hatta çoğu zaman şu cümleleri siz de hatırlarsınız. Bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalsın. Benden duymuş olma ama, dedikodu gibi olmasın ama… Gibi cümlelerle başlayıp dedikodu yaparız. Hatta dedikodu yaptıktan sonra da dedikodu yaptığımızı kabul etmek istemeyiz, kendimizi kötü hissederiz. Çünkü kötü ve yanlış bir eylem yaptığımızı anlarız ve cümlemizi bazen dedikodu yaptıktan sonra, belki bir saat, iki saat, şöyle sonlandırırız. Arkasından da konuştuk şimdi, günah oldu, yanlış oldu şimdi o burada değil neyse daha fazla konuşmayalım gibi kendimizi aklamaya çalışarak o andaki sohbetimizi bitiririz.
İşte toplum olarak böylesine çelişkili bir durumu tolere etmemizin ana nedenlerinden biri, toplumumuzdaki en önemli sosyalleşme araçlarından biri olarak kabul etmemiz dedikoduyu. Vazgeçemiyoruz. Bizler için çok önemli. Toplum olarak filmlerde, dizilerde, sosyal medyada, iş yerlerinde arkadaşlarımızdan evdeyken ya bu şekilde iletişime geçiyoruz ya da bu şekilde iletişime geçildiğine şahit oluyoruz. İşte bugün Yakup 4. Bölüm aracılığıyla Tanrımızın bir imanlının böyle bir durumda ne yapması gerektiğine, dedikodu konusunda bir alan bırakıp bırakmadığına değineceğiz.
Üç Nokta: Dedikodu, Yargı ve Sevgi
Ve bugünkü pasajımıza şu üç noktayla bakacağız. Dedikodu, yargı ve sevgi. Dedikodu, yargı ve sevgi. Şimdi Yakup kitabının bağlamını daha iyi anlayabilmek adına Yakup kitabı sevgili kardeşler, Yeni Ahit’in yazılan ilk kitabıdır. Tahminen 40’lı yılların ortasında Mesih İsa’nın kardeşi Yakup tarafından coğrafi olarak Akdeniz’e dağılmış ve birçok zorluk içinde yaşayan Hristiyanlara ithafen yazılmıştır. Ve bu mektubun ana fikri şudur: Komşunu kendin gibi seveceksin.
Komşunu kendin gibi seveceksin. Peki hatırlarsınız belki, Yakup bu fikri nereden almıştı? Rabbimiz Matta 22.37.40’da şöyle diyor: Tanrın Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin. İşte ilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: Komşunu kendin gibi seveceksin. Kutsal yasanın tümü ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır. Yani elinizdeki şu koca kitap bu iki buyruğa dayanır. Tanrını seveceksin, komşunu kendin gibi seveceksin. Tüm kitabın özeti budur.
İşte Yakup, bir Hristiyanın komşusuna olan sevgilisini gösterebilmesinin yegane yolu olan eylemi, bu yüzden mektubunun ana konusu seçer, Ana unsuru seçer. Çünkü sevgi kendisini eylemde göstermedikçe sahte bir duygudan öte bir şey değildir. Dolayısıyla Yakup mektubunu okuduğunuzda ne ile karşılaşacaksınız? Eylemsiz iman ölüdür. Ya da bugün ne şekilde bunu biz de kullanabiliriz? Eylemsiz sevgi ölüdür. Yakup, imanlıların komşusunu kendin gibi seveceksin buyruğunu yerine getirmelerin en büyük engellerden birinin dil olduğunu anlar ve bu yüzden de 3. ve 4. Bölümün neredeyse tamamını dilimiz üzerinden bizlere iletir.
1. Bölüm 11. Ayete geldiğimizde ki vaazımızın bugünkü konusu ayetlerinden biridir. Son kez bu konuya değinecek ve bizlere önemli uyarlamalar yapacaktır. Bu da bizi vaazımızın ilk noktasına, yani dedikoduya getiriyor. Size okurken bahsetmiştim, elimizdeki çevirilerde yermek kelimesi aslında Grekçeden kötü konuşmak olarak çevirirsek daha kolay anlaşılabilir. Yermek aynı anlama geliyor ama kötü konuşmak olarak çevirdiğimizde çok daha kolay anlaşılır bir metne dönüşmekte.
Dedikodu Yapmamak ve Kardeşini Yermek
Yakup, imanlıları yapmamaları konusunu uyardığı davranış, bir imanlının kendisi orada bulunmuyorken o kişi hakkında kötü şeyler söylemektir. Bu aslında dedikodunun zaten en basit tanımıdır, öyle değil mi? Dedikodu bu demek. Bir kişi orada değilken onun hakkında kötü konuşmak. Bu yüzden Yakup, bağlam içinde kısaca bizlere dedikodu yapmayın dediğini görüyoruz. Peki Yakup, kardeşlerin birbiriniz hakkında kötü konuşmayın derken tam olarak ne demek istiyor?
Yani kısacası imanlıların kötü yaptığı hiçbir şey yok mu? İmanlılar artık hiç hata işlemiyor mu? Eleştirilecek bir tarafları yok mu bir imanlıların? Peki ne yapalım kötü konuşmayı da? Bakalım Yakup aslında bize ne söylemek istiyor. Şimdi ona yakından bakalım. Yakup kendisi de günahkar bir insan olarak biliyordu ki, başkalarının yaşamında eleştirilecek bir şey bulmak en kolay şeydi. Özellikle kiliselerde bunu yapmak çok daha basittir. Çünkü kiliseler günahının farkına varan ve yetersiz olduğunu kabul edip, bir kurtarıcı ihtiyaç duyduğunu ikrar etmiş olan imanlılardan oluşur.
Yani bir kişinin mükemmel ve eleştirilecek yanları olduğunu görmek mi istiyorsunuz? O zaman kiliselere gidin. Orada eksik ve kusurlu olduğunu kabul eden kişilerle kolaylıkla karşılaşacaksınız. Öyleyse hataları olan bir kişiyi eleştirmek, günahkar olduğunu kabul eden bir kişinin hakkında kötü konuşmak neden yanlış olsun? Rabbin sözü bizlere kardeşlerimizin günahlarını görmezden gelmemiz ya da her konuda sessiz kalmamızı öğretmiyor sevgili kardeşler. Ama Rabb bizlerden doğru bir şekilde iletişim kurmamızı bekliyor. Bu yüzden de Tanrımız bizlerden birbirimizin hatalarını, günahlarını konuşmamız gerektiği zaman, bunu nasıl yapmamız gerektiğini sözünde bizlere iletiyor.
Eleştirirken Alçakgönüllü Olmak
Örneğin, kendilerini herkesten daha üstün ve hatasız gören Ferisiler İsa’ya şöyle der. İsa Ferisiler’e şunu söyler: Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl izin ver gözündeki çöpü çıkarayım dersin? Seni iki yüzlü. Önce kendi gözündeki merteyi, ki uzun bir ağır parçasıdır mertek, merak ediyorsanız ne olduğunu, çıkar. O zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.
Rab, her şeyden önce bir imanlının diğer bir imanlıya karşı alçak gönüllü olması gerektiğini söyler. Alçak gönüllü bir şekilde kendinizin de günahkar, hatalı ve birçok kusuru bulunan bir kişi olduğunuzu bilerek konuşmanızı istiyor. Sanki hiçbir hatanız ve günahınız yokmuş gibi kardeşinizle konuşursanız, tapınakta göğsünü döverek, yalnızca Tanrım ben günahkara merhamet et diye dua eden bir vergi görevlisinin hemen yanında dua eden şu Ferisi’den ne farkınız kalır? Bakın Ferisi nasıl dua ediyor? Tanrım öbür insanlara, soygunculara, hak yiyenlere, zina edenlere ya da şu vergi görevlisine benzemediğim için şükrederim.
Haftada iki gün oruç tutuyor. Bütün kazancımın ondalığını veriyorum. Daha kötüsü kardeşinizle konuşmayıp onun hakkında dedikodu yaptığımız zaman sizde bu Ferisi gibi iki yüzlülük yapmış olmuyor musunuz kardeşinizin arkasından konuştuğunuz zaman bu defa kendinizi başkalarının önünde daha kötü konuştuğunuz kardeşiniz hakkında daha doğru ilan etmiş olmuyor musunuz? Yukarıdaki duadan, Ferisi’den ne farkınız kalıyor o zaman? Bu nedenle nasıl konuştuğunuzu düşünün. Bir kişinin itibarını zedelemek, onu aptal gibi göstermek ya da kendinizi daha iyi göstermek için onu ve zayıflıklarını kullanmak amacıyla konuştuğunuzda, onu yargılamış, o kişiye tepeden bakmış olursunuz. Sadece kötü sözler söylemiyorsunuz, sadece şaka yapmıyorsunuz.
Dedikodunun Etkisi ve Kalben Konuşmak
Hakkınızla konuştuğunuz kişiyi adeta suyun dibine itiyorsunuz ki böylece onun üzerine çıkabilesiniz. Neden mi? Çünkü bunu hak ettiğinizi düşünüyorsunuz. Peki neden böyle davranıyoruz? Yakup Bu konuda çok net. Yüreğimizdeki kin, kıskançlık ve bencillikten dolayı böyle davranıyoruz. Ama dikkat edin sevgili kardeşler, ağzımız yüreğimizden taşanı söyler. Dikkat edin yüreğimiz çürümesin. Rabbimiz bizden ağzımızı tamamen kapatmamızı ya da kardeşlerimizin günahlarını görmezden gelmemizi beklemiyor dedik. Her şeyden önce alçak gönüllü bir şekilde ve kendimizin de günahkar olduğunu hatırlayarak konuşmamız gerektiğini az önce söyledik. Çünkü doğru bir yürek tutumuyla kardeşimizle bu konuları konuşabiliriz.
Ve Kutsal Kitap’ta bakın kardeşimizle nasıl konuşabileceğimizi bize Matta 18’de şöyle söylüyor. Eğer kardeşin sana karşı günah işlerse ona git, suçunu kendisine göster. Her şey yalnızca ikinizin arasında kalsın. Kardeşin seni dinlerse, onu kazanmış olursun. Ama dinlemezse, yanına bir ya da iki kişi daha al ki, söylenen her şey iki ya da üç tanığın sözüyle doğrulansın. Onları da dinlemezse, durumu imanlılar toplumuna bildirin. Ya da Pastörlerinize bildirin. Topluluğu da dinlemezse, onu putperest ya da vergi görevlisi say.
Kardeşle Yüzleşme ve Dedikodudan Kaçınma
Bu yüzden sevgili kardeşler birbirinizle konuşun. Kardeşiniz hakkında bir derdiniz varsa gidip bunu kardeşinizle konuşun. Kardeşinizle paylaşmak yerine gidip herkesle konuştuktan sonra kardeşinize gitmeyin. Çünkü bizim kültürümüzde bazı şeyleri direkt olarak insanın yüzüne söylediğimizde o kişiyle ilişkinizi kaybedeceğimiz korkusu var. Böyle inanmışız. Ama bu doğru değil. Gidip yüz yüze bu kişiyle yüzleşin, derdinizi direkt ona anlatın, emin olun onu kaybetmeyeceksiniz. Aksine çevresindeki insanlarla konuştuğunda o kişiyi kaybedeceksiniz.
Daha fazla kişi incinecek. Onunla konuşun başkasıyla değil. Kardeşlerinizle kırıldınız mı? Onunla konuşun, başkasıyla değil. Peki tüm bunları bilen bir kişi hala dedikodu yaparsa, kardeşi hakkında kötü konuşursa neyi iddia etmiş olur? Bugünkü tekste bunu okuduk değil mi ayetlerle? Her gün hak gibi bu günahı işlemekte ısrar ettiğimizde şunu iddia etmiş oluyoruz. Tanrı’nın yasasına bakıp yüreğimizde aptalca bir emir. Buna itaat etmek zorunda olmamalıyım. Bu tür insanı sevmek zorunda mıyım? Diye kendi yasamızı yaratıyoruz. Belki bunu bilinçli bir şekilde kendimize söylemiyoruz ama Tanrı’nın yasasından daha çok kendi yasamızı yaratmış oluyoruz.
Kuralları biz koymak istiyoruz. Yasa koyucu biz olmak istiyoruz. İnsanların bizim kurallarımıza göre ve bizim beklentilerimize göre yaşamasını istiyoruz. Öyle olmadığı zaman onları kötülemeye başlıyoruz. İşte böyle davranımıza bizler artık Rabbin yasasına değil, kendi koymuş olduğumuz yasaya uymaya başlıyoruz. İşte bu yüzden Yakup 4.11’de ne diyor, tekrar hatırlayalım. Kardeşini yeren ya da yargılayan kişiyi yasayı yermiş ve yargılamış olur. Yasayı yargılarsan, yasanın uygulayıcısı değil, yargılayıcısı olursun.
Yani Yakup, yaptığımız dedikoduların, kardeşlerimizin kötülemenin direkt olarak Tanrı’nın yasasına yaptığımız bir saldırı olduğunu söylüyor. Belki de kendimize bahaneler üretiyoruz değil mi? Dedikodu yaptığında rahatlıyorum, Kendime gelmemi sağlıyor, insanlarla iyi ilişki kurmamı sağlıyor gibi. Kendimizi farklı şekilde aklamaya çalışabiliriz. Lakin Rav, Yakup 4-12’de bizleri uyarıyor. Bu da vaazımızın ikinci noktasına bizleri yargıya getiriyor. Lütfen şimdi 12. Ayete dikkatle bakalım. Yakup ne kadar dikkatli bir şekilde kelime seçiyor.
Tek yasa koyucu, tek yargıç, tüm doğruluğun kaynaklandığı kişi olan Kutsal Üçlü Birlik Tanrısı yasakoyma ve uygulama gücüne, hakkına ve ayrıcalığına sahip tek kişidir. Çünkü o yaşamın, ahlakın ve mükemmel olumlu her şeyin kaynaklandığı kişidir. Özellikle mezunlarda buna sürekli karşılaşıyoruz öyle değil mi? Rabbin yasasının ne kadar mükemmel olduğunu. Ya da daha yakından bir örneğe bakarsak, Pavlus Rusaloğlu Timoteus’a bakın ne söylüyor. ”Kutsal yazıların tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluğu konusunda eğitmek için yararlıdır.” Yani elimizde, şu an önümüzde olan bu kaynak her anlamda yeterlidir. Buna nasıl iletişim kurmamız da dahil. Ancak kardeşinizi kötülerseniz, haklarında dedikodu yaparsanız, Bu demek oluyor ki sizler artık kendi kurallarınıza göre yaşıyorsunuz. Bu durumda Rab hepimizi uyarıyor.
Nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. İşte Yakup Kutsal Ruh aracılığıyla bugün bizlere, hepimize şunu soruyor. Ya komşunu yargılayan sen kim oluyorsun? Kutsal kitaba göre dedikodu yapmak ve yargılamak yerine nasıl davranmamız gerektiğinden bahsettik öyle değil mi? Ancak bazı Hristiyanlar Matta 7 ya da Yakup 4’teki ayetlerinin yanlış yorumladığına tanık oluyoruz. Sanki Tanrı kutsal kitapta Hristiyanlar hakkında hiçbir yargıda bulunmasına izin vermiyormuş gibi düşünüyoruz. Bir Hristiyan’ı uyardığınızda şöyle tepkiler. Bir Hristiyan şunu söyledi. Kardeşim niye ya da neden böyle yapıyorsun diye sorduğunuza bazen sen kim oluyorsun da beni yargılıyorsun. Beni yalnızca Tanrı yargılayabilir gibi cevaplar alabiliyoruz.
Sevgi Borcumuz
Böylece istedikleri her şeyi yapmakta özgür olduklarını zannediyor bu şeyler. Sevgili kardeşler, Kutsal Kitap’ta hiçbir zaman ne günahı ne de günahında ısrar eden bir kişiyi tolera etmemiz buyuruluyor. Bakın 1. Konkler 5, 12, 13’te Rabb bize açıkça ne söylüyor? İnanılar topluluğunun dışındakileri yargılamaya benim ne hakkım var? Sizin de Yargılamanız gereken kişiler topluluğun içindekiler değil mi? Topluluğun dışında kalanları Tanrı yargılar. Kötü adamı aranızdan kovun. Ayrıca Hristiyanların doğru bir şekilde yaşamasını isteyen Rabbimiz bakın ne söylüyor. Dış görünüşüne göre yargılamayın, yargınız adil olsun. Yani yargılamayın demek düşünmeyin ya da iyiyle kötüyü ayırt etmeyin demek anlamına gelmiyor.
Yargılamayın derken Kutsal Kitap bizlere başkasına nasıl davranılmasını istiyorsanız, kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız siz de o kişiye öyle davranın anlamına geliyor. Yani yargılamamamızı değil ama alçak gönüllükle, kardeşimizin arkasından dedikodu yapmadan ve kendimizi büyük görmeden ve gerekirse günahını direkt kardeşimizin yüzüne söyleyerek konuşmamız gerekiyor. Bu dört şeyi unutmayın. Alçak yönüyle birlikte, kardeşimizin arkasından konuşmadan ve kendimizi büyük görmeden Gerekirse kardeşimizin yüzüne konuşmamız gerekiyor. Çünkü bizler hepimiz birbirimizi sevmeye çağrılmış olan günahkarlarız. Bu da bizim ağzımızın son noktasına sevgiye getiriyor. Sevgi. Her ne zaman sevgi hakkında konuşmaya başlarsak, bir süre sessizce durup Rabb’e tapınmamız gerekiyor aslında, öyle değil mi? Ölümden, yaşamdan, denizin derinliklerinden, dağların tepelerinden ve yaratılmış her şeyden üstün olan Rabb’in sevgisi sayesinde yaşıyoruz.
Kurtuluyoruz. Sarsılmaz bir şekilde geleceği umutla bakıyoruz. Agustin Tanrı’nın bize olan sevgisi için şöyle der. Tanrı her birimizi sanki sevilecek tek kişi varmış gibi sever. İşte Tanrı bizi bu kadar çok Tanrı bizi bu kadar çok sevdiğine göre bizler de birbirimizi sevmeye borçluyuz. Borçluyuz çünkü Tanrı bizi çok sevdi.
Peki birbirimize karşı nasıl davranmalıyız? Sevgi borcumuzu davranışlarımıza nasıl yansıtabiliriz? Sevgi borcumuzu davranışlarımıza nasıl yansıtabiliriz? Tanrı bizi bu kadar çok sevdiğine göre bizler de birbirimizi sevmeye borçluyuz. Borçluyuz.
Çünkü Tanrı bizleri çok sevdi. Peki birbirimize karşı nasıl davranmalıyız? Sevgi borcumuzu davranışlarımıza nasıl yansıtabiliriz? Özellikle de Yakup 4.11.12 bağlamında ne söyleyebiliriz? Nasıl bir iletişime geçebiliriz? Belki de ağzımızın başındaki konuya dönebiliriz öyle değil mi? Dedikodunun kültürümüze büyük ve kanık sanmış bir yer edilmesinin en büyük nedeni bir ihtiyaçtır demiştik. Çünkü dedikodu sıradan yapılan bir eleştiri ve ihtiyaç. Eleştirmeye ihtiyacımız var. Aynı zamanda çok tatlıdır. Hatırlar mısınız Süleyman 18. Bölümde ne der? Dedikodu tatlı bir lokma gibidir, insanın ta içine işler. Ancak bu ihtiyacımızı doğru bir şekilde gidermeyi öğrenmemiz lazım.
Belki aklınıza şöyle bir atasözü gelmiştir. En azından iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmayı öğrenmeliyiz. Aslında belki de Hristiyan yorumu olarak, çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batırmayı öğrenmemiz lazım. Çünkü dedikodu yapmak, kendi hakkımıza konuşmamızı engeller. Kendi eksikliklerimizden, zayıflıklarımızdan, hatalarımızdan bahsetmek zorunda kalmayız. Eleştiri okları hiçbir zaman bize dönmez dedikodu yaptığımızda. Çünkü kendi eksikliklerimizden bahsetmiyoruz o sırada. Hep başkasının eksikleri, hep başkasının zayıflıkları.
Çünkü biz o anda tamamen bir koruma altındayız. Ama alçak gönüllü bir şekilde davranıp, kardeşimizin gözündeki çöpü görmek yerine, kendi gözümüzdeki o büyük kalası gördüğümüz zaman kendimizden bahsetmekten korkmayalım. Dedikodu yapıp başkalarının hatalarından bahsetmek yerine kendi günahlarımızdan, kendi eksikliklerimizden bahsedelim. Bunları birbirimizle paylaşalım. Yalnızca bunları dile getirmeye gayret etmemeli ama aynı zamanda birbirimizi bu şekilde teşvik etmeliyiz. Bu yüzden dedikodu dinlemediğimiz zaman belki de o kişiye ne yanlış yaptığının farkına varması için bir fırsat veriyor olabilirsiniz. Bu yüzden Rabbin önünde kendimizi alçaltalım, birbirimizi sevdiğimizi birbirinin yükünü taşıyarak gösterelim. Ve çok güzel bir ayet Galatyalar 6.2.
Böylece Mesih’in yasasını yerine getirebiliriz. Kendi eksik ve zayıflıklarımızdan bahsetmenin yanı sıra, bir araya geldiğimize lütfen şu Efeslilerdeki ayeti hatırlayalım. Birbirinize mezmurlar, ilahiler, russal ezgiler söyleyin. Yürekten Rabbe ezgiler, mezmurlar okuyun. Durmadan her şey için Rabbimiz İsa Mesih’in adıyla Baba Tanrı’ya şükredin. Mesih’e duyduğunuz saygına türü birbirinize bağımlı olun. Kilisemizin ve birbirinizin iyiliği için birada olduğunuz zaman işte böyle iletişime geçin. Sevgili kardeşler, Dünya Rabb’in bedeni olan kiliseye çeşitli şekillerde zulüm ederken, şeytan imanlıların vicdanını sürekli suçlarken ve kendi günahlarımız her gün bize karşı tanıklık ederken, Rabbin ölümden satın alıp evlat edindiği bizler, Rabbin gelini olan kiliseyi elimizden geldiğince korumalıyız.
Rabb’e iman edip kurtulan her bir canın bedelinin Rabb’in bedeni ve kanı tarafından ödendiğini hatırlayıp, sadece bu yüzden bile birbirimize saygı göstermeliyiz. İşte bundan dolayı bugün buradan ayrılırken ya da bu vaazı dinledikten sonra şunu bilmenizi istiyorum. Rabbim beden olan kilisesini ve ona çok büyük zarar verebilecek olan en büyük silahlardan biri dilimizdir. Dilimizin ne kadar güçlü olduğunun farkında mısınız? Dilimizle inşası aylar, yıllar almış olan bir ilişkiyi, bir eylemi, bir organizasyonu, bir grubu bir anda yerle bir edebileceğimizin farkında mısınız? Kilisemizde birçok şey için gayret ederken dilimizde bu faydanın misli bir şekilde zarar vermesine sebep olmayalım. Bu yüzden sevgili kardeşler, her şeyden önce birbirinizi candan sevin. Çünkü sevgi birçok günahı örter. Birbirinizin eksikliklerini sevgiyle örtün. Birbirinizi affedin.
Kurtarıcımız Rabi İsamesi çağırmakta bizi suçlayabilecek onlarca şey sahipken, her konuda haklıyken, Sizin için nasıl dua ettiğini hatırlıyor musunuz? Baba, onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar. Biz de sevgisi bu kadar derin ve anlaşılmaz olan Işıklar babasının çocukları olarak, babamızı taklit edelim ve ondan öğrenelim. Çünkü Rab iyidir, sevgisi sonsuzdur. Baba oğul ve kutsal anadıyla. Amin. Hep birlikte dua edelim. Göklerdeki babamız, senin kutsal yasanın bir uygulayıcısı olabilmemiz ve başkalarının eylemlerini kınayarak onu yargılamak gibi budalaca bir tuzağa düşmememiz için dua ediyoruz. Tanrımız, yürekten gelen düşünceleri yalnızca sen yargılayabilirsin.
Ve bizim kendimizi beğenmiş bir tavırla başkalarını kınamaya hakkımız olmadığını bize sürekli hatırlat. Bizleri senin önünde alçak ünlü kıl ve mesciddeki kardeşlerimizi suçlayan değil, onlara cesaret veren kişiler olmamıza yardım et. Bizi kendi kibrimizde bilgi olmaktan ya da başkalarının niyetleri hakkında keyfi varsayımlarda bulunmaktan koru. Ve her şeylerin önemlisi, Bize başkalarını Mesih’in bizi sevdiği gibi sevmeyi öğret. Çünkü böyle yaparak Mesih bizde ve bizim aracılığımızla yaşarken senin adını onurlandırmış olacağız. Onun değerli adıyla dua ediyoruz. Amin.