Sorun ne?

Müjde çılgınca bir şey, doğamıza, anlayışımıza tamamen aykırı baş aşağı bir şey gibi. Tanrı kötüleri doğru ilan ediyor. Bir insanın itaat eylemi sayesinde tüm insanlar bu erdemi paylaşıyor. Günah arttıkça lütuf daha da çoğalıyor. Eğer Tanrı’nın İsa Mesih’teki iyiliği sizi durdurmuyor ve Tanrı’nın merhameti karşısında huşu içinde hayrete düşürmüyorsa, muhtemelen Tanrı’nın iyiliğini henüz tam olarak anlamamışsınız demektir. Daha da kötüsü, muhtemelen günahınızın derinliğini, yüreğinizin yozlaşmışlığını, en derin varlığınızın derinliklerinde eski adamınızın Tanrı’yı aramadığını, O’ndan nefret ettiğini; O’nu izlemediğini, isyan ettiğini ve kaçtığını henüz gerçekten düşünmemişsinizdir.

Bugün okuduğumuz ayetlerin açılışına dikkat edin. Pavlus’un Müjdesi dinleyicilerinin daha önce duyduklarından o kadar farklı, o kadar beklemedikleri bir şey ki, ona bunun lütfun artması için günah işlemeye devam etmeleri gerektiği anlamına gelip gelmediğini soruyorlar. Eğer söylediklerin doğruysa, Pavlus, günah karşısında Tanrı’nın lütfu artıyorsa, günahkârları doğru olarak kabul ediyorsa, o zaman neden doğru olalım? Tanrı’nın lütfunun içimizde gösterilebilmesi için mümkün olduğunca dinsiz olmaya çalışmamız gerekmez mi? O kadar da çılgınca değil, değil mi? Pavlus’un söylediklerinin belli bir mantığı var.

Pavlus’un yanıtını tartışmadan önce, kendinize şunu sorun: Günümüzde verilen Hristiyan vaazları bu soruyu ne sıklıkla soruyor? Vaizler, dinleyicilerinin iyi işlerin önemini sorgulamasına neden olacak şekilde Mesih’in lütfunun gücünü ne ölçüde güvenle vurguluyorlar? Açıkçası, amacımız vaazlarımız aracılığıyla imanlıları daha fazla günah işlemeye teşvik etmek olmamalıdır. Zaman zaman, birçok vaizin, bireyleri yargı korkusundan kurtararak, istemeden de olsa iyi işlerin ve itaatin önemiyle ilgili şüpheler aşıladıklarından korkarak, hatalı bir yaklaşıma sahip olup olmadıklarını düşünüyorum. Öte yandan Pavlus bu konuda kaygısız görünüyor. Pavlus, Mesih’i çok özgürce vaaz etmek ya da insanların mesajın gerçekliğini sorgulamasına neden olmak diye bir şey olduğuna inanmıyor. Pavlus neye güveniyor? Lütufla yönlendiren Müjde’nin kurtuluşa götüren Tanrı’nın gücünü temsil ettiğine inanıyor! Müjde Tanrı’nın gücüdür!

 

Vaftiz

Yani, kardeşler, doğruluğunuz size ait değildir. Sizler kendi yaptıklarınızdan dolayı değil, Mesih’in uzun zaman önce Çarmıh’ta yaptıklarından dolayı kutsalsınız. Bir itaat eylemi bir ömür boyu işlediğiniz günahları, hatta yarının günahlarını bile yok etmiştir. Peki, bizler neden artık daha fazla günah işlemeyelim?

Neden? Çünkü vaftiz edildiniz. Mesih İsa’ya vaftiz edildiğiniz gibi, onun ölümüne de vaftiz edildiniz. Bu sözcükler Grekçe’de bu şekilde geçiyor, iki ifade birbirini yansıtıyor, her iki uçtaki vaftiz sizi ortada Mesih’le ve onun ölümüyle sarıyor. Vaftizle gömüldünüz, Mesih’le birlikte mezara girdiniz. Ve İsa Mesih o mezardan çıktığında – bir daha dönmemek üzere – sizi de yanında götürdü. Ölüme gömüldünüz – orada, bir mezarda hareketsiz yatıyorsunuz; ölümden dirildiniz – yeni yaşamda yürüyorsunuz.

Arkadaşlar, bu ayetler vaftizle ilgili değil. Mesih’in ölümü ve dirilişi, onun ölümü ve dirilişinde Mesih’le nasıl birleştiğimiz ve bu nedenle günah karşısında nasıl öldüğümüzle ilgilidir. Bu metin vaftiz hakkında değil, ancak Pavlus’un inanlının Mesih’le birliğini açıklamak istediğinde işaret ettiği ilk şey vaftizdir. Pavlus’un sakramentten bahsetme şekli, anma töreniyle ilgili bir görüşe kesinlikle yer bırakmıyor. Vaftiz Hristiyan’ın varlığının bir gerçeğidir ve bu boş bir gerçek değildir. Vaftiz sadece bir şey ifade etmiyor, bir şeyi mühürlüyor. Vaftiz bize sadece Mesih’le birlikte suya gömülmenin ve onunla birlikte yeniden dirilmenin görsel bir resmini vermiyor. Bu bir işarettir ve bunu yapar.

Ancak Pavlus için burada öncelikli olan sembolizm değil; Pavlus böyle konuşmuyor. Asıl önemli olan vaftizin gerçekleştirdiği şeydir. Vaftiz sizi Mesih’e bağlamış, onunla birlik haline getirmiştir. Ve bu birlik sayesinde sizi onun ölümüne ve dirilişine bağlamıştır. Vaftiz, İsa Mesih’in tek doğruluk eylemini sizin eyleminiz yaptı, onun ölümünü sizin ölümünüz yaptı, onun yaşamını sizin yaşamınız yaptı. Dikkat edin, Pavlus “nasıl suda vaftiz edildiyseniz, Mesih’te de vaftiz edildiniz” demiyor. Bu sembolizmdir. Ama onun söylediği bu değil. “Mesih’e vaftiz edildiğiniz gibi, O’nun ölümüne de vaftiz edildiniz” diyor. Bu özdür. Mesih’le gerçek ve somut birleşme vaftiz suları aracılığıyla sizindir.

Romalılar kitabının ilerleyen bölümlerinde Pavlus bize imanın işitmekle geldiğini ve bu yüzden vaizlere ihtiyacımız olduğunu söyleyecek. Evet, Kutsal Ruh yüreklerinizde imanı yaratıyor, ama bunu yapmak için bazı araçları ve hammaddeleri kullanıyor. Kelamı, Kutsal Yazılar’daki sözleri ve özellikle de Kutsal Yazılar’daki Kelamın vaaz edilmesini kullanıyor. Pavlus burada Mesih’le birlikte gömülmenin, Mesih’le birleşmenin vaftizle gerçekleştiğini söylüyor. Kelam ve Sakrament. Bunlar Ruh’un yüreklerimizde iman yaratmak, bizi Mesih’le birleştirmek ve büyümemiz için bizi güçlendirmek üzere kullandığı iki araçtır. Kelam ve Sakrament. Zorlanıyor musunuz? Bocalıyor musunuz? Şüphe mi ediyorsunuz? İşte bakmanız gereken yer burası.

 

Onun Ölümü Bizim Yaşamımız Demektir

Vaftiz ve vaftizin bize mühürlediği Mesih’le birleşme bu soruya nasıl yanıt veriyor? Pavlus bu ayetlerde yedi farklı şekilde İsa Mesih’in ölümünün bizim yaşamımız anlamına geldiğini söylüyor. Pavlus’un cevabı: O’nun ölümü bizim yaşamımız demektir! Son birkaç haftadır Romalılar’ın bu bölümünde ölümün Pavlus’un sürekli tekrarladığı bir tema olduğunu gördük; İbrahim’in ölümü ve Tanrı’nın yoktan yaşam yaratarak yaptığı büyük yaratıcı eylemle lütfun nasıl resmedildiğini gördük. İsa günahlarımız için ölüme sunuldu ve aklanmamız için diriltildi ve Romalılar 5 bize Birinci Adem‘in ölüme neden olan günahının, İkinci Adem olan İsa Mesih’in itaatkâr ölümüyle, doğru ve yaşam veren ölümüyle nasıl yanıtlandığını gösterdi. Şimdi de Pavlus bu tek ölümün vaftiz ve birleşme yoluyla birçok kişi tarafından nasıl paylaşıldığını açıklıyor.

Mesih’in ölümü ve dirilişi, bizim ölümümüz ve dirilişimiz anlamına geliyor. Bu fikir Pavlus tarafından defalarca tekrarlanmış, açılmış ve anlaşılır hale getirilmiştir. Onunki gibi bir ölümde birleşen bizler, kesinlikle onunki gibi bir dirilişte de birleşeceğiz. Arkadaşlar, ölen bir kişi artık günahtan özgürdür. Mesih’le birlikte öldükten sonra, O’nunla birlikte yaşayacağız. Kardeşler, günaha ölen kişi, Tanrı için yaşar. Kendinizi günaha karşı ölü, Mesih’te Tanrı’ya karşı diri sayın.

Mesih’in ölümü bizim için yaşamın kilidini nasıl açıyor? Mesih’in ölümü, Yasa altında doğmuş olanın, günahsız doğmuş ve günahsız yaşamış olmasına rağmen yine de kendisini Yasa’nın günah üzerindeki lanetine teslim etmiş olanın ölümüydü. Kardeşler, İsa Mesih’in ölümü bir günahkârın ölümüydü – Mesih İsa bizim adımıza günah oldu, günahkâr oldu. Birleşmeden kazandığı şey buydu; günahlarımız ona aktı. Ama mucizevi bir şekilde ölümden dirilip yaşama geçti. Ve yaşıyor, bir daha asla ölmeyecek. O artık bizim kurtarıcımız, yeni başımızdır. Mesih’le birleştik ve Mesih’in günahtan ve ölümden bağışıklığı, bizim hapisten çıkış kartımızdır.

 

Öldürmek ve Yaşatmak

Mesih’in ölümüne ve yaşamına aynı anda katılmış olmamızın bir sonucu da içimizde belli bir ikilemin olmasıdır. Bu benim vardığım bir sonuç değil, Pavlus’un bu ayetlerde vardığı bir sonuçtur: “Günah bedeninin yok olması için eski benliğimiz O’nunla birlikte çarmıha gerildi” diyor. Eski benliğiniz Mesih’ten ayrı olarak kim olduğunuzdur, ilk Adem’le, günahkârla birleştiğinizde ve onun lanetini taşıdığınızda kim olduğunuzdur. Mesih’in ölümü günah içindir… Mesih’in yaşamı ise Tanrı içindir. Bu yüzden aynı zamanda hem günah için ölüyüz ve Tanrı için diriyiz… Tanrı için yaşıyoruz. Sevgili kardeşler, eski adamınız ölüdür ve ölmektedir; yeni adamınız diridir ve Tanrı için doğru yaşamaktadır.

Bu ikilemi Grekçe fiillerin zaman kiplerinde de görebilirsiniz. Geçmiş zaman: Onun ölümüne “vaftiz edildik”, onunla birlikte “gömüldük”, “ölümde onunla birleştik”. Gelecek zaman: “kesinlikle dirilişte birleşeceğiz”, “aynı zamanda onunla birlikte yaşayacağız”, günahın üzerimizde “egemenliği olmayacak”. Ölüm geçmişte kalmıştır ve yaşam başlamıştır. Ama yaşam henüz tamamen bizim değil. Eski adam savaşmaya devam ediyor. Günah zayıflayan gücünü göstermeye çalışıyor. Yine de bir tohum ekilmiştir, yeni bir asma büyümektedir ve kesinlikle içimizde filizlenip yeşerip meyve verecektir.

Bu nedenle inanç açıklamamız kutsallaştırılmadan iki taraflı bir gerçeklik olarak bahsediyor: Adem’deki eski adamın ölüme terk edilmesi ve Mesih’teki yeni adamın yaşama dirilmesi ya da ölüm ve canlanma olarak bahsediyor. Bu kutsallaştırılma görüşü Kutsal Kitap’ın öğretilerine uygundur ve aynı zamanda Hristiyan yaşamını çok doğru bir şekilde tanımlıyor. Pavlus’un Romalılar 7’de, Tanrı’nın yasasına sevinçle itaat ederken bile, iyi olanı yapmak istemediğini söylüyor ve kötülüğün hala içinde var olduğunu itiraf ediyor. Pavlus’un içinde yaşadığı bu ikilem, bu büyük iç mücadelenin ardındaki gerçek de bu kutsallaştırılma sürecidir. Mücadelemiz dışımızdaki ayartmalarla, dış etkilerle değil, kendimizle – eski benliğimizle – mücadeledir. İsa Mesih günahın içimizden geldiğini öğretmiştir. Arkadaşlar, eski adam, eski benliğimiz, o eski yılanın etkileri kolay kolay ölmez.

Umarım Pavlus’un burada anlattığı kutsallaştırılma öğretisinin birçok yerde anlatılan öğretiden ne kadar farklı olduğunu fark etmişsinizdir. Geçen hafta popüler Hristiyanlığın yaşam konusunda (yeni yaşam, bol yaşam) ne kadar takıntılı olduğundan ve ölümden nadiren bahsettiğini hatırlatmıştık. Bu görüşe göre, kutsallaştırılma tek taraflı hale geliyor, sürekli yeni yaşamı yaşamaya teşvik ediyor. Ancak bu görüşün hatası, ironik bir şekilde, günah içinde saplanıp kalmamıza neden oluyor, çünkü bize içimizde yaşayan eski adamı tanımlamak ya da yenmek için hiçbir yol göstermiyor. Bu görüşün sunduğu mutlu iyimserlik, içimizde ölen eski adamın dağınık gerçekliğiyle – acısıyla – başa çıkmak için bize söyleyebileceğimiz tek bir kelime bile bırakmıyor. Bu görüş, Hristiyanların ikiyüzlü olmalarına neden oluyor. Onlara göre Hristiyanlar her zaman canlı, mutlu ve zaferlidir, öyle değil mi? O zaman ne cüretle üzgün, yalnız, depresif olabiliyorsunuz?

Arkadaşlar, ölüm kötüdür ve yanlıştır ve eski adamımızın ölümü bile acılı bir süreçtir. Bir savaştır. Eski adamımıza karşı ilerlemelerimiz santimlerle ölçülür, metrelerle değil; kazandığımız bir alan, bir bakarsınız kaybediveririz. Gerçek savaş eski adamımıza karşı verdiğimiz savaştır ve bu gerçek bir savaştır! Kardeşler, bu savaş gerçek bir düşmanla yapılan bir mücadeledir. Luther, kendisiyle alay eden şeytana mürekkep hokkasını fırlatmasıyla ünlüdür – Almanya’ya gidip duvardaki lekeyi bugün bile görebilirsiniz. Bazıları, bize zarar vermek isteyen bir düşman olduğuna artık inanmadıkları için çok şey kaybediyorlar.

 

Bildirme Kipi – Emir Kipi

Bize verilen emirler var: Günahın hüküm sürmesine izin vermeyin; tutkularınıza itaat etmeyin; bedeninizin üyelerini günaha sunmayın; kendinizi doğruluk için Tanrı’ya sunun. Bunlar emir kipiyle söylenmiş buyruklardır. Bu yeni yasadır, ama yine de yasadır.

Ancak bu emrin nerede olduğuna dikkat edin. Bu emir hikayenin sonunda. Bu ayetler belki de Pavlus’un kutsallığı öğretme modelinin en iyi örneği; önce işaret sonra emir; önce tanımlayıcı sonra kuralcı (yasacı); önce kimlik sonra davranış. Bu ayetlerdeki emir kipine gelmeden çok önce – “günahın hüküm sürmesine izin vermeyin” – ilk olarak “bildirme” kipini, yani sahada olan gerçeklerin tanımını duyduk. “Mesih İsa’ya vaftiz olan hepimizin O’nun ölümüne vaftiz olduğumuzu bilmiyor musunuz?”

Hristiyanlar neden günah işlemeye devam etmezler? Artık istemedikleri için mi? Ayartılmadıkları için mi? Günah işlememek için çok çabaladıkları için mi? Hayır. Çünkü vaftiz olmuşlardır ve Mesih’te günaha ölmüşlerdir. Vaftizle ilgili şaşırtıcı olan da budur; Pavlus sadece ruhsal bir gerçekliği (Mesih’le birleşme) değil, fiziksel bir gerçekliği de (bir Hristiyan kilisesinde Üçlü-Birlik adıyla üzerinize su serpilmesi) tanımlıyor. Bundan daha açıklayıcı, daha tanımlayıcı bir şey olamaz. Sevgili kardeşler, bu bizim kimliğimizdir, kim olduğumuzla ilgilidir. Bizler vaftiz edilmiş imanlılarız, Mesih’in üyeleriyiz.

Peki İsa Mesih bizimle nerede buluşacak? Cennetin yükseklerinde değil, karanlık çukurun derinliklerinde bizimle olacak. Ateşten geçerken bizimle olacak. Karanlık ölüm vadisinden geçerken yalnız değilsiniz. Şüphesiz her birimiz zaman zaman kendimizi mezmur yazarı gibi, karanlık bir yerde, ağlarken, terk edilmiş hissetmişizdir. Ama bu sizi yanıltmasın. Mezmur 88’de en çok Mesih’ten söz ediliyor; Rabbimiz İsa Mesih sizin için hayatta kalabileceğinizden çok daha derinlere inmiştir. Sadece ve yalnızca İsa Mesih gerçek anlamda terk edilmiştir, sadece Mesih İsa, Baba Tanrı’nın yüzünü kendisinden çevirmesine maruz kalmıştır.

Arkadaşlar, Rab ölüler için mucizeler gerçekleştirecek mi? Ölen ruhlar mezardan kalkıp O’nu yüceltecek mi? Evet, Rab bunu yaptı ve yapacak. Rabbimiz İsa Mesih dirildi, mezardan çıktı ve biz de onunla birlikte dirildik. Üzerimizdeki mezar giysilerini hâlâ silkeliyor olabiliriz ama O’nun sadakatini gördük.

Evet kardeşler, Pavlus bizi bu yeni kimliğimizle harekete geçmeye çağırıyor. Buradaki emir, zorunluluk, Tanrı’da diri olan kimliğimizden kaynaklanıyor. Kendimize bakıp kuşku duyabiliriz… eski adam bugün iyi durumda olabilir, belki de yeni adam yarın ayağa kalkacaktır. Ama şundan emin olabiliriz: eğer vaftiz edildiysek, Mesih’teyiz demektir. Yani biliyoruz, düşünüyoruz, anlıyoruz, kendimizi günah karşısında ölü, İsa Mesih’te Tanrı’nın huzurunda diri sayıyoruz.

Çünkü artık günah üzerimizde egemenlik kuramayacaktır. Yasa altında değil, lütuf altındayız.

 

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.