Tam Bir Cesaretle Elçilerin İşleri Serisi

Lütuf Bir Günahkârın Hayatında Nasıl Çalışır | Elçilerin İşleri 9:1-31

Rev. Fikret Böcek tarafından | Tam Bir Cesaretle: Elçilerin İşleri Serisi

Rev. Fikret Böcek tarafından | Tam Bir Cesaretle: Elçilerin İşleri Serisi

Lütuf Bir Günahkârın Hayatında Nasıl Çalışır

“Yüce lütuf, sesi tatlı, suçluykenken kurtuldum.” Bu ilahiyi aramızda duymayan yoktur. Hatta bazen, İzmir’deki alış veriş merkezlerinde bile duyuyoruz. Birçok alış veriş merkezinde anlamını bilmeden Hristiyan ilahilerini çaldıklarını biliyoruz. Rab bizlere lütfuyla bakıp bizleri ölümden yaşama geçirerek bereketledi. Biz bu lütfun ne kadar harika bir lütuf olduğunu unutmamalıyız. Bugün lütfun bir günahkarın yaşamında nasıl çalıştığını sizlere anlatmak istiyorum. Elçilerin İşleri 9’da elçi Pavlus’un Hristiyanlara zulmeden bir kişiden Tanrı’nın lütfuna nasıl eriştiğini okuyoruz. Pavlus’un iman etmesi Tanrı’nın tarih boyunca nasıl çalışmakta olduğunu bizlere gösteriyor Rabbin lütfunun bizlerin yaşamlarında da çalışmakta olduğunu görüyoruz. Çevremizde ruhsal olarak kayıp bir çok kişi var. Pavlus’un bu şekilde imana gelmiş olması bizlere umut ve farklı bir bakış açısı vermeli.

Pavlus’un İman Edişinden Önce Kendisini Gösteriyor (9:1–2)

Lütfun bir günahkarın hayatında nasıl çalıştığını Pavlus’un iman etmeden önceki yaşamına baktığımızda görüyoruz. 7:58, 8:1 ve 8:3’te kiliseye zulmettiğini görüyoruz. Özellikle 8:3’te Pavlus’un imanlılar topluluğunu kırıp geçirdiğini söylüyor: Saul ise inanlılar topluluğunu kırıp geçiriyordu. Ev ev dolaşarak, kadın erkek demeden imanlıları dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu. Burada “kırıp geçirme” olarak çevrilen ‘λυμαίνω’ kelimesi Yeni Antlaşma’da sadece bir kere burada kullanılıyor. Grekçe Eski Antlaşma’da da Mezmur 80:13’te Rabbin bağını yolan, ezen yaban domuzları için kullanılıyor. Bu nedenle John Calvin Saul’ün iman etmeden önceki durumunu “yabanıl ve acımasız canavar” olarak tanımlıyor. Şimdi de 9:1-2 ayetlerinde şunu okuyoruz: Saul ise Rab’bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Başkâhine gitti, Şam’daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa’nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Yeruşalim’e getirmek niyetindeydi. Pavlus’un Rab’bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyor olması Pavlus’un yaşamını bize tanımlıyor. Hayatını canlandıran şey buydu. Ne zaman nefes alsa tehdit ve cinayet soluyordu!

Bu ayetleri okuduğumuzda Saul’ün ne kadar kötü, ne kadar günahkar olduğunu görmemiz gerekiyor. Mesih’e iman edebilecek kişilerin tahmini bir listesini çıkarın deseler, herhalde Saul hiçbir zaman o listeye yazılmazdı. Hatta Hananya’nın kendisi bile 9:13’te Ya Rab, birçoklarının bu adam hakkında neler anlattıklarını duydum. Yeruşalim’de senin kutsallarına nice kötülük yapmış, diyor. Bunu görüp Tanrımızın ne kadar lütuf dolu bir Tanrı olduğunu anlamalıyız! Günahkarların başı olan Pavlus’u bile kurtarıyorsa daha kimleri kurtarabilir acaba? Şimdi birisini düşünmenizi istiyorum… ‘Bu kişi kesinlikle Rabbe gelmez, iman etmez’ dediğiniz, imana geleceği konusunda kesinlikle hiçbir umudunuzun olmadığı bir kişiyi düşünün. Şimdi de Saul’e tekrar bakın! Pavlus’un iman etmeden önceki durumuyla ilgili söylediklerine dikkat edin. Siz aklındaki o kişiyi nasıl tanımlarsınız?

Elçilerin İşleri 22:3’te Yahudilikle ilgili gayretli çalışmalarından bahsederken yasa üzerine nasıl eğitildiğini ve 26:5’te Yahudiliğin en sıkı mezhebi olan Ferisi mezhebine ait olduğunu anlatıyor. 1 Timoteos 1:13’te ‘Bir zamanlar O’na küfreden, zalim ve küstah biri olduğum halde bana merhamet edildi’ diyor. Galatyalılar 1:14’te Tanrı’nın yasasını kıskanç bir şekilde gayretle çalıştığını anlatıyor. Ve Filipililer 3’te kendisini Hristiyan karşıtı olarak tanımlıyor: “Ben aslında bunlara da güvenebilirdim. Eğer başka biri bunlara güvenebileceğini sanıyorsa, ben daha çok güvenebilirim. Sekiz günlükken sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından, özbeöz İbrani’yim. Kutsal Yasa’ya bağlılık derseniz, Ferisi’ydim. Gayret derseniz, kiliseye zulmeden biriydim. Yasa’ya dayanan doğruluk derseniz, kusursuzdum” (Fil. 3:4-6). Pavlus’u kesinlikle iman edebilecekler listesine eklemezdiniz. Peki, Tanrı Pavlus’un yaşamında yaptığını bugün de yapamaz mı? Saul ve iman edemeyeceğini düşündüğünüz o kişi kesinlikle iman etmeyecek birileri gibi görünüyor olabilirler. Ama Tanrı kendi amacını gerçekleştirmek için onları değiştirebilir ve kullanabilir. Aynen Pavlus’a yaptığı gibi! İman etmemiş olan arkadaşlarımıza da bu şekilde bakmalıyız.

Pavlus’un İman Edişinde Kendisini Gösteriyor (9:3-19)

Rabbin lütfunun bir günahkarın hayatında nasıl çalıştığını Pavlus’un iman edişinde görüyoruz. Rabbin halkına zulmetmek üzere yola çıktığında, Yol alıp Şam’a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” dediğini işitti(a. 3-4). Bu sesten sonra Pavlus’un düştüğünü (a.4), kör olduğunu (a. 8) görüyoruz. Saul’ün “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” dediğini işittiğini de görüyoruz. Saul’un bu soruya cevap olarak “Ey Efendim, sen kimsin?” (a. 5) diye cevap veriyor olması çok ilginç. Burada ‘efendim’ diye çevrilen kelime aynı zamanda ‘Rab’ anlamına da geliyor. Bu olay İstefan’ın tanıklığından sonra gerçekleşiyor! Rab için gayretle çalıştığını zanneden Saul, aslında Rabbin kendisine zulmediyordu! Kendilerine Hristiyan diyen bu Yahudi tarikatına zulmederken Rabbe hizmet ettiğini zannediyordu, ama göğe alınmış olan İsa’nın ta kendisi, Saul’ün kendisine zulmettiğini söylüyor.

9:8’de ve 9:9’da iki kere kör olduğundan bahsediliyor olması çok ilginç. Bu tekrarların amacı etki içindir. Körlük, Eski Antlaşma’daki İsrail halkından itaatsizlik yapanlar için bir lanetti. Sonra da Elçilerin İşleri 22:6’da Pavlus öğlen saatlerinde veya günün tam ortasında kör olduğunu söylüyor. Yasanın Tekrarı 28:28-29’da Rab İsrail’i gün ortasında kör etmekten bahsediyor! Burada antlaşmanın lanetinin nasıl kişisel bir şekilde yaşandığını görüyoruz. Saul, tek gerçek Tanrı’ya hizmet ederek Rabbin yasasına itaat ettiğini zannederken, aslında gerçek Tanrı’ya itaatsizlik ediyordu!

Tanrı’nın lütfu Saul’ün iman etmesinde nasıl çalışıyor? Bugün sizlere bu ayetleri nasıl yorumlamanız gerektiğiyle ilgili bir kaç öneride bulunmak istiyorum. Doğal olarak Saul’ün iman edişinin çok ani olduğunu düşünüyoruz. Ama şunu da düşünün: Bütün bu yaşananlara rağmen, İsa Mesih Saul’ün yaşamında çalışıyordu. Bunu nasıl biliyorum? Pavlus, Elçilerin İşleri 26:14’te yaşadıklarını anlatırken İsa’nın ‘Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun? Üvendireye karşı tepmekle kendine zarar veriyorsun’ dediğini yazıyor. Eski zamanlarda çiftçilik yapanlar öküzlerini istedikleri yöne yönlendirmek için keskin uçlu bir sopa kullanırlardı. Öküz tekme atıp arkayı teptikçe sopayla daha çok dürtülür, sopanın ucu öküze daha çok batardı. Pavlus yabani ve acımasız bir canavardı. İradesi çok güçlüydü. Ama İsa’nın iradesi çok daha güçlüydü! Saul, İstefan’ın yasa ve lütuf üzerine vermiş olduğu vaazı işitmişti. Ve Romalılar 7’de dediği gibi, ‘Bir zamanlar, Yasa’nın bilincinde değilken diriydim. Ama emrin bilincine vardığımda günah dirildi, bense öldüm. Emir de bana yaşam getireceğine, ölüm getirdi.’ Saul, yasayı tanımadığı zamanlarda ruhsal olarak diri olduğunu zannederken, yasa kendisine geldiği zaman günahın canlandığını ve öldüğünü söylüyor (Rom. 7:9).

Yani, Kelam her zaman ani bir iman tecrübesi sağlamıyor ve her zaman anlık sonuçlar görmüyoruz. Bu gerçeği 21 yıllık pastörlük yaşantımda tekrar tekrar tecrübe ettim. Biz Rabbe güvenmeliyiz. Rabbin Kelamı yapmak istediğini yapmak istediği zamanda gerçekleştirecek ve gerekeni yapacaktır. Bizim bundan emin olmamız gerekiyor. Bizim görevimiz tohum ekerek yayılmaktır ve Tanrı büyümeyi sağlayacaktır. Tanrı tüm hamlelerin farkında olan satranç oyuncusu gibidir.

Pavlus’un Çağrılışında Kendisini Gösteriyor. (a. 20-31)

Saul’ün günahlarının büyüklüğünü ve hatta Tanrı’nın lütfunun büyüklüğünü gördüğümüzde, Tanrı’nın lütfunun Pavlus’un çağrılışıyla bir günahkarın yaşamında nasıl çalıştığını görmüş oluyoruz. Yani, öfkeli aslan meleyen bir kuzuya dönüştürülüyor. Hemen akabinde Havralarda İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu hemen duyurmaya başladı (a. 20) diyor! Görüyor musunuz? Pavlus hiç zaman kaybetmiyor. Saul’ün iman etmiş olduğuna inanmak çok zor, Onu duyanların hepsi şaşkına döndü. “Yeruşalim’de bu adı ananları kırıp geçiren adam bu değil mi? Buraya da, öylelerini tutuklayıp başkâhinlere götürmek amacıyla gelmedi mi?” diyorlardı (a. 21) ve 9:26’da şöyle devam ediyor: Saul Yeruşalim’e varınca oradaki öğrencilere katılmaya çalıştı. Ama hepsi ondan korkuyor, İsa’nın öğrencisi olduğuna inanamıyorlardı.

Nasıl bir Tanrıymış bu ya!! Musa’nın çağrılışıyla Saul’ün çağrılışındaki benzerlikler dikkatinizi çekti mi? Birincisi, Kutsal Yazılar’daki hikaye anlatımlarında olduğu gibi, her ikisi de isimleriyle iki kere çağrılıyorlar. İkincisi, Musa yanan bir çalı görmüştü ve Saul ise bir ışık görmüştü. Üçüncüsü, Musa yere düşmüştü ve Pavlus da yere düşmüştü. Dördüncüsü, Tanrı kendisini Musa’ya ‘Benim’ ya da ‘Ben Ben Olanım’ olarak tanıtırken, Pavlus’a ‘Ben İsayım’ diyerek tanıtıyor.

Bugün okuduğumuz ayetler büyüme özetiyle tamamlanıyor: Bütün Yahudiye, Celile ve Samiriye’deki inanlılar topluluğu esenliğe kavuştu. Gelişen ve Rab korkusu içinde yaşayan topluluk Kutsal Ruh’un yardımıyla sayıca büyüyordu (a. 31). Bizler de bunun için dua etmiyor muyuz? Rab bunun gerçekleşmesini sağlasın!

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.

Başka Sormak İstediğim Bir Şey Var...

Bize Bir Mesaj Yollayın

MESAJIN KONUSU

2 + 12 =