Nuh’un Zamanında Antlaşma
Antlaşma Teolojisine Bakış #5
“Seni seviyorum.” Türkçe’de bundan daha etkili bir söz var mı? Bu sevgi ifadesini duymak isiyoruz, değil mi? Kadınlar kocalarından, kocalar da karılarından duymak istiyor. Anne babalar çocuklarına, aile üyelerine, Mesih’teki kardeşlerine bu cümleyi söylüyor. Bunu söylemek ve bunu göstermek farklı şeyler. Çocuklarımıza sevgilerini nasıl göstereceklerini öğretiyoruz. Davranışlarıyla, sözleriyle, birbirlerini sarılmalarıyla, birbirleriyle oynamalarıyla, birbirlerine yardımcı olmalarıyla sevgilerini göstermelerini istiyoruz.
Tanrı’nın insanlar için ve yaratmış olduğu şeyler için olan sevgisini antlaşmalar aracılığıyla görüyoruz. Tanrı, yaşamı ve sevgisini paylaşmak için sonsuz sevgisiyle dünyayı ve bizleri yarattı. Sonra Adem’le bir antlaşma ilişkisine girdi. Tanrı Adem’le, eğer Adem itaat ederse, ebedi yaşama sahip olacağı bir antlaşma ilişkisine girecekti. Fakat Adem günah işledi. Tanrı Adem ve Havva’ya yargısını uygulamak yerine lütufla yaklaşarak tekrar sevgisini göstermiştir. Adem ve Havva’nın yerine bir hayvanı kurban ederek onları deriden giysilerle giydirerek sevgisini göstermiştir. İşte Tufan hikayesine ve Nuh’un zamanındaki antlaşmaya böyle geliyoruz.
Fazla teknik konulara girmeden bazı noktalara değinmek istiyorum. Bazıları antlaşmalar konusunu tartışırken, Nuh zamanındaki bu antlaşmanın lütuf antlaşması olduğunu söylerken, bazıları da ortak bir lütfa dayalı antlaşma olduğunu söylemekteler. Bence aralarında pek bir anlam farkı yok. Nuh zamanındaki antlaşma lütuf antlaşmasına dayanıyor, ama lütuf antlaşmasının karakteristik özelliklerini taşımıyor. Bu antlaşma tüm insanlıkla yapılmış bir antlaşmadır. Lanetin sınırlandığı ve Tanrı’nın kurtuluşla ilgili planının gerçekleşmesi için gereken mekanın sağlanmasını görüyoruz. Bütün bunlar lütuf antlaşmasının amaçlarına hizmet etmektedir. Bir yazar, ‘kilise bu temel üzerinde inşa edilecektir’ diye yazmaktadır.
Kurtaran Lütfun Devamı
Nuh zamanındaki antlaşmaya bakarken görmenizi istediğim şey şu: Nuh’un antlaşması kurtaran lütfun devamıdır. Yaratılış 3:15’te yılanın tohumuyla Havva’nın tohumu arasındaki ruhsal savaşı görmüştük. Şimdi Yaratılış 6’ya geldiğimizde, Şeytan’ın kazandığını görüyoruz:
“YAHVE adamın(insanın) kötülüğünün yeryüzünde çok olduğunu ve yüreğinin düşüncelerinin her niyetinin tüm gün boyunca sadece kötü olduğunu gördü. Ve YAHVE yeryüzünde adamı(insanı) yapmış olduğu için üzüntüyle ah etti (iç çekti) ve yüreğinde kederlendi.(Ve YAHVE yeryüzünde adamı (insanı) yapmış olduğu için hayıflandı (üzüntüyle) ve yüreğinde kederlendi.) Böylece YAHVE “Yaratmış olduğum adamı (insanı) toprağın yüzünden sileceğim; insanı ve hayvanları ve sürünen şeyleri ve göklerin kuşlarını, çünkü onları yapmış olduğum için üzgünüm” dedi… Tanrı’nın önündeki yeryüzü yozlaşmıştı ve yeryüzü şiddetle dolmuştu. Ve Tanrı yeryüzünü gördü ve işte, yozlaşmıştı, çünkü yeryüzündeki tüm insanlık yolunu yozlaştırmıştı. Ve Tanrı Nuh’a “Tüm insanlığın sonu önüme geldi, çünkü yeryüzü onların yüzünden şiddetle doldu. İşte, onları yeryüzüyle birlikte yok edeceğim.” (Yaratılış 6:5–7, 6:11–13).
Yedi sene kadar önce İPK olarak kiliseler arası bir futbol turnuvasına katılmıştık. Herkes çekişme içerisinde, kazanma hırsıyla oynadığı için kardeşlik sevgisini düşünen yoktu. Kiliseler arası futbol maçlarında bile tartışmalar, itişmeler, kavgalar, hakemi tartaklamalar oluyorsa vay halimize!!
Evet, insanların davranışları berbattır, ama bugün verilen tepkilerin Nuh zamanında verilen tepkilerden de bir farkı yoktur! Bugün insanlığın geldiği noktada verilen ırkçı tepkilere baktığımızda insanlığın Nuh’un zamanından bugüne pek bir ilerleme kaydetmediğini söyleyebiliriz.
Sonra şunu okuyoruz: Fakat Nuh YAHVE’nin gözlerinde lütuf buldu. (6:8), yani Nuh doğru bir adamdı, kendi kuşağında kusursuzdu. Nuh Tanrı’yla yürüdü. (6:9). Nuh umudunu Yaratılış 3:15’teki kurtuluş vaadine bağlamıştı ve kendisini tanıyan herkese aynı umudu anlatıyordu. Yaratılış 5:28-29’a bakarsanız Nuh’un babasının neden kendisine Nuh adını verdiğini de görürsünüz: “YAHVE’nin lanetlediği toprak nedeniyle, işimizden ve ellerimizin uğraşından bu bize rahatlama getirecek” diyerek adını Nuh koydu. Burada Rab’bin Yaratılış 3’teki sözlerini aktardığını görüyoruz. ‘işimizden ve ellerimizin uğraşından bu bize rahatlama’ yani ‘Şabat, istirahat, dinlenme getirecek’ diyor. Nuh’un adı rahatlama ya da dinlenme anlamına geliyor. Kutsal Yazılar’ın diğer kısımlarında da okuduğumuz gibi Nuh bir “doğruluk vaiziydi” (2 Petrus 2:5). Nuh’un umudu kendi yaşamında kendisini gösteriyordu. Ve sonrasında da bir gemi yapılmasının emredildiğini görüyoruz (6:14–17) ve bütün bunların tam ortasında şöyle bir şey okuyoruz: İşte Ben, evet Ben, göklerin altında yaşam nefesi olan tüm bedenlileri yok etmek için yeryüzünün üzerine tufan(sularını) getireceğim. Yeryüzündeki her şey telef olacak. Fakat Ben, seninle antlaşmamı kuracağım ve gemiye gelmelisin; sen, oğulların ve karın ve seninle birlikte oğullarının karıları. (Yar. 6:17–18)
Rab’bin Nuh’la yapmış olduğu antlaşmanın herkesin anlayacağı şekilde ortak bir lütuf antlaşması olmadığını anlamınızı istiyorum. Daha önce de bahsetmiş olduğum gibi ‘kurdu’ kelimesinin Eski Antlaşma’da var olan bir antlaşmanın devamı anlamına geldiğini belirtmek istiyorum. Ve bir antlaşma yapıldığında bu antlaşma ‘kesildi’ (berit) diliyle anlatılıyor. Yani Tanrı’nın Adem ve Havva’yla hayvan derisiyle kesmiş olduğu bu antlaşma Nuh ile devam ediyordu. Ve yeryüzü tufanla örtüldükten sonra şunu okuyoruz: Fakat Tanrı, Nuh ve gemide onunla beraber olan tüm vahşi hayvanları ve tüm ehil hayvanları hatırladı (Yar. 8:1).
“Ortak Lütfun” Kurulması
Nuh’un ve ailesinin Gemi’ye binişlerini, Rabbin yeryüzüne tufanı getirişini ve 7-8:19’daki suların çekilişini okuduktan sonra “ortak lütfun” kuruluşunu okuyoruz. Artık Nuh’un Gemisi dediğimiz zaman herkes bir şekilde bunun ne anlama geldiğini biliyor. Nuh’un gemisi artık bir şekilde insanların kültürüne girmiş durumda. Tufanla ilgili, insanlığın kurtuluşuyla ilgili filmler de çok. Filmlerde ya bir gemi yapıp, ya da bir uzay gemisi yapıp insanlığı kurtarıyorlar.
Çocuklar, sizce Rab hayvanları neden kurtardı? Çünkü Rab dünyayı ve yaşamı bitirmeyecekti. Rab dünyanın devamını istiyordu. Yaratılış 8:21-22’de, Rabbin dünyanın varlığını sürdürmek için hazırlık yaptığını görüyoruz.
Ve YAHVE sakinleştirici hoş kokuyu kokladığında YAHVE yüreğinde şöyle dedi: “Artık insanın yüzünden toprağı bir daha lanetlemeyeceğim, çünkü insanın yüreğinin niyeti gençliğinden beri kötüdür. Evet, yapmış olduğum gibi yaşayan yaratıkları bir daha imha etmeyeceğim. Yeryüzünün tüm günleri var oldukça, tohumlama ve hasat, soğuk ve sıcak, yaz ve kış ve gün ve gece bitmeyecek.”
Her gün haberleri okuyoruz. Ne görüyoruz? Pek iyi haber olmuyor genelde değil mi? Haberlere baktığımızda insanlığın bugün ne durumda olduğunu görüyoruz. Nuh’un zamanında olduğu gibi bugünlerde de yaşamayı hakedecek şekilde hareket etmiyoruz. Her yerde savaşlar, katliamlar, cinayetler, tecavüzler tüm hızıyla devam ediyor. Ama Tanrı’nın yeryüzünü ve insanlığı korumak üzere bir antlaşma yaptığını unutmayalım. Ayrıca 9. bölüme de bir bakalım. Tanrı Nuh’u ve Oğullarını bereketledikten sonra (9:1), Yaratılış 1 ve 2’de Adem’e ve Havva’ya vermiş olduğu aynı “kültürel görevi” onlara da veriyor: “Verimli olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun… verimli olup çoğalın… Size yeşil bitkiyi verdiğim gibi her şeyi veriyorum” (9:1, 3, 9:7).
Nuh ve ailesi insanlığın ikinci çekirdek ailesi olacaktı. Nuhgiller yeni bir şeyin tam merkezinde olacaklardı. Yaratılış 9:4-6 ayetlerinde gördüğümüz ölüm cezası bile yaşamın sürdürülmesine yönelikti. Rab insanın yaşamının alınmasını, yani cinayetleri cezalandıracağını söylüyor: “Fakat eti yaşamı içindeyken, kanıyla yemeyeceksiniz. Ve sizin yaşam kanlarınızın hesabını soracağım. Her vahşi hayvanın elinden ve insanın elinden onun hesabını soracağım. Her insanın kendi kardeşinin elinden insanın yaşamının hesabını soracağım. İnsanın kanını her kim akıtırsa, onun kanı insan tarafından akıtılacak, çünkü O, insanı Tanrı’nın görünümünde yaptı.” Eğer cinayet işleyenler cezalandırılmazlarsa ortada insanlık da kalmayacaktı.
Yaratılış 9:9-10’daki evrensel antlaşma diline dikkat edin: “Ben, işte Ben, sizinle ve sizden sonraki tohumunuzla ve sizinle olan her canlı yaratıkla, sizinle gemiden çıkan her kuşla, her ehil hayvanla ve yeryüzünün her vahşi hayvanıyla Antlaşmamı kuruyorum; bu yeryüzünün her vahşi hayvanı içindir.”
Bu antlaşmaya göre, “Bir daha asla tüm bedenliler tufan sularıyla kesilmeyecek ve bir daha asla yeryüzünü yok edecek bir tufan olmayacak.” (9:11).
Bu antlaşmanın işareti: “Benimle sizin ve sizinle olan her canlı yaratığın arasında, gelecek tüm nesiller için yapmak üzere olduğum antlaşmanın işareti…” (9:12) gökkuşağı olacaktı (9:13). Neden? Tanrı öfkeyle kullanılan savaş yayını göklere asmıştı ve artık yeryüzünü tufanla yargılamayacaktı. Antlaşma işareti olan gökkuşağı bizim hatırlamamız için değil, Tanrı içindir. İnsanın kullandığı dil Tanrı için kullanılıyor. Sanki Tanrı insanın hatırladığı gibi hatırlıyormuşçasına bir dil kullanılıyor: “Yeryüzünün üzerini bulutlandırdığımda (bulutla bulutlandırdığımda) ve yay bulutlarda göründüğünde, benimle sizin aranızda ve yaşayan tüm bedenli yaratıklar arasındaki antlaşmamı hatırlayacağım. Ve bir daha sular tüm bedenlileri yok etmek için tufan olmayacak.” (9:14–15).Rabbimiz, kendi halkı için özel bir lütuf ve çok özel bir sevgi besliyor! Ve hatta dünyada bulunan tüm insanlara ‘ortak bir lütuf’ gösteriyor.Gelin Rab’be ibadet edelim!
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.