Önce Yahudi, Sonra Grek

Sevgili Kardeşler, Pavlus’un bugünkü mesajı Yahudiler için. Yahudi olmayanların da bu mesaja kulak vermeleri gerekiyor. Bizim inancımız Tanrı halkı olan Eski Antlaşma Yahudileri’nin tarihsel tecrübelerine dayandığı için Kutsal Yazılar’da açıklanan Yahudi inancını çok iyi anlamamız gerekiyor. Pavlus’un en açık, en sistematik Müjde açıklaması olan Romalılar kitabı Yahudiler’le, Yahudilik inancıyla ve Yahudiler’e Müjde’yi açıklamakla yakından ilgilidir. İncil’in müjdesi soyut bir gerçeklik değildir, felsefi bir gerçeklik ya da ahlaki bir gerçeklik de değildir. İncil’in müjdesi tarihi bir gerçekliktir. Şu gerçeği unutmayın: Müjde, tüm inanlılar için, önce Yahudiler sonra Grekler için, Tanrı’nın kurtarma gücüdür. Önce Yahudiler, sonra Grekler için. Arkadaşlar, buradaki ilerleyiş, değişim bu şekilde gidiyor; Tarih de bu şekilde ilerliyor. Müjde yeni bir şeyin gerçekleşmekte olduğunu haber veriyor. Müjde iyi haberdir.

Ve Pavlus, Tanrı’nın doğruluğunun gazabının açığa çıkması biçimindeki açılış argümanına devam ederken, Tanrı halkı olan Yahudilerin tarihinin söyleyecek özel bir şeyleri vardır.

Şimdi, daha da önemlisi, Pavlus’un ilk söylediği şey Yahudilerden gelen mesaj değil. Bu konuya, Yaratılıştan beri bilinen Tanrı’nın Yasası hakkında herkesin bildiği şeylerden bahsederek başlıyor. Bu ayetlere kadar Yahudilerden “önce Yahudi’ye, sonra da Greklere” formülüyle ancak arada sırada bahsediyor. Müjdeyi önce Yahudi, sonra Grek işitmiştir ve Yargı gününde önce Yahudi, sonra Grek acı ve sıkıntı çekecektir.

Yahudiler ve Yasa

Yasa konusunda Yahudilerin bize söyledikleri farklı bir şey yok, ama önemli ve açık şeyler söylüyorlar. Çünkü yazılı Yasa Yahudilere verilmişti. Tanrı’nın kutsallığı, Yasa’nın talepleri (Tanrı ve insan sevgisi) tüm insanlar tarafından bilinmektedir. Ancak Pavlus Tanrı’nın sözleri Yahudiler’e emanet edilmiştir” (3:2) sözleriyle yazılı Yasa’nın Yahudilere verilmiş olduğunu söylüyor. Tanrı’nın sözleri Adem’e, Nuh’a, İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a ve Musa’ya verilmiştir. Bu adamlar Tanrı’yla yürüdüler ve Tanrı’yla konuştular. Bugün okuduğumuz Hezekiel 36 ayetlerinde de gördüğümüz gibi, peygamberler Rabbin sözlerinin taşıyıcılarıydılar. Yasa Yahudileri çok önemli bir şekilde tanımlamıştır.

Pavlus’un Romalılar’daki Yahudilerle ilgili açılış sözleri, Yasa’yla olan bu benzersiz ilişkiyi vurguluyor. Neredeyse Yahudi olarak adlandırılmayı, yasaya güvenmek ve yasadan talimat almakla, bilgi ve gerçeğin bir vücut bulmuş hali olarak ona sahip olmakla eş tutuyor. Ve Yahudilerin Yasa’nın sahipleri olarak benzersiz konumlarının altını çiziyor – çünkü Yahudiler körlere yol göstermeye, karanlıkta ışık olmaya, akılsızların aptallıklarını düzeltmeye ve olgun olmayanlara öğretmeye çağrılmışlardı. Bu, Yahudilerin özel, eşsiz çağrısıydı.

Fakat Yahudilerin çağrısı sadece başkalarına Yasa’yı öğretmek değil, aynı zamanda kendilerine de Yasa’dan öğretmekti. Ve Pavlus, Yasa’nın koruyucuları olarak Yahudilerin bu eşi benzeri olmayan çağrısını anlatmaya devam ederken, bu çağrıyla birlikte gelen eşsiz ayartmayı da tarif ediyor. Bu ayartı bir Yasa adamının, yani bir avukatın bir başkasına yasayı öğretmesi ama kendisinin Yasa’nın öğretisine kapalı olması durumudur. Yahudiler Yasa’nın kendilerine bir şeyler öğretmesine kapalı oldukları için ayartılıyorlardı. Yasa, ayaklarımıza bir çıra, bir meşale ve yolumuza bir ışık olarak verildi – ama ayartma, bu ışığı dünyaya yansıtıp kendimizden uzaklaştırmaktı. Bu, bilginin ve gerçeğin beden almış hali olan Tanrı Sözü’ne sahip olma riskidir. “Öyleyse başkasına öğretirken, kendine de öğretmez misin? Çalmamayı öğütlerken, çalar mısın? “Zina etmeyin” derken, zina eder misin? Putlardan tiksinirken, tapınakları yağmalar mısın? Kutsal Yasa’yla övünürken, Yasa’ya karşı gelerek Tanrı’yı aşağılar mısın?” (Romalılar 2:21-23)

Buradaki geçişe dikkat edin… Tanrı ile övünmekten, yasayla övünmeye ve Tanrı’yı aşağılamaya geçiyor. Tanrı’yla övünmek ve Tanrı’yı aşağılamak, işte böyle yapılır. Ya da belki de tam tersidir. Belki de O’nu aşağılayanlar, yalnızca Tanrı’yla övünenlerdir. Çünkü bir ateist Tanrı’nın adını lanetlediğinde Tanrı aşağılanmış mı oluyor? Bir pagan putlara tapındığında veya bir materyalist dünyevi şeylerin peşinden koştuğunda Tanrı aşağılanmış mı oluyor? Hiçbir aşağılama Tanrı halkının O’nun adıyla övündüğü, Yasası’yla övündüğü, yasayı çiğnediği ve O’nun kutsal adına küfrettiği zamanki kadar olan aşağılama kadar değildir. Bugün ağzıyla Hristiyan olduğunu söyleyip de ikiyüzlülük yapanlar kadar Tanrı’yı aşağılan var mı?

Tabii ki Pavlus, tüm Yahudilerin ikiyüzlü olduğunu düşünmüyor. Pavlus burada Yahudilerin Tanrı’yla ve Yasa’yla olan özel ilişkilerini sorguluyor. Yahudiler için sorun, Yasa’yla olan özel ilişkileri değil, bu ilişkinin yanlış anlaşılmasıdır. Yahudiler için Tanrı’yla övünmek, Yasa’yla övünmek haline gelmişti ve Tanrı’nın Yasası’na güvenmek, belki de onları Yasa’ya aşırı bağımlı hale getirmişti. Tabii ki, ilk Kilise içerisinde Pavlus ve diğer elçiler gibi bir çok Yahudi iki yüzlü değildi.

Ve yine de… Pavlus’un argümanı sadece tasvir niteliğinde değil, aynı zamanda tarihsel bir argümandı. Çünkü Yahudiler bir halk olarak, bir ulus olarak Tanrı’ya O’nun Yasasıyla bağlıydılar. Ve Yahudiler, bir halk olarak, topraklarını ve Tanrı’nın onlara oradaki hayatlarını yönetmeleri için verdiği Yasa’yı kirletme geçmişine sahiplerdi. Pavlus bu bağlamda Hezekiel 36’dan alıntı yaparak şöyle diyor: Nitekim şöyle yazılmıştır: “Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı’nın adına küfrediliyor.” (Rom. 2:24). Burada Hezekiel’e geri dönmemiz önemlidir, çünkü Pavlus’un argümanı, alıntı yaptığı tek bir ayetin yorumu değil, tüm bölümün bir yorumu gibidir.

Pavlus için bu gerçek, ‘Yahudi Tarihinin’ temel DERSİ’dir. Peygamberlerin nihai hükmü, halkın nihai başarısızlığı ve onların nihai yenilenmesi ve kutsal bir Tanrı tarafından haklı çıkarılmaları, Eski Antlama’nın bütününden çıkarmamız gereken tek şeydir. Tabii ki burada basit bir genelleme yapıyoruz, ama bu genelleme yararlı ve doğru bir genellemedir. İsrail’den çıkarttığımız ders şu: yasaya uymazsanız, yasaya güvenemezsiniz ve hiçbirimiz yasaya uyamayız.

Yargı ve Yenilenme

Ve İsrail Tanrı’nın günaha karşı gazabının neye benzediğini bize gösteriyor. Kutsal bir Tanrı için günah, Kutsal Kitap’ın en canlı tasvirlerinden biri olan adet bezlerinin kirliliği gibidir. İşte bu nedenle, adil bir Tanrı, gazabını günahkarların üzerine boşaltıyor, tıpkı genç bir annenin bebeğinin kirli bezlerini evin her yerinde bırakmaması gibi. Kirli bebek bezlerini katlayıp paketlersiniz, çöp kutusuna atarsınız ve uzaklaştırırsınız. Kirli çocuk bezleri bizim için nasıl çöpe atılıp uzaklaştırılması gereken şeylerse, günahlarımız da Tanrı için iğrençtir.

Ve Tanrı’nın halkı için Yargı günü gelmişti. Rab’bin Günü gelmişti ve sürgüne gönderildiklerinde, Tanrı’nın adını bir kez daha kirlettiler. Çünkü dünyadaki uluslar arasında O’nun adını taşıyorlardı ve günahlarıyla, sürgün edilmiş olmalarıyla ve üzerlerindeki yargıyla damgalanmışlardı.

Ve günahın tasviri kadar canlı olan yenilenme tasvirine dikkat edin. Rab, kutsal adını, aşağılanmış olan adını haklı çıkarmak için günahkarları kurtarıyor. Temizleyerek, su serperek, yeni bir yürek, yeni bir ruh vererek kurtarıyor. Taştan yüreği çıkarıyor ve Etten bir yürek veriyor. Kutsal olmamıza, O’nun yollarında yürümemize ve kurallarına itaat etmemize neden oluyor. Halkını kutsal topraklara geri getiriyor.

Başka bir deyişle, Tanrı kuralları esneterek kurtarmıyor. Başka tarafa bakmıyor, çıtayı düşürmüyor ya da doğruyu yapmamız için bize bir şans daha vermiyor. Hiçbir önemi yokmuş gibi, günahlarımıza birdenbire sabır gösterme kararı almıyor. Günahımızın iğrenç kokusu O’nu iğrendirip bizden kaçırmıyor. Hayır. O bizi tertemiz yapıyor. O bizi temizliyor.

Ve Hezekiel 36:29’da Sizi bütün kirliliklerinizden kurtaracağım” diyor Rabbimiz. Neyden kurtarıldık? Rab bizi neyden kurtarıyor? Kendi kirliliğimizden. Ve bu kurtuluşun radikal doğası (etten yeni bir yürek, yeni bir ruh, arındırıcı su) bu arınma işinin kendi başımıza üstlendiğimiz bir şey olmadığını gösteriyor. Bu Tanrı’nın Eli’nin işidir, yaşamlarımızda Tanrı’nın Ruhu çalışmaktadır.

Yasa ve Müjde

Hezekiel’in bu mesajı hem yasa hem de müjdedir. Bu, günahımızın en canlı görüntüsüdür, ardından yenilenmemizin en canlı görüntüsü geliyor. Bu gerçekten kötü haberdir ve gerçekten iyi haberdir.

Hezekiel’in bu mesajı, Pavlus’un sünnet, harf ve ruh hakkındaki argümanıyla anlatmak istediği konuya odaklanıyor. Pavlus 2:29’da şöyle diyor: Ancak içten Yahudi olan Yahudi’dir. Sünnet de yürekle ilgilidir; yazılı yasanın değil, Ruh’un işidir. İçten Yahudi olan kişi, insanların değil, Tanrı’nın övgüsünü kazanır.” Kardeşler, gerçek Yahudi, “yüreğin sünnet edilmesiyle” yeni bir yüreğe sahip olan “içten” Yahudi olan kişidir. Ve dıştan Yahudi olan kişi yasayla övünür ve yasaya güvenir. Pavlus burada tüm Yahudileri suçlamıyor. Pavlus, kendi tarihlerini, sürgün zamanlarını ve haklarında verilen yargıları öğrenmemiş olan Yahudileri suçluyor.

Sünnet Yasa’nın işaretidir… bu kadar. Yasa’nın işareti olmaktan öteye gidemez. Bunu bir böbürlenme aracı olarak kullanırsan, kendine Yahudi demek sana bir fayda sağlamaz. Yasayı yerine getirmediyseniz, yasayı ve Yahudi adını kullanmanın bir faydası yoktur. Ancak sünnetiniz, yasanın hakkınızdaki hükmünün bir alâmeti olarak doğduysa; Eğer sünnetiniz imanın doğruluğunun bir mührüyse, (yani Yasa’dan değil, Tanrı’nın işinden, Ruhu’ndan gelen yeni bir yüreğe sahipseniz), o zaman sizi yüreğinizin sünnetine yönlendirir.

“Harf” ve “Ruh” veya “Beden” ve “Ruh” arasındaki bu karşıtlık, Yasa ve Müjde arasındaki bu ayrımdan başka bir şey değildir. Ve Müjde, kurtulmamız gereken şeyin kendi kirliliğimiz olduğunun kabulüdür. Ve Yasa, (kendi bedenimiz, kendi çabamız) kurtuluş kaynağı değildir. Yasa sadece bize hükmü iletir. İhtiyacımız olan kurtuluş Müjde’dedir… Yani ihtiyacımız olan kurtuluş Yasa’dan ayrı olarak açıklanan Tanrı’nın doğruluğundadır.

 

Pavlus, Yahudilerin tamamen bedenden ibaret olduğunu söylemiyor… Müjde vaadini ilk onlar işitti. Ancak Yahudiler aynı zamanda Yasa’nın özel alıcılarıdırlar ve Yahudiler’in tüm tarihi, Müjde olmadan yararsızdır… yani Müjde yoksa Yasa’nın laneti anlamsızdır. Yasa Müjde’nin sağladığı kurtuluşa olan ihtiyaca işaret ediyor. Kendilerine Yahudi diyenler ve Yasa’ya güvenip Yasa’yla övünenler sünnetsizlerden daha iyi durumda değiller.

Yalnızca adıyla, yasayla ya da ahlakıyla övünen bir Hristiyan da imansız birisinden farksız değilir.  Bizim dinimiz bir ahlak değildir, bir klüp değildir, bir toplumsal tabaka da değildir. Bazen öyle davranıyoruz. Hristiyanlık bir etnisite değildir. Hristiyan dini, haklarındaki yasanın hükmünü işiten ve onu önce ve son olarak kendilerine uygulayan ve arınma ve kurtuluş için Tanrı’ya dönen tüm insanlar için bir kurtuluş aracı ve bir teselli kaynağıdır.

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.