Görkemli Bir Tapınak | Hagay 2:1–9
Görkemli Bir Tapınak
Pavlus bu yaşamdaki acıları gelecek yaşamdaki yüceliklerle karşılaştırırken ‘Çünkü imanla yürüyoruz, gözün gördüğüyle değil’(2 Kor. 5:7) diyor. Bu ayet Pavlus’un unutulmaz sözlerinden birisidir. Bu sözleri bu yaşamdaki acıları gelecek yaşamdaki yüceliklerle karşılaştırırken yazdığını görüyoruz. O yüceliği daha henüz görmesek de yaşamlarımızı imanla yaşıyoruz çünkü bir gün o yüceliği göreceğimizden eminiz.
Pavlus’un bu sözü peygamber Hagay’ın İÖ 520’de yazmış oldukları için de çok uygun. Hagay’ın birinci bölümünde YAHVE’nin rahatlarına düşkün İsrail halkını altıncı ayın birinci gününde (1:1) nasıl azarladığını görmüştük. Sonra da yirmi dördüncü günde Tanrı’nın evini nasıl onarmaya başladıklarını görmüştük (1:15). YAHVE burada tekrar konuşuyor, bu sefer Yedinci ayda, ayın yirmi birinde (2:1). YAHVE’den gelen bu ikinci söz onlara teşvik oluyor. Yalnızca Yeruşalim’de elleriyle yapmakta oldukları tapınaktan dolayı değil, fakat aynı zamanda RAB onları imanla gelecek olan görkemli bir tapınağa hazırlıyordu.
Şimdiki Gözlerle Görünen Yücelik (2:1–5)
1:15’in de söylediği gibi harabeleri altıncı ayın yirmi dördüncü gününde onarmaya başladılar. Ve YAHVE’den gelen bu ikinci söz yedinci ayın yirmi birinci gününde geldi (2:1). Şimdiki gözlerimizle gördüğümüz yücelik açısından bu çok önemli. Levililer 23’e göre yedinci ay zorunlu bayram ve kutlamalarla doluydu. İlk gün Boru Bayramı idi ve hiçbir iş yapılamazdı (23:23–25). Yahudi takvimine göre her ayda tam 30 gün olduğundan altı gün çalışıyorlardı ve bir gün duruyorlardı. Sonra dokuzuncu günün gün batımından başlayıp onuncu günün gün batımına kadar Kefaret Günü idi. O gün de hiçbir iş yapılmamalıydı (23:26–32). Sonra sekiz günlük bir çalışma zamanları vardı ama arada bir yerde bir Şabatları vardı, yani yedi günleri vardı. Son olarak, onbirinden ondördüncü güne kadar da çalışma zamanları vardı, fakat onbeşinci günde yedi gün sürecek bir bayram olan Çardaklar Bayramı’nı kutlamaya başlamaları gerekiyordu (23:33-43). Ve son gün ise bugünkü ayetimizdeki yirmi birinci gündü. Yani Süleyman’ın Tapınağı’nı onarmaları için sadece on üç günlük bir çalışma zamanları kalıyordu. Ve işte o günde bir haftalık bayram kutlamasından çıkıyorlardı. Bu kutlamada YAHVE’nin onları Mısır’dan çıkarıp çöle getirdiği zaman İsrail halkı çadırlarda yaşarken RAB’bin onların tüm ihtiyaçlarını nasıl karşıladığını hatırlıyorlardı. Ama burada temeli atılmış tuğladan evlerde yaşıyorlardı! Bir de gözleriyle gördükleri şey öyle görkemli bir şey de değildi. Aranızda Süleyman’ın Tapınağı’nın yılın hangi ayında tamamlandığını hatırlayanınız var mı? Evet, doğru tahmin ettiniz… yedinci ay (1 Krallar 8:2).
İşte o gün, Yedinci ayda, ayın yirmi birinde, peygamber Hagay eliyle YAHVE’nin sözü geldi (2:1) Bu söz aynı zamanda Zerubbabil’e,… Yeşu’ya,… ve halkın geri kalanına (2:2) geldi. Orada tapınağın olduğu yerde durup şöyle dedi: Bu evi önceki izzetinde görmüş olanlardan artakalan içinizde kim var? Şimdi siz onu nasıl görüyorsunuz? Sanki gözlerinizde bir hiç değil mi? (2:3). HİÇ buradaki durumu çok iyi anlatıyor! Bunalımdaydılar! Boşlukta, anlamsızlıkta, hiçlikteydiler. Tanrı’nın Kelamında Tapınakla ilgili açıklamaları çok iyi biliyorlardı. Belki de aralarında doksanlarında olup da Süleyman’ın Tapınağını gözleriyle görmüş olanlar bile vardı. Fakat gözlerle görülmüş olan görkem bir hiçtir! Hatırlarsanız sürgünden döneli on sekiz sene olmuştu. İki yıl içerisinde yakmalık sunu mezbahasını ve temelini yeniden yapmışlardı. Ama Ezra 3 bunu tamamladıklarında ağlayışların sevinç sesleri kadar yüksek olduğunu söylüyor. Neden? Çünkü depresyondaydılar. Onları yaptıklarını Süleymanınkilerle karşılaştırırsanız neden bunalıma girdiklerini anlarsınız. Koca tapınağın harabe olarak durduğu yerde sadece yakmalık mezbaha sunağı duruyordu. İşte, 18 sene önceki ağlayışlarının esas sebebi de buydu… koskoca tapınak harabe durumdayken ancak küçük bir sunak yapmışlardı. Utançlarından ağlıyorlardı! O zamanlar öyle hissediyorduysalar şimdi aradan on sekiz sene geçtikten sonra ve yaptıkları tek şey onsekiz sene önce yapmış oldukları o sunaksa, tabii ki bunalımları had safhalara ulaşmıştır.
“Bir kitabı kapağına bakıp yargılamayın” sözünü mutlaka duymuşsunuzdur. Tanrı peygamber Hagay aracılığıyla onları teşvik etmek için onlara gözün gördüğüyle değil, imanla yürümelerini söylüyor. Fakat bizim atalarımız gibi bizler de bunun tam tersini yapmıyor muyuz? Son bir kaç gündür bazı AVMler dikkatimi çekiyor. Yirmi yıllık bir AVM’nin karşısına yeni bir AVM inşa ediliyor. AVMlerin çevrelerine de İzmir’in en pahalı yerleşim yerleri inşa ediliyor. Kore’de 700,000 kişinini gittiği bir mega kilise binası var. Diğerleri de bunun ardında kalmıyor. Onlar da onarbin kişinin katılabileceği kilise binalarını her tarafa kondurmuş durumdalar. ABD’de de tüm görkemini dünyaya sergileyen mega kilise yapıları var! Biz de bir işhanının sekizinci katında halimize şükredip ibadet etmeye devam ediyoruz. Bizim durumuz tapınağın harabe halindeki durumundan çok daha iyi durumda. İki hafta önce kilisemize şöyle bir email geldi:
‘Tekrar merhaba, geri dönüş yaptığınız için çok memnun olduk ancak ibadetin işhanında değil bildiğimiz anlamda kilisede olacağını düşünmüştük, bu durum biraz düşündürdü bizi açıkçası belki başka bir platformda görüşebiliriz şimdilik hoşçakalın. Tekrar teşekkürler’ Yani ‘lütfen gözümüze hitap edin… Biz ancak göze göre ibadet ederiz’ gibi bir şey… Fakat her şeye rağmen Tanrı atalarımızı nasıl teşvik ettiyse bizi de kendisine imanla hizmet edelim diye teşvik ediyor. 2:4’e bakın. İsrail’in depresyonunun tam tersine Hagay şöyle diyor: şimdi ey Zerubbabil, kuvvetlen ve ey Yeşu, kuvvetlen ve bu diyarın tüm halkı, kuvvetlenin. Burada fiziksel kuvvetten bahsetmiyor, burada kuvvetli bir yüreğe sahip olmaktan bahsediyor. Neden kuvvetli bir yüreğe sahip olsunlar? ‘çünkü Mısırdan çıktığınız zaman ve Ruhum aranızda durmakta iken sizinle kestiğim söze göre, ben sizinle beraberim, Orduların YAHVEsinin sözü; korkmayın’ (2:5). ‘Yeni çeviride size söz verdim korkmayın’ şeklinde çevrilmiş. Aslında bu ayette kullanılan İbranice berit kelimesi kesmek anlamına geliyor. Tanrı bir antlaşma yaptığında antlaşmayı onaylamak için bir hayvan keserek kurban ederdi. Antlaşma yapılmaz, söz verilmez… Antlaşma kesilir, söz kesilirdi! RAB Aden Bahçesi’nde Adem ve Havva’yı örtmek için hayvan derileri kesmişti. İbrahim’le yaptığı antlaşmada da hayvanları yarıp aralarından geçmişti. Sina Dağı’ndaki İsrail için kestiği hayvanların kanlarını onların üzerine serpmişti. O gün depresyondayken ileri bakıp gözleriyle hiçbir yücelik göremeyen İsrail’in Tanrısı o gün nasıl idiyse bugün de aynıdır.
O zamanlar İmanla Görünen Görkem (2:6–9)
Rab onların yaşlı gözlerini inşaat için kullanacakları tahta, taş, demir gibi malzemelere yönlendirerek onları teşvik etmiyor. Rab onları o zamanlar imanla görünen görkemin gelecekteki durumunu göstererek şöyle teşvik ediyor: ‘Bu evin sonraki izzeti (görkemi) öncekinden büyük olacak’ (2:9). Süleyman’ın tapınağının her tarafı ustaların elleriyle işledikleri altın süslemelerle kaplanmıştı ve altın süslemeli duvarlardaki keruv ve nar oymalarının yanında Süleymanın en iyi terzilerinin yaptığı mor, kırmızı ve mavi el işlemeleriyle donatılmıştı (2 Tarih. 3). Burada da gözünüzün gördüğüyle değil, imanla yürüyün mesajı verilmişti. Peki Rab bunu nasıl gerçekleştirecekti?Orduların YAHVESİ şöyle diyor: ‘Bir kere daha, vakit azdır ve ben göklerle yeri ve denizle karayı sarsacağım ve bütün milletleri sarsacağım ve bütün milletlerin değerli şeyleri gelecek ve bu evi yücelikle dolduracağım’, orduların YAHVESİ diyor. (2:6-7). Gökleri ve yeri, denizi ve karayı sarsma terminolojisine teofani diyoruz. Teofani, Tanrı’nın göklerden yeryüzüne gelip aramızda görünmesi anlamına geliyor.
Tabii ki, Rabbin sarsıntı, sarsma, zelzele, deprem gibi terimleri kullanarak anlattığı şey halkın değişimi ve tövbesidir. Bu sarsılmayla binaların etkileneceği kastedilmiyor. Sarsılma kelimesi nihai sarsıntıdan önce birkaç sarsılma olarak açıklanabilir. Rab bu tapınağı nasıl Süleymanınkinden daha görkemli yapacak? Dünyayı içindekilerle ve içindekilerin tüm varlıklarıyla birlikte tutup ters yüz ederek ve sarsarak! İşte bu yüzden Rab 2:8’de “Gümüş benim, altın da benim, ordular RABBİNİN sözü” diyor. Fakat bir şeye dikkat edin: Buradaki görkem Tapınağın Süleymanınki gibi altından yapılacak olması değil, buradaki görkem her milletin onun görkemine armağanlar, hazineler getirecek olmasında. Nesiller önce İsrail’in Mısırdan çıkarken Mısır’ı yağmaladığı gibi tüm milletlerin hazineleri ya da değerli şeyleri tapınağa getirilecekti. Bazıları ‘son zamanlarda’ Yeruşalim’de yeni bir Tapınağın inşa edileceğine inanıyor. Buna göre de teolojiler üreyip türüyor. Ben burada Rabbin Yeruşalim’de inşa edilecek yeni bir tapınaktan bahsettiğini düşünmüyorum. Birileri orada yeni bir tapınak yapacak olsalar bile Kutsal Yazıları kendi dünyasal çıkarlarına uydurmak için böyle yapmış olurlar. Rab, Mesih’in gelişinden 500 sene önce yaşayan imanlıların yaklaşmakta olan yeni bir çağı anlamalarını istiyor. Bunun için benzetmeler ve onların anlayacağı bir dil kullanıyor. Vahiy 21’deki hikayenin en sonunda ne okuyoruz? “Dünya kralları servetlerini oraya (tapınağa) getirecekler… Ulusların görkemi ve zenginliği oraya (tapınağa) taşınacak.” (21:24, 26). Rab bunu nasıl yapacak? Milletleri sarsarak! Yeni göklerin ve yeni yeryüzünün ortaya çıkacağı zamana kadar, nihai sarsıntıya kadar Rab tüm milletleri sarsacak.
İ.Ö. 520’den yeni göklere ve yeni yeryüzüne nasıl geliyoruz? İncil derslerinde küçük çocuklarımıza bir soru sorduğumuzda cevapları hep ne oluyor? “İsa!” Yuhanna İncili bize Mesih’in doğuşunu anlatırken ebedi Sözün ‘beden alıp aramızda yaşadığını’ söylüyor. Daha önce de anlatmıştım… Burada kullanılan ‘aramızda yaşadı’ kelimesi Grekçe Eski Antlaşma’da Tanrı’nın çadır tapınakta yaşadığını açıklamak için kullanılan kelimeyle aynı kelimedir. Eskeynosen σκηνόω; ἐπισκηνόω kelimesi ‘aramızda çadır kurdu’ olarak da çevrilebilir (Yuhanna 1:14). Sonra Matta İncili yıldızbilimcilerin (Magoy) doğudan batıya doğru ilerlediklerini söylerken, bu kişilerin Kutsalların Kutsalına, hatta Aden Bahçesi’ne doğru ilerlediklerini ima etmiş oluyor. Yanlarında getirdiklerine dikkat edin: ‘Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular.’ (Matta 2:11). Yuhanna 2’de İsa Mesih bedeninin yıkılacağını fakat dirilişiyle tekrar inşa edileceğini söyleyerek kendisinin Tapınak olduğunu açıkça söylemiştir. Eski Antlaşmadaki tapınağın amacı İsa Mesih’e işaret etmekti! İşte bu nedenle İbraniler kitabı İsa Mesih’in çarmıha gerilmiş bedeninin Kutsalların Kutsalına girmemizi sağlayan perde olduğunu söylüyor.
Şimdi İbraniler 12’yi açalım. İbraniler kitabının yazarı Hagay 2’de açıklananların Rabbimiz İsa Mesih’in krallığında şimdi gerçekleşmiş olduğunu açıklayarak Hagay’dan alıntı yapıyor. Bizler de kendimizi bize sarsılmaz bir krallık veren İsa Mesih’e hazineler olarak getiriyoruz! Bizler de kendimizi yaşayan kurbanlar olarak tapınağımız olan Rab İsa Mesih’e sunuyoruz. Tapınağın görkemi inşaat malzemelerinde değildi… tahtada, taşlarda, demirde, çadırda veya oyma işçiliğinde değildi! Tapınağın görkemi İsa Mesih’in kendisindedir! Rab İsrail’in imanla geleceğe bakıp tapınağın görkeminin her oymaktan, her halktan, her dilden ve milletten gelen Hristiyanlarda olduğunu görmelerini istiyordu. İşte bizler daha görkemli tapınak olarak tanımlanıyoruz! Bizler Tanrı’nın Kutsal Ruhu ile içimizde yaşadığı tapınağız (Efesliler 2). Yaşayan taşlar-kayalar olarak Rab bizleri daha görkemli bir Tapınak olarak inşa ediyor. Tanrı Tapınağını Yeruşalim’de inşa etmeyecek!!! Rabbimiz İsa Mesih beden aldığı zamandan beri, çarmıha gerildiği zamandan beri, ve ölümden dirildiği zamandan beri bu tapınağı inşa ediyor. Rabbimiz bu tapınağı tek bir yerde değil, dünyanın her bir köşesinde inşa ediyor. Bir gün yeni gök ve yeni yeryüzü kurulana kadar dünyanın her tarafında her köşesinde bu tapınak müjdenin vaaz edilmesiyle ve halkların, bireylerin Mesih’e iman etmeleriyle kurulmaya devam edecek. Yeni gök ve yeni yeryüzü kurulduğunda orada tapınağın inşasına gerek kalmayacak çünkü Rab ve kuzu oranın tapınağı olacak.
Dünyanın dört bir tarafında Mesih’in kilisesinin zulme uğradığını gördüğümüz zaman gördüklerimize göre değil, imanımızla yürümeliyiz. Kilisemizin zor zamanlardan geçtiğini gördüğümüz zaman gördüklerimizle değil imanımızla hareket etmeliyiz. Gözlerimizle gördüklerimize göre değil imanımıza göre yürüyoruz. İncil’in müjdesi hiçbir kültüre çekici gelmez. Hristiyan devlet diye bir şey asla yoktur, yoktu, olmaz ve olmayacak! Bizler imanla yürürüz ve asla gözümüzün gördüğüne göre adım atmayız, çünkü vaatleri biliyoruz.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla. Amin.