Tanrı’nın sevgili ev halkı, Koloseliler vaaz serimizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bugün Koloseliler mektubunun son 17 ayetine bakarak Rabbin Ruh’u aracılığıyla bizlere nasıl seslendiğine bakacağız. Ancak vaazımıza başlamadan önce geçen altı hafta boyunca kısaca neler işlediğimize bakalım. 1.vaazımızda yaşamımızla ve dualarımızla şükretmenin bir Hristiyan’ın yaşamının köşe taşlarından bir olduğunu okumuştuk. Çünkü Tanrı bizlere öylesine harika bir kurtuluş sağlamıştır ki fiziksel ya da duygusal hangi durumda olursak olalım, her durumda şükretmemiz gerektiğini, şükretmek için her zaman bir sebebimizin olduğunu okumuştuk, çünkü Tanrı’da sahip olduğumuz umudu kimse elimizden alamaz. 2.vaazımızda Tanrı’nın Mesih İsa aracılığıyla sağlamış olduğu harika, kusursuz, tam ve güvenilir kurtuluşa yakından bakmıştık ve Mesih İsa’nın tanrısallığının neden inancımızın merkezinde olduğunu hatırlamıştık. 3.vaazımızda Pavlus’un Koloseli imanlıları Kutsal Kitap’ın öğretişinden uzaklaştırıp kendilerine tutsak etmeye çalışan sapkın öğretmenlere karşı kendi hizmetini nasıl savunduğuna baktık ve bir kilisede Pastörün rolünün ne olduğunu hatırladık.  4.vaazımızda ise sahte öğretişlere karşı elimizdeki en güçlü panzehirin ne olduğuna bakmıştık, bu panzehir iki unsurun karışımından meydana gelmekteydi: müjde gerçeği ve sürekli şükretmek. 5. ve 6. vaazlarımızda ise Hristiyan Yaşam Rehberi diye adlandırdığımız üçüncü bölüme bakmıştık. Bu bölümde hem bir beden olarak, bir kilise olarak hem iş hayatımızda hem de aile yaşantımız içinde Tanrı’nın bizden nasıl yaşamamızı istediğine bakmıştık. Bugün ise Koloseliler mektubunu yedinci vaaz ile sonlandıracağız.

Sevgili kardeşler, umuyorum ki bugün bakacağımız pasaj bizlere şu sorunun cevabını verecek, sıradan imanlıların, yani diğer bir değişle kilise görevlisi olmayan, kilisede verilmiş herhangi bir sorumluluğu olmayan imanlıların kilise dışındaki kişilerin müjdeyi duyması için ne yapmaları gerekmektedir ve bunu nasıl yapabilirler? Bugünkü pasajımıza şu üç nokta ile bakıp az önce sorduğum sorulara cevap arayacağız:

  • Tanrı’yla konuşmak (4:2-4)
  • İnsanlarla konuşmak (4:5-6)
  • Pavlus’un kapanış sözleri (4:7-18)

Bir önceki vaazımızda Koloseliler 3:18-4:2 pasajına bakmıştık ve bu pasajı şu şekilde sonlandırmıştık: “Kadınlar, yeryüzündeki değil ama gökteki değerleri düşünün! Kocalar, yeryüzündeki değil ama gökteki değerleri düşünün! Çocuklar, yeryüzündeki değil ama gökteki değerleri düşünün! Köleler ve efendiler, yeryüzündeki değil ama gökteki değerleri düşünün!” Bugün işte bu ana fikir üzerine vaazımızı inşa etmeye devam edeceğiz. Aslında bir anlamda bugünkü vaaz, bir önceki vaazın devamı niteliğindedir çünkü 3:1’den, 4:6’cı ayete kadar Pavlus imanlıların Mesih sayesinde giyindikleri yeni yaratılıştan dolayı nasıl davranmaları gerektiğini anlatır, yani bu ayetler tek bir ana fikir etrafında toplanır. Bir anlamda bu vaaza Hristiyan Yaşam Rehberi 3.kısım da diyebiliriz, ama bu defa ne kilise içine ne de ailemize odaklanacağız, bu defa kilise dışındaki insanlarla nasıl bir ilişki içinde olmamız gerektiğine bakacağız.

Pavlus 3.bölümde imanlıların birbirileriyle olan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini ve Tanrı’nın bu konuda bizlerden ne istediğini anlattıktan sonra imanlıların, imanlı olmayanlara karşı nasıl davranması gerektiğinden bahsetmeye başlar 4:2’den itibaren. Aslında burada Pavlus bizlere bu sıralama içinde seslenirken aynı zamanda bizlere önceliğimizin ne olduğundan da bahsetmektedir. Aynen Rabbimizin de bizlere söylediği gibi: “Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir.” Hristiyanların önceliği Rabbin karşılıksız olarak ve hak etmediğimiz halde bizlere verdiği kurtuluşa göre yaşamaya gayret etmektedir. Ancak aynı zamanda Petrus bizlere şunu yazmaktadır: “Ama siz seçilmiş soy, Kral’ın kâhinleri, kutsal ulus, Tanrı’nın öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı’nın erdemlerini duyurmak için seçildiniz.” İşte bir imanlı öncelikle Rabbin egemenliğinin ve doğruluğunun ardından giderek, O’nun harika ve şaşılası kurtuluşunu ilan etmelidir, bu şekilde Rabbin adının yüceliği için yaşamayı başarabilir ve Rabbi hoşnut etmiş oluruz.

Pavlus’un da bizlere Tanrı’nın kurtuluş müjdesini paylaşmamız için verdiği ilk öğüt, her şeyden önce her zaman Tanrı’ya gitmemizin ne kadar gerekli olduğu gerçeğidir. Pavlus bizlere her ne durumda olursak olalım yapmamız gereken ilk şeyin dua etmemiz yani, Tanrı’yla konuşmamız gerektiğini söyler ki bu da vaazımızın ilk noktasıdır. Sevgili kardeşler, bu bir nasihat değildir, Pavlus bu cümleyi bizlere emir kipinde yazar. Ve aslında ikinci ayetin Grekçe’den çevirisi şu şekilde olmalıdır: “Azimle dua etmeye devam edin! Duada şükrederek uyanık kalın.” Pavlus’un bizlere verdiği ilk buyruk aslında Rabbimizin öğrencilerine verdiği buyruğun oldukça benzeridir, Luka 18.bölümde Mesih İsa öğrencilerine, hiç usanmadan, her zaman dua etmeleri gerektiğini anlamaları için onlara bir benzetmeyle seslenir. Ancak Pavlus burada Koloseliler kitabının ana temalarından biri olan şükretmeyi de dua hayatımızda ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için tekrar okuyucularına hatırlatır. Ama şükretmek konusuna bir kez daha bakmadan önce, Pavlus aracılığıyla bizlere seslenen Kutsal Ruh’un sürekli azimle dua edin buyruğuna yakından bakalım.

Sevgili kardeşler, Rabbin bizlere söylemek istediği şey oldukça net ve açıktır, evet, her durumda ama her durumda dua etmeye azimle dua devam etmemiz gerekiyor. Peki, bir Hristiyan neden dua eder? Heidelberg Kateşizmi Soru & Cevap 116’da şunu okuruz: “Çünkü dua Tanrı’nın bizden istediği minnettar olmanın en önemli kısmıdır. Ve ayrıca, Tanrı’nın lütfunu ve Kutsal Ruhu’nu yalnızca bu armağanları sürekli olarak ve yürekten arzulayarak isteyenlere ve bu armağanlar için ona şükredenlere verileceği için.” Dua bir seçenek ya da bir ayrıcalık değildir, dua ruhsal hayatımız için en temel ihtiyaçlarımızdan biridir. Eğer sürekli dua etmiyorsak ruhsal olarak büyümemiz mümkün değildir, ve Rabbimizin uyarılarını bile bile göz ardı etmek anlamına gelir. Sürekli dua etmeyen kişi kendini yaşayacağı en küçük bir sıkıntıda alaşağı edilmiş bulabilir. Ancak, Koloseliler 4 konteksti içinde bu buyruğu değerlendirirsek, azimle dua edin özellikle şu anlama gelmektedir, bir kişinin kurtuluşu için de bıkmadan usanmadan dua etmemiz gerekmektedir. Pavlus Koloseli imanlıların daha çok kişi müjdeyi duyması ve Rab Mesih Pavlus’a müjde için daha çok kapı açması için azimle dua etmelerini ister. Rabbimizin iyi isteği bizlerin her konuda her zaman kendisine yakarmamızdır. Çünkü başkalarının kurtuluşu için Rabbe yakardığımızda bir kişinin yüreğini ancak Kutsal Ruh’un değiştirebileceğini ve kurtuluşun yalnızca Tanrı’dan kaynaklandığını ikrar etmiş oluruz. Bu yüzden sevgili kardeşler, azimle ve sürekli dua edin, yalnız kendiniz için değil ama aynı zamanda etrafınızdaki insanların kurtuluşu için.

 

Ve duanızda her zaman şükredin. Duanız hiçbir zaman Rabbe minnettarlığınızı göstermeden bitmemelidir. Görünmez Tanrı’nın görünümü, gökte ve yerde her şeyin hakimi olan, her şeyi yaratan ve her şeyin varlığını O’nda sürdüğü Rabbimiz Mesih İsa günahlarımızı bağışlatan kurban olarak çarmıhta bizlerin yerine kendini günah sunusu olarak sundu. RAB bizlere yaşam verdi, RAB bizlere umut verdi, artık ne ölüm, ne yaşam, ne yönetimler ne de yaratılmış hiçbir şey bizi Rabbimizin sevgisinden ayırabilir. Bu yüzden şükredici olun! Bir kahvenin kırk yıl hatırı varsa, Rabbimizin kendi canını ve kanını dökmesinin hatırı hayatlarımızı doldurmalı ve yüreklerimizden taşıp ağzımızdan dualarımıza dökülmeli. Her zaman her durumda şükredin! Geçen vaazlarımızın birinde ne söylemiştik: “Her durumda şükretmeyi öğrenen kişileri ruhsal olarak yıldırmak ve korkutmak neredeyse imkânsızdır.” Bu yüzden şükretmeyi disiplinli bir şekilde hayatlarınızda alışkanlık haline getirmek için gayret edin. Rabbin esiniyle sizlere şükredin diye buyuran Pavlus’un bunu büyük bir sarayın en konforlu odasından değil, ama Roma’da ev hapsinde zincire vurulmuş bir şekildeyken yazdığını unutmayın.

Kurtuluşun yalnızca Tanrı’dan kaynaklandığını bilen elçi Pavlus, Kolose kilisesinin kendileri için dua etmesini ister. Onlardan istediği şey ise Tanrı’nın müjde için bir kapı açmasıdır, hapishanenin kapılarını açması değildir. Hapishane kapılarının aslında açılmasının bir yolu vardı ve Pavlus’un istediği her an bu gerçekleşebilirdi. Pavlus’u yapması gereken tek şey müjdelemekten vazgeçmekti. Ancak müjdenin sırrı Pavlus’a Şam yolunda açıklandığı andan itibaren, müjde Pavlus’un hayatındaki en önemli şey olmuştu. Pavlus, kendisi için Şam yolunda açılan kapıdan Rabbin şu şekilde seslendiğini duymuştu: “Seni kendi halkının ve öteki ulusların elinden kurtaracağım. Seni, ulusların gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’ya döndürmek için gönderiyorum. Öyle ki, bana iman ederek günahlarının affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar” (Elç. İş. 26:17-18). İşte Pavlus Tanrı’nın daha birçoklarını kurtardığına şahit olabilmek için Koloselilerin dua etmesini ister. Çünkü Tanrı, kusursuz ve harika olan kurtuluş haberini tüm halklar arasında duyurmak için kendi halkını kullanmaktan hoşnuttur. Romalılar 10:14-15’te de okuduğumuz üzere: “Ama iman etmedikleri kişiyi nasıl çağıracaklar? Duymadıkları kişiye nasıl iman edecekler? Tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl duyacaklar? Sözü yaymaya gönderilmezlerse, sözü nasıl yayacaklar? Yazılmış olduğu gibi: “İyi haber müjdeleyenlerin ayakları ne güzeldir!”

Kardeşler, kendi kulaklarınızla duyduğunuz üzere Rabbin kendisi bugün sizlere müjde sırrının, bu harika mesajının birçoklarına ulaşabilmesi için dua etmenizi istemektedir ve bu harika mesajı başkalarının duyması için kendi halkını kullanmaktadır. Peki sizler müjde sırrının açıklanabilmesi için ne kadar dua ediyorsunuz? Görüyoruz ki aslında hiçbir koşul müjdeyi paylaşmamız için uygun değildir diyemeyiz çünkü Pavlus müjdeyi hapisteyken paylaşmaya devam etmektedir, aslında bu da bize şunu gösteriyor ki müjdeyi paylaşmamamızın en büyük nedeni yüreklerimizdeki korku ve isteksizliktir, ancak Tanrımız sizlerden öncelikle bu konuda dua etmenizi istemektedir. Dua etmek bir imanlının hayatında birçok şeyi yapmaya başlamanın ilk adımıdır. Müjde için, müjdenin birçoklarını kurtarması için, sevdiklerinizin kurtuluşu için, kiliseye gelip müjdeyi duyanlar için azimle ve sürekli dua ediyor musunuz? Rab İsa Mesih’e iman etmeyenlerin ne kadar vahim bir durumla karşı karşıya olduklarını anlıyor musunuz? Müjdenin hayat memat meselesi olduğunu tamamiyle kavrıyor musunuz? Bu sırrın gerektiği gibi açıklanabilmesi için Rab’be yakarmaktan vazgeçmeyelim.

En büyük önceliğimizin ilk önce Tanrı’yla konuşmamız olduğunu bizlere hatırlatan Pavlus, daha sonra da imanlı olmayan insanlarla nasıl konuşmamız gerektiğini bizlere hatırlatır, bu da vaazımızın ikinci noktasıdır. Dünyada kaç çeşit insan vardır sorusu aslında çoğu zaman farklı cevaplar üretmiş bir sorudur. Her ne kadar kulağa garip gelse de aslında insanoğlu bu sorunun cevabını oldukça merak etmektedir. Dört yıl önce yapılan bir araştırmaya göre dünyada dört çeşit insan varmış, bu araştırmaya göre insanlar çekingen, benmerkezci, rol modeli ve vasat olarak dört farklı kategoriye ayrılıyor. Evrime inanan kişilere göre ise en az 21 çeşit insan yaşamıştır günümüze kadar. Kutsal Kitap’a göre ise bunun cevabı oldukça basittir. Yalnızca iki çeşit insan vardır, imanlı olan ve imanlı olmayan. 3:11’de okuduğumuz üzere, Rabbin kilisesinde “Grek ve Yahudi, sünnetli ve sünnetsiz, barbar, İskit, köle ve özgür ayrımı yoktur. Mesih her şeydir ve her şeydedir.” Tüm dünyada yalnızca bu iki tür insan yaşamaktadır. Kutsal Kitap, sizden olmayanlar ifadesini kullandığı her durumda sizinle aynı etnik kökenden olmayan, sizinle aynı politik görüşten olmayan ya da sizinle aynı sosyo-ekonomik durumdan olmayan kişileri kastetmemektedir. Kutsal Kitap’ın bu ifade ile kastettiği grup imanlı olmayanlardır. Bu ayrım dışında insanlar arasında başka hiçbir ayrım yoktur.

Sevgili kardeşler, bu önemli gerçeğe bir kez daha değindikten sonra pasajımıza devam edebiliriz. Beşinci ve altıncı ayetlerde karşımıza çıkan ilk gerçek, müjdeyi paylaşmanın yalnızca elçilerin ve belirli kişilerin sorumluluğu olmadığıdır. Pavlus’un en başta hatırlamak istediği gerçek budur. Pavlus, Koloselilerin artık dua etmekten daha fazlasını yapmasını istemektedir. Dua edip, Tanrı’nın her şeye hâkim olduğunu bilerek O’nda yardım istemek yapmamız gereken ilk şey olsa da, imanımız kendisini eylemde de göstermelidir.

Türkiye gibi güzel bir ülkede yaşıyor olmamızdan dolayı hepimizin her gün içinde yaşadığı bir gerçeklik vardır, o da Hristiyan olmayan insanlarla aynı ofiste, şirkette çalışıyor ve hatta aynı evde aynı ailenin bir parçası olarak yaşıyor olmamızdır. Bu gibi durumlarda müjdeyi paylaşmak istiyoruz ama doğru zamanı ve koşulları yakalamak bazen çok zor olabiliyor, özellikle de ailemizle müjdeyi paylaşmak istediğimiz zaman oldukça zorlanıyor olabiliyor. Bazen cesaretimizi toplayıp müjdeyi paylaşmaya karar verdiğimizde karşı taraftan aldığımız tepkiler bizim cesaretimizi tamamen kırabilecek tepkiler de olabiliyor. Bu yüzden de bir kaç kez denedikten sonra artık kimseyle müjdeyi paylaşmamaya karar veriyor olabiliriz. Eminim çoğumuz böyle bir durumda en azından bir kez bulunmuşuzdur.

Elbette ki işe gittiğimizde müjdeleme yapmak için gitmiyoruz, evimizde ailemizle birlikte yaşarken sürekli müjdelemeyi düşünemeyiz. Işte bu yüzden Pavlus bizlerle neredeyse aynı durumda yaşamış olan Koloseli imanlılara “Sizden olmayanlara karşı bilgece davranın. Fırsatı değerlendirin. Sözünüz tuzla terbiye edilmiş gibi her zaman lütufla dolu olsun. Böylece herkese nasıl karşılık vermek gerektiğini bileceksiniz” der. Yani kısacası, Kutsal Kitap sizlere, ilk adımı atacak olan kişi siz olamayabilirsiniz ama karşı taraf size karşı bir adım attığında bunu mutlaka değerlendirin demektedir. Rabbin kurtuluş müjdesini paylaşmak için her zaman bir diyalog başlatamıyor olabilirsiniz, ya da nereden başlayacağınızı dahi bilmiyor olabilirsiniz ama önünüze çıkan fırsatları değerlendirmek için hazır olmalısınız.

Bunun için de kardeşler, öncelikle, imanlı olmanızdan dolayı utanmayın, imanınızı hiçbir zaman saklamayın, Kralların Kralı’nın oğlu ve kızları olduğunu bilerek bununla gurur duyun. Matta 5:14-16’da Rabbimiz şunu söylemektedir: “Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!” Unutmayın ki, imanlı olmayanların, özellikle Kutsal Kitap’ı hiç okumamış ve hiç kiliseye gitmemiş olan kişilerin Hristiyanlık hakkında bilgileri tamamen Hristiyanların nasıl davrandığından kaynaklanmaktadır. Sizler bu kişilerin önünde Pavlus gibi: “Müjde’den utanmıyorum! Müjde iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı gücüdür” diyebilirseniz ve Tanrı’nın isteğine göre yaşamaya gayret ederseniz ışığınız bu kişilerden saklamamış olursunuz ve o kişiler hayatlarında müjde için bir kapı açmış olabilirsiniz.

İkincisi, imanlı olmayan birisi size sorular sormaya başladığında bu fırsatları değerlendirin, bilin ki bu zamanları Tanrı karşınıza çıkarmaktadır, bu yüzden cesaretinizi kaybetmeyin. Ancak 2. Timoteos 2:23’te de bize söylendiği üzere: “Saçma, cahilce tartışmalara girmeyi reddet. Bunların kavga doğurduğunu bilirsin.” Bu yüzden sözleriniz tuzla terbiye edilmiş gibi, merhametle ve lütufla konuşun.  Sizin amacınız başka dinleri konuşmak ve tartışmak değil, yaşayan tek diri Tanrı’nın harika kurtuluş müjdesini paylaşmak ya da en azından buna giden yolu hazırlamak olsun. Müjdeyi paylaşabilmeniz için ne ilahiyat okullarına gitmenize ne belli başlı kitapları okumanıza ne de yılların birikimine sahip olmanıza gerek vardır. İhtiyacınız olan tek şey Kutsal Kitap’a göre müjdenin ne olduğunu bilmenizdir. Sizler aslında bundan çok daha fazlasını hali hazırda zaten bilmektesiniz kardeşler, bu yüzden Rab karşınıza bu fırsatları çıkardığından lütufla, merhametle konuşun ve bu fırsatları değerlendirin, bu şekilde konuşursanız “herkese nasıl karşılık vermek gerektiğini bileceksiniz.”

Tam bu noktada dikkatinizi özellikle bir konuya çekmek istiyorum, kilisemize gelen misafirlerimiz. Çünkü bu kişilerin çoğu müjdeyi öyle ya da böyle merak ettikleri için bir şekilde kilisemizi bulup gelmekteler. Peki, sizler bu kişilerle ne kadar ilgileniyorsunuz? Daha doğrusu hiç ilgileniyor musunuz? Bu kişilerin bazıları kendiliğinden gelen kişilerken, kiliseye gelmeleri için bizlerden kimsenin bir çabası olmamışken, korkularımızı yenip bu kişilerle kilise dışında müjde paylaşmamışken, bu kişiler kiliseye geldiğinde bu kez neyi bahane edip bu kişilerle müjdeyi paylaşmıyoruz? Bu fırsatları değerlendiriyor musunuz? Sizler de bu kilisenin bir parçası olarak Mesih’in sırrını tüm uluslara ilan etmeye çağrıldınız, bu çağrınızın ne kadar farkındasınız?

Pavlus mektubunu sonlandırmak üzere alıştığımızdan çok daha uzun bir pasaj yazar. Görüyoruz ki Pavlus Kolose kilisesiyle kişisel olarak hem birçok bağ kurmuş hem de bu ilişkileri oldukça fazla önemsemektedir. Ancak bu son bölümde dikkatinizi bir şeye çekmek istiyorum özellikle. Pavlus bir elçi olarak Tanrının kilisesine hizmet eden bir kişiden fazlası değildi, ve her şeyi tek başına başarması mümkün değildi, çünkü bu bir kişinin yapabileceği bir iş değildi. Evet, tek elçi Pavlus’tur ama müjdeyi paylaşan, sürüye pastörlük yapan, kiliseye evini açıp toplanmalarını sağlayan farklı kişilerdi. Tanrı kimseyi tek adamlık rejimine çağırmamıştır, zaten kimse istese de bunu başaramaz. Tanrı kilisesine farklı armağanları olan farklı kişiler vermiştir. Efesliler 4:11’de de okuduğumuz üzere: Mesihin kendisi “kimini elçi, kimini peygamber, kimini müjdeci, kimini önder ve öğretmen atadı.” Ve 1. Korintliler 7:7’de Pavlus bizlere şunu söyler: “Herkesin Tanrı’dan aldığı ruhsal bir armağanı vardır; kiminin şöyle, kiminin böyle.” Kolose kilisesine müjdeyi ilk Epafras götürmüştür, Pavlus ve tüm imanlılar hakkındaki raporu da Tihikos ve Onisimos taşır. Kolosedeki kilise de muhtemelen Nimfa’nın evinde toplanmaktaydı, sürüye de Filimon önderlik etmekteydi. Gördüğünüz sevgili kardeşler, Rab kendi bedeni olan kilisesi için çok farklı görevleri yerine getiren, farklı armağanları olan kişileri kullanmaktadır. Bizim kilisemiz için de durum aynıdır. Kilisedeki her şeyi pastörlerin tek başına yapması imkânsızdır. Bu bedene ait olan her bir canı karanlıktan şaşılası ışığına kuzunun kanı ile geçiren Tanrımız, her birinize bu bedene hizmet edebilmesi için farklı farklı armağanlar vermiştir. Rab sizlere bu armağanları kendi kendinize saklayın diye değil, ama gelini ve bedeni olan kilisesine hizmet etmeniz için vermiştir. O yüzden, her biriniz Rab’den ne aldıysanız Rabbin bedenine ona göre hizmet edin. Her şeyimizi bize verenin Tanrımız olduğunu bilerek, ve her şeyin -canlarımızın bile- O’na ait olduğunu bilerek Rabbin bedeni karşı üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeye gayret edin. Eğer Rabbin bedenine nasıl hizmet etmeniz gerektiğini bilmiyorsanız Rabbe dua ederek size isteğinin ne olduğunu göstermesini isteyin. Teşviğiniz kırılmasın, her ne yaparsak yapalım Rabbin gücüne dayanarak yapmaya gayret edelim çünkü biliyoruz ki çok hata yaptığımız halde Rabbin lütfu sayesinde devam edebiliyoruz.

Sıradan imanlıların, yani diğer bir değişle kilise görevlisi olmayan, kilisede verilmiş herhangi bir sorumluluğu olmayan imanlıların kilise dışındaki kişilerin müjdeyi duyması için ne yapmaları gerekmektedir ve bunu nasıl yapabilirler? Umuyorum ki bu soruya artık hepinizin verecek bir cevabı vardır. Çünkü Pavlus, Kutsal Ruh’u esiniyle bizlere ne yapmamız gerektiğini açıklamıştır. Eğer kafanızda hala netleşmeyen şeyler varsa lütfen Kutsal Kitap’ı okuyup bu konularda dua etmeye devam edin. Azimle, yılmadan ve sürekli dua edin! 1. Petrus’ta okuduğumuz üzere: “Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.” Müjde için fırsatlar yaratamıyor olsanız bile Rabbin önünüze çıkardığı fırsatları değerlendirin, belki de bu kişilerin ilk ve son kez müjdeyi duyacağını bilerek müjdenin ne kadar acil ve önemli bir mesaj olduğunuz kendinize hatırlatın, ve unutmayın, sizler yalnızca müjdeyi paylaşmakla yükümlüsünüz, o kişilerin yüreklerini değiştirmekle değil. Ve her zaman lütufla, merhamet dolu bir şekilde konuşun, öncelikle Rabbin sizlere ne kadar merhamet ettiğini unutmayın.

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla. Amin