Diğer Vaazlar (Rev. Çağdaş Coşkun)

Müjde’nin Doğası | 2. Korintliler 2:14-17

Rev. Çağdaş Coşkun tarafından | Diğer Vaazlar

Müjdenin Doğası

Rabbin sevgili ev halkı, dünyanın dört bir yanında Rabbin kurtuluş mesajına, müjdesine karşı gittikçe artan ölçüde nasıl karşı çıkıldığına şahit oluyoruz birlikte. Batıda yaşayanlar Hıristiyanları adeta orta çağ zihniyetiyle yaşayan bilgisiz ve cahil kişiler olarak ilan etmiş durumdalarken, kendi coğrafyamızda ve bazı uzak doğu ülkelerinde de Hıristiyanlık toplumların en önde gelen tehditlerden biri ilan edilmiştir. Bugün kendi ülkemizde bile bir Türkün Hıristiyan olması neredeyse kendi kimliğine ihanet etmesi şeklinde yorumlanmaktadır. Aynı zamanda Rabbin kendi sözünde açıkladığı kurtuluş mesajına Hıristiyanlar içerisinden de bir karşı koyma olduğuna tanıklık etmekteyiz. Belki de hiç olmadığı kader sahte pastör ve öğretmenlerin türediği bir devirde yaşıyoruz. Bu kişiler Kutsal Kitap’ı ve inancımızı adeta kendi kişisel çıkarları uğruna eğip bükmekte ve müjdeyi yozlaştırmaktadırlar. Bu kişiler Rabbin isteğine göre değil ama dünyanın ve günahkar insanların duymak istediklerini söyledikleri için günümüzde milyonlarca kişiye ulaşabilmişlerdir.

Etrafımıza bakıp bu manzarayla karşılaştığımızda kendimizi hem içeriden hem dışarıdan sıkıştırılmış hissedebiliriz. Ve kendi kendimize, tüm bu olanlar karşısında ben ne yapabilirim ki? diye soruyor olabiliriz. Bu ruhsal savaş içerisinde teşvikimizi kolayca kırabilecek bir sürü şey olmakta. Ve bizler de inancımızdan dolayı bize baskı yapanlara karşı ne diyeceğimizi ve nasıl davranacağımızı bilmiyoruz, kendimizi tamamen yetersiz hissedebiliyoruz. Pavlus’un da dürüstçe sorduğu gibi, kim bu konularda yeterli olabilir? Kimse kendi kendine yeterli olamaz çünkü bizim gücümüz kendimizden kaynaklamıyor, işte bizim en sık unuttuğumuz gerçek de tam olarak budur, ve bugün de hatırlamamız gereken gerçek bu olacak.

Bu gerçeği kendimize hatırlatmak için bugünkü pasajımıza şu üç noktayla bakacağız:

  • Mesih’in hizmetkârı
  • Mesih’in kokusu
  • Mesih’in yeterliliği

Korint şehri emekli askerlerin, tüccarların, kölelerin ve putperest tapınakların şehriydi. Elçilerin İşleri 18.bölümde Pavlus’un burada 1.5 yıl kaldığını okuyoruz. Rabbimiz bu şehirden birçok kişiyi kurtarmıştı ancak Korint kilisesi içerisinde birçok ciddi sorunlar yaşanmaya devam etmekteydi.

İkinci Korintliler mektubu aslında Pavlus’un Korint’teki kiliseye yazdığı dördüncü mektuptur. İlk mektubunu 1. Korintliler mektubundan önce yazmıştır, bu bilgiye 1. Korintliler 5:9’da ulaşıyoruz. Pavlus’un üçüncü mektubu ise 2.Korintliler 2:3 ve 7:8 bahsettiği Korintli imanlıları acı çekmesine neden olan bir mektuptu, ve ancak bu acının onları tövbeye yönelttiğini de okuyoruz. Ve son olarak da 2. Korintliler mektubunu yazar Pavlus. Bu mektubu yazma amacı ise Korint kilisesinde Pavlus’un otoritesini yıkmaya çalışan sahte öğretmenlerin eylemleriydi. Bu kişiler kendi çıkarları uğruna Korintli imanlıları Pavlus’a düşman yapmaya çalışmakta, böylece çobansız kalan bu sürüyü Kutsal Kitap dışı öğretişleriyle istedikleri gibi yönlendirerek kendilerine çıkar elde etmeyi amaçlıyorlardı. Dolayısıyla, Pavlus 2. Korintliler mektubunun büyük bir kısmını kendi otoritesini ve kimliğini Korint kilisesine hatırlatarak ve sahte elçilerin işlerini açığa çıkarıp bu kişileri ne kadar tehlikeli olduklarını Korintli imanlılara anlatarak geçirir. Pavlus tüm bunları kendini yücelterek değil, kendi güçsüzlüğüyle övünerek yapar kardeşler. Çünkü 2. Korintliler kitabının ana fikri, Pavlus’un 12:10 dürüstçe itiraf ettiği şu cümledir: Çünkü ne zaman güçsüzsem, o zaman güçlüyüm. İşte bu Pavlus’un savunmasıydı: Ben hiçbir şeyim, ama Tanrı her şeydir.

Bugün bakacağımız pasaj, 2. Korintliler 2:14-17 Pavlus’un kendi hizmetini savunmaya başladığı bölümün hemen öncesinde yer almaktadır. Yani bu dört ayet adeta gelecek bölümlerin temelini oluşturmaktadır diyebiliriz.

Pavlus bu bölüme kendisini Mesih’in hizmetkarı olarak tanıtmakla başlar, ve okuyucularına bunun ne anlama geldiğini anlatabilmek için çok güçlü bir illüstrasyon verir. Türkçeye “zafer alayında yürümek” olarak çevrilen Grekçe kelime Roma şehrinde gerçekleşen çok özel bir seremoni için kullanılan bir kelimeydi. Pavlus’un yaşadığı dönemde ve öncesinde Roma’ya herhangi bir ordunun girmesi kesinlikle yasaktı, buna yalnızca tek bir şartla izin veriliyordu; Roma için muazzam şeyler yerine getirmiş bir kişiyi onurlandırmak için düzenlenen zafer alayı yürüyüşü. Eğer bu kişi Roma için yeni bir yer fethetmişse ve fethettiği bu yer sıradan bir yer değil ama imparatorluk için önemli ve zengin bir topraksa, bu kişiye fethettiği yerden yağmaladığı malları ve köleleri sergilemesi için ve aynı zamanda Romalılar tarafından yüceltilmesi için, Roma şehri içinde ordusuyla birlikte zafer yürüyüşü yapma izni verilebilirdi. Böylece kendisiyle birlikte bu savaşta savaşmış askerler de onurlandırıldı. İşte Pavlus Korintlilere Mesih’te nasıl bir zafere sahip olduklarını anlamaları için onlara bu örneği verir, bu seremoni için kullanılan Grekçe kelimeyi burada kullanır. Pavlus, Mesih’i zafer kazanmış bir general olarak resmederken kendisini ve imanlıları da bu zafer alayında yürüyen askerlere benzetir. Mesih İsa mutlak bir zafer kazanmış, artık ne ölümün ve ne de günahın hiçbir gücü kalmıştır. Tanrımız bizlerin kurtuluşu için, bizim kazanamayacağımız zaferi, kendisi kazanmıştır ve bizi bu zafere ortak etmiştir. İşte Pavlus tam olarak bunu resmektedir Korintli imanlıların gözleri önünde. İşte Pavlus bu Tanrının hizmetkarıdır, kendi zaferine seçtiklerini dahil eden Tanrımızın. Güçlü ve zaferli olan Tanrının kendisidir, Pavlus değildir. Pavlus hiçbir şekilde kendisine bu zaferden pay çıkarmamaktadır. Aksine tüm yüceliği Rabbe vermektedir.

Bazı imanlılar sahte elçilerin yönlendirişi yüzünden Pavlus’un arkasından 2. Korintliler 10:10 da okuduğumuz şu dedikoduyu yapıyorlardı: “Mektupları ağır ve etkilidir, ama kişisel varlığı etkisiz, konuşma yeteneği de sıfır.” Ancak Pavlus tüm bu dedikodulara ısrarla aynı şekilde cevap veriyor 2. Korintliler mektubunda. Zaferi kazanan Mesih’tir, Pavlus’un ne yaptığının, nereye gittiğinin, nasıl konuştuğunun hiçbir önemi yoktur, kilisesini kuracak olan ve koruyacak olan kişi Mesih İsa’dan başkası değildir. Pavlus böyle zaferli bir kralın askeri olmaktan başka hiçbir şey istememektedir. Tanrı’nın, kilisesini Kutsal Ruh’uyla beslediğini ve büyüttüğünü bilen Pavlus, Kutsal Ruh’tan sadece 2.Korintliler mektubu içerisinde şu şekilde bahseder: Kutsal Ruh ile mühürlendik (1:22), Ruh sayesinde yaşıyoruz (3:6), Kutsal Ruh yeni antlaşmanın hizmetkarıdır (3:8), özgürlüğümüz kaynağıdır (3:17), ve bizleri Rabbimiz İsa Mesih’in benzerliğine dönüştürmektedir (3:18). Pavlus tüm bunları yazarak Korintlilere çok açıkça yaptığı her şeyi Tanrı’nın yaptığını yazmaktadır. Pavlus’un hizmeti diye bir şey yoktur, Pavlus yalnızca her şeyi yapan zaferli Kralın bir askeridir, tüm güç ve yücelik yalnızca Tanrımıza aittir. O yüzden Pavlus zayıflıklarıyla övünebilmektedir, çünkü Pavlus ne zaman zayıf olduğunu görse kurtuluşunun kendisinden kaynaklanmadığını bir kez daha hatırlayıp Tanrı’ya şükreder, çünkü eğer kurtuluşun kendi eylemlerine bağlı olduğuna inansaydı, büyük bir ızdırap içinde sürekli başarısız olduğundan başka bir şeye tanıklık etmeyeceğini biliyordu.

Kardeşler, bugün biz de aynı Pavlus gibi müjdenin bizlere ulaşmış olmasında dolayı sevinç duymaktayız. Bizler de Pavlus gibi Mesih İsa’yı tanımayan bir halk arasından Rabbimiz tarafından seçildik. Ne çok bilgili ya da akıllı olduğumuz için, ne çok yakışıklı ya da güzel olduğumuz için, ne çok zengin ya da varlıklı olduğumuz için, ne de kendi işlerimizle kurtulabilecek kadar kusursuz olduğumuz için Tanrı bizi kendisine ayırdı, aksine Tanrı kendi gücü ve yüceliği açıkça ortaya çıksın diye insan standartlarına göre zayıf sayılan insanları kendisine ayırmıştır. O yüzden Tanrı’nın yüceliğini ilan etmek için ve O’nun güzel kokusunu gittiğimiz her yere götürmemiz için bizlerin bir şey başarmasına gerek yoktur. Pavlus’un 4:5’te de dediği gibi: “Biz kendimizi ilan etmiyoruz; ama Mesih İsa’yı Rab, kendimizi de İsa uğruna kullarınız ilan ediyoruz.” Bizlere kurtuluşun güzel kokusunu karşılıksız ve hakketmediğimiz halde veren Tanrı’nın kendisidir. Sevgili kardeşler, bu yüzden diyoruz ki, övünen Rable övünsün, çünkü imanımızın yazarı da tamamlayıcısı da odur.

15 ve 16. ayetlerde Pavlus Mesih’in güzel kokusu olmamızdan bahsetmeye devam eder, bu da bizi vaazımın ikinci noktasına getirir. Her ne kadar 14 ve 15.ayettlerde Türkçede bizler güzel koku olarak okusak da, Pavlus burada iki farklı kelime kullanmıştır. Her ikisi de doğru bir şekilde çevrilmiştir ama 15.ayette Pavlus güzel kokudan çok daha fazla anlama gelen bir kelime seçmiştir. Bu kelime aynı zamanda Tanrı’nın öfkesini yatıştıran kurban kokusu olarak da kullanılır Kutsal Kitap’ta. Pavlus Efesliler’de şöyle yazar: “Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı’ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün.” Yani kısacası, Tanrı bizlere baktığında bizler O’na Mesih’in bizler için sunduğu kurbanın güzel kokusu oluyoruz. Bizler, nasıl Mesih’in doğruluğunu giyindik ve Tanrı’nın gözünde doğru olduysak, aynı şekilde Mesih’in güzel kokusunu da aldık. Ki böylece bizler günahımızdan kaynaklanan iğrenç koku yerine Tanrı’ya Mesih’in güzel kokusu olabilelim. İşte Tanrı bizlere ne zaman yüzünü çevirse, Mesih İsa’nın bizler için sunmuş olduğu sununun güzel kokusu alır.

Mesih’in kokusunu giyinenler yalnızca Tanrı’ya hoş bir koku olmakla kalmaz, aynı zamanda çevrelerine de bu kokuyu yayarlar. Pavlus aracılığıyla Kutsal Ruh tüm insanlığın bu kokuya yalnızca iki şekilde karşılık verdiğini bize söyler. Üçüncü bir yol yoktur. Rabbimizin de dediği gibi: “Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” Üçüncü bir kapı yoktur.  İnsanlar bizlerin üzerimizde taşıdığımız Mesih’in kokusuna yalnızca iki şekilde karşılık verebilir. İlk grup Mesih’in güzel kokusunu kokladıklarında bu kokudan nefret edecek olanlardır. Bu kişiler müjdeyi duydukları ve Tanrı’nın onlar için neler yaptığını işittikleri zaman kendi günahlarının farkına varacak ama iman etmeyecek olanlardır. Bu yüzden müjde onlara yalnızca ölüm kokacaktır, gelecekte onları neyin beklediğini ilan edecektir. Ancak kendi günahların dönüp Rabbin sağladığı kurtuluşa sığınmak yerine, Tanrı’ya karşı yüreklerini daha da çok sertleştirecek olanlardır. Böyle yapmakla mahva gittiklerini ilan etmiş olurlar. Ancak aynı zamanda, üzerinizde taşıdığınız Mesih’in güzel kokusu bazıları için yaşam veren bir koku olacaktır. Rabbin yüreklerini hazırladığı bu kişiler, müjdeyi duydukları zaman yaşama döndürülürler, yeniden doğarlar. Onlar için müjde gerçekten de kurtuluş kokusu olur. Bu kişiler için müjdenin kokusu adeta akşam saatlerinde denizin güzel kokusunu sahillere getiren meltem rüzgarı gibi, ya da yeni yağan yağmurdan sonra evleri toprak kokusuyla dolduran yumuşak bahar rüzgarları gibidir. Müjdenin güzel kokusu canlarına can katar, çünkü ruhsal gözleri açılır ve Tanrı’nın güzelliğini görürler.

Kardeşler, müjde ya ölüm kokusu ya da yaşam kokusudur. Müjdenin kimin için ne kokacağına bizler karar veremeyiz, kimseyi zorla ikna edemeyiz. Bizler müjdenin kokusunu üzerimizde taşıyanlar olarak Rabbe güvenerek müjdeyi paylaşmakla yükümlüyüz. Bize verilen bu güzel kokuyu bastırıp saklamaya çalışmamalıyız. İsa’nın şu sözlerini hatırlayın: “Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler!” (Matta 5:14-16).

Ne yazık ki yaşadığımız yüzyılda müjdelemek, birçok Kutsal Kitap öğretişi gibi, Kutsal Kitapsal anlamından oldukça farklı bir noktaya getirilmiştir. Bugün birçok kilisenin müjdeleme faaliyeti adı altında yaptıkları şeyler aslında yalnızca sonuç odaklı çabalardan başka bir şey değildir. Müjdenin yalnızca mutluluk, sevinç, esenlik getirmesini istediklerinden, ki biz de aynı şeyi umuyoruz, müjde mesajını eğip bükerek kendi istedikleri şekle sokmaktadırlar. Artık bu müjde olmaktan çıkıp, tamamen sayı kaygısıyla yapılan bir eyleme dönüşür. Kardeşler, kimse sizi aldatmasın! Müjdenin nasıl kokacağına kimse karar veremez. Hiç kimse bir başkasının yüreğini değiştiremez. 2.Korintliler 3:13-14’e Ruh’un ne söylediğini dikkatle dinleyin: “ Yüzündeki parlaklığın giderek söndüğünü İsrailoğulları görmesin diye yüzünü peçeyle örten Musa gibi değiliz. İsrailoğulları’nın zihinleri körelmişti. Bugün bile Eski Antlaşma okunurken zihinleri aynı peçeyle örtülü kalıyor. Çünkü bu peçe ancak Mesih aracılığıyla kalkar.” Hiçbir zaman Kutsal Kitap’ta yazanlardan ödün vermeyin, insandan ziyade Tanrı’dan korkun, o zaman Rabbin isteğini yerine getirmiş olursunuz.

Tüm her şeyin Mesih’ten kaynaklandığı bilerek ve günahkar insanın yetersizliğini ikrar ederek, Pavlus haklı bir şekilde sorar: “Böylesi bir işe kim yeterlidir?” Mesih’ten başka kimse yeterli değildir, bu da bizi vaazımızın son noktasına getiriyor.

Unutmayın ki bu Pavlus’un savunmasının temelini oluşturan pasajdır. Pavlus, sorduğu bu soruya, ben yeterliyim ya da elçiler yeterlidir demeyecek kadar Tanrı’nın lütfunu tanımaktadır. İşte bu onun savunmasıdır, sadece Mesih yeterlidir, sadece Mesih sayesinde biz de yeterli olabilir. Bir bölüm sonrasında da, 3:5’te Pavlus bunu daha açık bir şekilde dile getirir: “Herhangi bir şeyi kendi başarımız olarak saymaya yeterliyiz demek istemiyorum; bizi yeterli kılan Tanrı’dır.”

Ama yine de, Korint kilisesinde kendini her konuda yeterli gören kişiler olduğunu görüyoruz. Bu kişiler, 17.ayette de okuduğumuz üzere Tanrı’nın sözünü ticaret aracı yapmış olan kişilerdir. Grekçeden Türkçeye “ticaret aracı” olarak çevrilen kelime o dönemde başkalarına para karşılığında bildiklerini öğreten kişiler için de kullanılıyordu. Yani bu kişiler profesyonel konuşmacılar, ya da belli konularda uzmanlaşmış olan kişilerdir. Ancak, Pavlus’un buradaki kaygısı bu kişilerin imanlıları bir para aracı olarak sömürmesinden daha çok, imanlılar arasında yaydıkları sahte müjdeydi. Bu kişilerin asıl amacı imanları sömürmek olduğundan, kendi çıkarlarına en uygun müjdeyi yaratmışlardı. Örneğin bugün kendi ülkemizde Müslümanları gücendirmemek için Tanrı oğlu yerine elçi, vaftiz yerine abdest diyen Hristiyanlar gibi. Ya da Kutsal Ruh aracılığıyla şifa yada özel peygamberlikler verdiklerini söyleyip özel seanslarla insanları sömüren kişiler gibi. Korint şehrindeki bu kişiler kendilerini Pavlus karşısında oldukça üstün görüyorlardı, ve Pavlus’un arkasından her türlü zararı vermeye çalışıyorlardı. Pavlus 11:5’te bu kişiler süper/üstüm elçiler dahi demektedir, çünkü kendilerini aynen bu şekilde görüyorlardı.

Pavlus, gücünün nereden kaynakladığını bilerek, ve Tanrı’nın zafer alayında yürüyen sadece bir imanlı olduğunu bilerek, yeterliliğini sadece ve yalnızca Mesih’te bulur. Tanrı, 12:9’de Pavlus’a şu teselli edici sözlerle seslenir: “Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır.” Pavlus da şu karşılığı verir: “Mesih’in gücü içimde bulunsun diye güçsüzlüklerimle sevinerek daha çok övüneceğim.”

Sevgili kardeşler, bugün de Rabbin halkı arasında ve kiliselerinde birçok sahte öğretmen Tanrı’nın sözünü ticaret aracı olarak kullanmaktadır. Pavlus’un döneminde var olan bu kişiler hiçbir yere gitmemişlerdir. Bu kişiler yalnızca kendilerine bir isim yaratmakla ilgilenirler, Rabbin topluluğuyla değil. Bu kişiler aynı Pavlus’un süper elçiler dediği kişiler gibi kendilerini dev aynasında görürler. Müjdeyi işlerine geldiği eğip bükmekten korkmazlar. Tanrı’dan korkuları olmadıkları için, Tanrı’nın kendi tanıklığını hiçe sayarlar. Dünyayla arkadaşlığı, ve dünyanın kendilerini onaylamalarını daha çok önemserler. Ve bu sahte öğretmenler dünyanın ve günahkar insanın duymak istediği şeyleri söyledikleri için de her zaman daha çok sevilirler. Bakın bu kişilerden bazıları için Yeremya’da RAB ne söylüyor: “Orduların RAB diyor ki, “Size peygamberlik eden peygamberlerin Dediklerine kulak asmayın, Onlar sizi aldatıyor. RAB’bin ağzından çıkanları değil, Kendi hayal ettikleri görümleri anlatıyorlar. Beni küçümseyenlere sürekli, ‘RAB diyor ki: Size esenlik olacak!’ diyorlar. Yüreklerinin inatçılığı doğrultusunda davrananlara, ‘Başınıza felaket gelmeyecek’ diyorlar… Adımla yalancı peygamberlik edenlerin ne dediklerini duydum. ‘Bir düş gördüm! Bir düş!’ diyorlar. Kafalarından uydurdukları hileleri aktaran bu yalancı peygamberler ne zamana dek sürdürecekler bunu? Ataları nasıl Baal yüzünden adımı unuttuysa, onlar da birbirlerine düşlerini anlatarak halkıma adımı unutturmayı tasarlıyorlar. Düşü olan peygamber düşünü anlatsın; ama sözümü alan onu sadakatle bildirsin. Buğdayın yanında saman nedir ki?” diyor RAB. “Benim sözüm ateş gibi değil mi? Kayaları paramparça eden balyoz gibi değil mi?” RAB böyle diyor.”

Kardeşler, bugün yakından baktığımız bu pasajı Pavlus’un Korint kilisesine, yani imanlılara yazdığını unutmayalım. Yani, bizler Kutsal Ruh aracılığıyla aynı tehlikelerle karışı karşıya olduğumuz için uyarılıyoruz. Bu tehlikeler yalnızca dışarıda değil ama aynı zamanda kendi kilisemizde de ortaya çıkabilir. İmanlılar olarak hem dışarıdan hem de içerinden baskılarla mücadeleye etmeye devam ederken, kimi zamanlar korkudan ve umutsuzluktan, kimi zaman da gurur ve kibrimizden dolayı günaha düşebiliriz. Bu yüzden yüreklerimizi sınamalıyız kardeşler. Pavlus’un da son bölümde Korint kilisesine sorduğu gibi, bugün siz de aynı soruyu kendinize sormalısınız: “İman yolunda olup olmadığınızı anlamak için kendinizi sınayıp yoklayın. İsa Mesih’in içinizde olduğunu bilmiyor musunuz?” Bizler kurtuluş günü için içimizdeki işte içimizde Kutsal Ruh ile mühürlendik. Bu yüzden çarmıhtaki eylemiyle zafer kazanmış olan Rabbimizin güzel kokusunun her yerde yayılmasını sağlıyor musunuz? Yoksa Tanrı’nın zafer alayında sevinçle ve gururla yalnızca Pazar günleri mi yürüyorsunuz? Mesih İsa’nın sizin kurtuluşunuz uğruna kendisini kurban olarak sunduğunu bilerek siz de kendiniz Rabbe sunuyor musunuz?

Pavlus’un da dediği gibi: “Bizler çarmıha gerilmiş Mesih’i duyuruyoruz. Yahudiler bunu yüzkarası, öteki uluslar da saçmalık sayarlar. Oysa Mesih, çağrılmış olanlar için –ister Yahudi ister Grek olsun– Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın bilgeliğidir. Çünkü Tanrı’nın “saçmalığı” insan bilgeliğinden daha üstün, Tanrı’nın “zayıflığı” insan gücünden daha güçlüdür.” Mesih İsa’nın adından başka hiçbir isimde kurtuluş yoktur. Yalnızca Mesih İsa’da zafer kazanabiliriz, tek kurtuluş, yol ve yaşam O’ndadır. Bizi her zaman Mesih’in zafer alayında yürüten, O’nu tanımanın güzel kokusunu aracılığımızla her yerde yayan Tanrı’ya şükürler olsun!

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla

Başka Sormak İstediğim Bir Şey Var...

Bize Bir Mesaj Yollayın

MESAJIN KONUSU

4 + 6 =