Gerçek Uyanış Hagay | 2:10–23
Gerçek Uyanış 2:10-23
Uyanış toplantıları yapan kiliseler var. Hatta bu isim kilise ismi bile olabiliyor. Uyanış Kilisesi gibi. Belki de böyle bir kiliseye gitmiş bile olabilirsiniz. Ülkemizde de çeşitli şehirlerde kendilerine Uyanış Gençliği adını veren bir grup var. Kilise çevrelerinde bu uyanış ismi kullanıla kullanıla gerçek anlamını da yitirmiş durumda. Fakat Hagay kitabı üzerine vaaz serimizi bitirirken bugün okuduğumuz son kısım bize gerçek uyanışın ne anlama geldiğini gösteriyor.Rab tembellik eden bir halkı uyandırmak için İÖ 520’de Hagay aracılığıyla konuşmuştu (1:1). Bir buçuk ay sonra tapınağı inşa etmeye teşvik ederek tekrar konuşmuştu (2:1). Şimdi en son konuşmasından yaklaşık iki aydan biraz daha fazla bir süre sonra Rab onları uyandırmak, canlandırmak için iki peygamberlikle konuşuyor (2:10 ve 20’ye bkz).
Uyanış İhtiyacı: Kirlenme (2:11–19)
2:11-19 ayetlerinde Hagay halkın kirliliğinden dolayı uyanış ihtiyacını gösteriyor. Uyanış canlanmakla ilgilidir, yeniden canlanmadır, Yeni yaşam vermek anlamına gelir. Yeni yaşama ihtiyacınız olduğunu bilmeden uyanamazsınız, uyanış yaşayamazsınız. Kutsal Yazılar’da Rabbimizin defalarca doktora benzetildiğini fark etmişsinizdir. “Önce kötü haberi mi yoksa iyi haberi mi duymak istersiniz?” diyor. Sürekli günahımızla ilgili teşhisini koyuyoyor ama her seferinde de müjdedeki iyi haberi verip şifanın kaynağını açıklıyor. Halkın kirliliğinden dolayı uyanışa ihtiyacı olduğunu 2:11-13 ayetlerinde açıklıyor. YAHVE kendi halkına kateşizmi öğretmesi gereken yasa öğretmenlerine, yani rahiplere (kahinlere) 2:11-13’te gerçek kateşizmini öğretiyor: “şimdi kâhinlerden şeriati-yasayı sor” (2:11). İki soru soruyor.Soru bir: “Kutsallık iletken midir, iletilebilir mi, bulaşıcı mıdır?” Bu soruyu şöyle bir senaryoyla soruyor: “Bir kimse esvabının eteğinde mukaddes et taşır, ve eteğiyle ekmeğe, çorbaya, şaraba, yağa, yahut her hangi bir yiyeceğe dokunursa, o mukaddes olur mu?” Burada ne demek istiyor? Kurbanların sadece ateşle yakılarak Rab tarafından tüketilmediğini, fakat aynı zamanda rahipler-kahinler tarafından da tüketildiğini ve hatta bazen halk tarafından da tüketildiğini Levililer kitabından hatırlayacaksınız. Yemek kutsaldı ve bu sebeple de çadır tapınağın avlu kısmında tüketilmesi gerekiyordu. Zaman içerisinde İsrail halkı bu yiyeceğe günahlı elleriyle dokunmamak için eteklerinde taşımaya başlayarak bu kutsal yiyeceğe farklı bir önem yüklemişlerdi. Batıl inançlara göre hareket ettiklerinden bu soru sorulmuştu. Bazı ülkelerde sene boyunca kiliseye gitmeyenler Noel ve Paskalya’da kiliseleri dolduruyorlar? Neden? Çünkü onlara göre Noel ve Paskalya gibi kutsal günlerde kiliseye gitmek kendilerini de kutsallaştırmış oluyor! Fakat ben size farklı bir bakış açısı vereyim. Kendinize Reformist demeniz sizin Tanrı’yla olan ilişkinizi düzeltmiş mi oluyor? İzmir Protestan Kilisesi’nin üyesi olmak, İPK’ya katılıp Rabbin Sofrası’na dokunmak size Tanrısal bir huzur mu veriyor? İşinize geldiği için veya uygun olduğunuz için ayda bir iki kere kiliseye gelmekle görevinizi yerine getirdiğinizi mi düşünüyorsunuz ya da kutsallaştığınızı mı düşünüyorsunuz? Hagay rahiplerin cevabını şu sözlerle aktarıyor: ‘Kâhinler cevap verip: ‘Hayır’ dediler.’ (2:12).
İkinci soru şuydu: “Kirlilik bulaşıcı ya da iletilebilir bir şey mi?” Buradaki senaryo da şöyle: “Leşten ötürü murdar olmuş bir kimse bu şeylerden birine dokunursa, o murdar olur mu?” Birinci soruyla karşılaştırdığınızda bu soruya cevap ‘evet’ idi (2:13). Günahkar insanların ellerini sürdükleri herşey kirlendi ve Yahve’nin hizmtinde kirli sayıldı. Yasa insanların kirli ve ibadet için uygun olmadıklarını gösteren sebeplerle dolu. Örneğin:
- Kirli-murdar olan bir kişinin dokunduğu herşey kirli sayılırdı (Çöl. Say. 19:22).
- Ritüel olarak temiz olmamak Fısıh’ı kutlamalarına engeldi (Çöl. Say.9:6).
- Cüzzamlı idiyseniz, bedeninizden akan bir irin ya da sıvı vardıysa ya da bir cesedi ellemiş idiyseniz topluluğun dışına atılırdınız. (Çöl. Say. 5:2).
- Bir ceset tarafından kirlenmiş bir şeye dokunmuş iseniz bile kirli sayılıyordunuz. (Lev. 21:1, 22:4; Çöl. Say. 5:2, 6:6–7, 9:6).
Halkın uyanışa ihtiyaç duymasının sebebi olan bu kirlilik 2:14-19’da açıklanıyor. “İşte suçlu sensin!” gibi doğrudan bir suçlama var: “Bu halk böyledir ve benim önümde bu millet böyledir, RABBİN sözü; ve ellerinin her işi böyledir ve orada takdim ettikleri şey murdardır-kirlidir.” (2:14). İşte bu ihtiyaçlarının onları yürekten tövbeyle dizlerinin üzerine getirmesi gerekiyordu: düşünün (2:15). Bu kelimeyi birinci bölümde gördüğümüzde bunun sadece yolları onarmak değil yürekte bir ihtiyacı hissetmeye çağrı olduğunu da söylemiştim. Tövbenin uygulamaya konması Rabbin şu sözüyle devam ediyor: “Ve şimdi, rica ederim, RABBİN mabedinde taş üzerine taş konulmadan önce, bugünden ve bundan öte olan zamanı iyi düşünün. O vakitlerde, bir adam yirmi ölçeklik bir yığına varınca on ölçeklik bir yığın olurdu; şarap teknesinden elli kap çıkarmaya gelince yirmi kap şarap olurdu.” (2:15-16). Birinci bölümün söylediği gibi ruhsal olarak tembel oldukları için kirlenmişlerdi. İşte bu nedenle Rab onları vurmuştu: “Sizi, ellerinizin her işini sam yeli ile ve küfle ve dolu ile vurdum; fakat bana dönmediniz, RABBİN sözü” (2:17). Buna ne ad veriyoruz? Katı yüreklilik.
Sevgili kardeşler, bizler eski İsrail değiliz ama kirliliğimizi görüp yürekten bir tövbeyle Rabbin önünde diz çökmeliyiz ki Rab bizi canlandırsın, uyandırsın, uyanış versin. İsrail halkı önce büyük bir istekle bina işine kalkışmış ama hemen sonra rahatlarının ve zenginliklerinin kendilerini ruhsal tembelliğe götürmesine izin vermişlerdi. Noel, Yeni yıl, Paskalya, diğer bayramlar, kutlamalar, doğum günleri, tatiller derken… siz Rabbe ne kadar zaman ayırıyorsunuz? Yeteneklerinizi ve hazinenizi Rabbe ve Rabbin kilisesindeki kardeşlerinize getiriyor musunuz? İçinde yaşadığınız kültürden çok daha farklı hareket ediyor musunuz? Kardeşler, yollarınızı iyi düşünün ve tövbe edin!
Uyanış Eylemi: “Sizi Bereketleyeceğim” (2:19-23)
Birinci peygamberliğin sonunda Rab İsrail’in tövbeye olan ihtiyacından Rabbin uyanış eylemini anlatmaya geçerek kurtuluş müjdesini açıklıyor: “Bugünden size bereket vereceğim” (2:19). Rabbin eylemi 2:19-23’teki bazı bereketlerle gösteriliyor. Birinci bereket 2:19 ayetinde: Rab bollukla bereketleyecek. Daha önce itaatsizliklerinden dolayı yaşamış oldukları kıtlık ve kuraklıkla karşılaştırdığımızda tüm tohum(ları) bağ(lara), incir ağaç(larına), nar(lara) ve zeytin ağaç(larına) dönecekti. İkinci berekte 2:21-22’deki ayetlerde: Rab barışla bereketleyecekti. “Ben gökleri ve yeri sarsacağım” (2:21). Geçen hafta ikinci bölümde bu dilin teofani dili, yani Tanrı’nın insan tarihinde görünmesiyle ilgili bir dil olduğunu açıklamıştım. Rab halkı için tarihe el attığında herşey değişir. Barışın nasıl tanımlandığına bir bakalım: krallıkların tahtını alt üst edeceğim ve milletlerin ülkelerinin kuvvetlerini harap edeceğim ve savaş arabaları ile binicilerini alt üst edeceğim ve atlarla biniciler düşecekler, herkes kardeşinin kılıcı ile düşecek. (2:22). Bu size tanıdık geliyor mu? Gelmeli! Savaş arabalarının, atların, binicilerinin düşmeleri Mısır’dan Çıkış 15’te Musa’nın o ünlü ilahisinden alınıyor. Dünya krallıklarının tahtlarının alt üst edilmesi Sodom ve Gomora’ya benziyor (Yas. Tek. 29:23; Yeş. 13:19). Yeryüzünde herkesin kılıçla düşmesi Gideon ve onun 300 adamının hikayesine benziyor (Hakimler 7:22). Üçüncü bereket 2:23’te: Rab onları bir prensle bereketleyecekti. “Ey kulum (hizmetkarım), Şealtiel oğlu Zerubbabil, …., o gün seni alacağım, …., ve seni mühür yüzüğü gibi edeceğim; çünkü seni seçtim,….” Zerubbabil’i almak seçimle ilgili bir dil. Rab İbrahim’i eski topraklarından alıp onu vaat diyarına getirmişti (Yeşu 24:3). Rab İsrail’i kendi halkı olarak almıştı (MÇ. 6:7). Rab Davut’u koyun sürülerinin arasından alıp İsrail’in kralı yapmıştı (2 Sam. 7:8). ‘Kulum-hizmetkarım’ ifadesi peygamberlerin Davut gibi bir kral için kullandıkları bir dildi (Hezek. 34:23; 37:24) Mesih’e işaret eden bir dildi (Yeş. 42:10; Elç. İşl. 4:27, 30). Ve ‘mühür yüzüğü’ Tanrı tarafından özel bir şekilde korunmaya işaret eden bir dildi. Bir mühür yüzüğü üzerinde başta olan muktedirin sembolünün bulunduğu bir yüzüktü. O zamanlar ulaklarla gönderilen tomarların üzerine mühür olarak basılıp gönderenin kim olduğu işaretten açıkça belli olurdu. Zerubbabil Tanrı’nın mühür yüzüğü olacaktı. Bu yüzük o kişinin işareti olduğundan ya parmağa takılır ya da bir zincirle boyunda taşınırdı. Zerubbabil Tanrı’ya yakın ve güvende tutulacaktı ve Tanrı bu şekilde hareket ederek Davut’a vermiş olduğu sözü unutmadığını halkına göstermiş oluyordu. Her zaman Davut’un soyundan bir kişinin Tanrı’nın halkına önderlik edeceği vaadi vardı. Matta 1’de İsa Mesih’in soyağacına baktığımızda ne görüyoruz? İsa Mesih Zerubbabil’den gelmiştir (Matta 1:12) Uyanış kimdendir? Uyanışı, canlanmayı kim gerçekleştirir? Tanrı gerçekleştirir! Uyanış toplantılarıyla hiç kimse uyanmaz! Uyanış bizim yaptığımız bir iş değildir. Tanrı’nın Eli’nin bir işidir.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla. Amin.