Sahte Öğretişlerin Panzehiri | Koloseliler 2:6-23
Sahte Öğretişlerin Panzehiri
Tanrı’nın sevgili ev halkı, Hristiyanlar olarak bugün birçok ortak noktamız olsa da iman etmeden önce bu salonda bulunan herkesin, ister farklı bir ülkeden ister farklı bir dinden olsun, herkesin ortak bir noktası vardı. Bunun ne olduğunu tahmin edebilir misiniz? Kendi eylemlerimiz ve doğruluğumuzla kurtulacak olmamıza inanmamız. Eskiden ister bir yaratıcıya inanmış ister inanmamış olalım, bir şekilde kurtulacağımızı düşünüyorduk ya da sonumuzun iyi olacağını düşünüyorduk. Ya inandığımız tanrı için yeterince gayret ettiğimize inanmıştık, ya da bir şekilde öyle ya da böyle kurtulacağımıza kendimizi ikna etmiştik. Ama müjde gerçeğiyle karşılaştığımızda bu durumun hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını anladık. Kurtuluşumuz için hiçbir şey yapamayacağımızı gördük çünkü Yeşaya’da okuduğumuz üzere, bütün doğru işlerimiz bile kirli paçavra gibiydi.
Bugün Koloseliler vaaz serimizin dördüncü haftasındayız. Geçen hafta Pavlus’un Koloselilere Mesih’teki hizmetinin ve Koloselilere hizmetinin ne olduğunu açıklamasına bakmıştık. Ayrıca Pavlus Tanrı’nın geçmiş kuşaklardan gizlediği sırrı artık Mesih’te açığa çıkardığını okumuş ve gerçek kilisenin ne olduğunu öğrenmiştik. Bu hafta, üç haftadır ara sıra değindiğimiz ama tam olarak bahsetmediğimiz, bu mektubun yazılma amaçlarından biri olan konuya sonunda varmış olduk, Kolosedeki sapkın öğretişler. Pavlus 2:6-23 ayetlerini direkt olarak sapkın öğretişlerle ne olduğuna ve bunlarla nasıl mücadele edilmesi gerektiğine ayırır. Biz de bugün bu pasaja şu üç nokta ile bakacağız:
- Müjdenin sağlamlığı
- Sofistlerin aldatıcı sözleri
- Çilecilerin aldatıcı dindarlığı
Pavlus ikinci bölüm altıncı ayete varana kadar sürdürdüğü tavrı burada da sürdürdüğünü görüyoruz, müjde de temellenmedikçe ve yaşamadıkça sapkın öğretilerden tutun da günahkar doğamıza kadar hiçbir şeyle mücadele etmemiz mümkün değil. Eğer evinizi müjdenin sağlam temelleri üzerine inşa etmezseniz Pavlus’un birazdan aldatıcılıklarını ortaya çıkaracağı kişilerin sözleriyle sizler de aldanabilirsiniz. “Bu nedenle Rab Mesih İsa’yı nasıl kabul ettinizse, O’nda öylece yaşayın” diyerek Pavlus bizleri bu gerçeğe bir kez daha yönlendiriyor.
Yedinci ayette Kolose mektubunun ana temalarından biri, şükretmek yine karşımıza çıkıyor. İmanda büyümenin ve güçlenmenin en önemli araçlarından birinin şükretmek olduğunu görüyoruz. Hayatlarımızda şükretmenin yeri öyle bir yer olmalı ki, yaşamlarımızda dolup taşmalı, gereğinden fazla olmalı, hiçbir zaman yeterince şükrettim dememeliyiz. Hayatlarımıza dışarıdan bakan biri bunu görebilmeli. Pavlus bunu tavsiye etmekle kalmıyor, aynı zamanda bunun uygulayıcısı da oluyor. Bu yüzden 1:3’te cezaevinde olan Pavlus “her durumda şükrediyoruz” diyor. Şükreden bir yürek Rab’be ait bir yüreğin işaretidir ama şükretmeyen bir yürek de imansız bir yüreğin işaretidir. Neden her durumda ve her zaman şükretmemiz gerektiğini sürekli kendimize hatırlatmalıyız. İlk vaazımızda buna değinmiştik ve ne demiştik? Tanrı tarafından kurtarıldığımız, yeni yürekler verildiğimiz ve kurtuluşumuzun güvence altında olduğunu bildiğimiz için her zaman şükretmeliyiz. Ve aklımıza ve yüreğimize bu ayeti kazımalıyız: Romalılar 8:28: “Tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz.” İçinde bulunduğumuz her durumda bu yüzden Rab’be yücelik vermeyi ve O’na şükretmeyi öğrenmeliyiz. Hiçbir sebep bulamadığımız zamanlarda bile Tanrı’nın sevgisi ve sadakati için her zaman şükretmeliyiz. Çünkü şükretmek yedinci ayette de okuduğumuz üzere, bizleri ruhsal olarak güçlendiren bir alışkanlıktır. Her durumda şükretmeyi öğrenen kişileri ruhsal olarak yıldırmak ve korkutmak neredeyse imkansızdır. Bu yüzden Rab’de köklenmek için uğraş vermemiz gerekmektedir. Bir fidanın köklenip ekildiği toprakta tüm hava koşullarına dayanacak hale gelebilmesi için hem topraktan beslenmeli, hem sulanmalı, hem de uzunca bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Eğer sizlere de Mesih İsa’da köklenmek istiyorsanız ama dua etmiyorsanız, şükretmiyorsanız, Rabbin sözünü okumuyorsanız ve Rab korkusu olmadan yaşamaya devam ediyorsanız kendinizi kandırmaktan öteye gidemezseniz. İmanda köklenemediğiniz için en küçük bir fırtınada sürüklenip gidecek bir ottan farkınız olmaz. Bu yüzden size öğretildiği gibi O’nda köklenin, O’nda gelişin, O’nda güçlenin.
Köpeklerin olduğu alanlara nasıl “dikkat köpek var” diye tabela koyulursa, Pavlus da Sofistlerin aldatıcılığından bahsetmeye başlarken, ki vaazımızın ikinci noktası aynı zamanda, işte böyle dikkatli olmamızı ister, çünkü yalnızca canlarımız değil ama ruhlarımız da bu kişilerin öğretişleri sonucu zarar görebilir. Ancak sekizinci ayete daha yakından bakmamız gerekiyor çünkü çok kısa bir cümlede çok fazla şey söylenmektedir.
Pavlus bu mektubu ağırlıklı olarak Epafras’tan aldığı rapor üzerine yazdığını biliyoruz. Pavlus’un öğrendiği iki önemli şey vardı Kolose kilisesi hakkında. İlki, Kolosedeki kilisenin Mesih’i sevdiğini eylemiyle belli eden bir kilise olmasıydı. İkinci ise farklı sapkın öğretişlerle mücadele edip imanda sağlam durabilmişlerdi. Şuana kadar Pavlus, eline ulaşan raporun ilk kısmından bahsetmişti ve şimdi ilk defa, 2:8’den sonra, bu sapkın öğretişlerin ne olduğu konusunda bize daha fazla ipuçları vermeye başlar. Her ne kadar bu sapkın öğretişlerin ne olduğu konusunda iyi bir fikrimiz olsa da tam olarak budur diyemiyoruz. Ancak sekiz, dokuz ve onuncu ayetlerden çıkarabileceğimiz en yakın tahminlerden biri bu kişilerden bazılarının Sofistler olduğudur. Bu kişiler belirli ücretler karşılığında matematik, sanat ve felsefe gibi dersler veren gezgin öğretmenlerdi. Zaten Pavlus ikinci bölüm dördüncü ayette bu kişilerden bahsetmişti. Bu kişiler Hristolojik açıdan imanlıların kafalarını karıştırıyorlardı, özellikle de Mesih’in kurtuluşumuzdaki rolünün ne olduğu konusunda. Bu yüzden de Pavlus, gerek iki hafta önceki vaazımızda baktığımız 1:15-20’deki Hristolojik pasajla gerekse birazdan bakacağımız 2:11-15 pasajıyla Koloselilere Mesih’in kim olduğunu ve neden O’na ihtiyacımız olduğunu tekrar ve tekrar hatırlatır. Pavlus’un bu kişilerin öğretişlerine “dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefe” demesi biraz kafa karıştırıcı olabilir. Bu konuda teologlar arasında da oldukça farklı görüşler var bizlere yardımcı olması açısından yalnızca bir tanesini sizlerle paylaşacağım. Calvin’e göre “dünyanın temel ilkeleri” Eski Antlaşma’dan kalan dinsel törenlerdir, buna kanıt olarak da Pavlus’un bu ayetin ardından sünnet örneğinden bahsediyor olmasıdır. Felsefe ise Grekçe “phileo” ve “sophia” kelimelerinin birleşimiyle ortaya çıkan bir kelimedir ve literal çevirisi “bilgi sevgisi” anlamına gelir. Pavlus’un 1.Korintliler 1’de şöyle söyler: “Hani nerede bilge kişi? Din bilgini nerede? Nerede bu çağın hünerli tartışmacısı? Tanrı dünya bilgeliğinin saçma olduğunu göstermedi mi? … Mesih, çağrılmış olanlar için –ister Yahudi ister Grek olsun– Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın bilgeliğidir.” Pavlus, net bir şekilde yalnızca insan bilgeliğine ve muhakemesine dayanan tüm bilgeliklere tamamen karşıdır, çünkü bu tarz bir bilgelikte Mesih’e yer yoktur, çünkü bu bilgide Tanrı değil ama insan her şeyin ölçüsüdür. Pavlus ayrıca bu tarz sözler sizi tutsak etmesin derken, Grekçe’de kullandığı kelime “yasa dışı bir şekilde kaçırılmak” anlamana da gelmektedir.
Ayrıca 2:8’de cümlenin başında gelenek olarak çevrilen Grekçe kelime, Markos 7’de kullanılmış ama töre olarak çevrilmiştir. Bakın Markos 7:7-9’da Rabbimiz Ferisililere cevap verirken insanların geleneği hakkında ne söylüyor: “Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır. Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan töresine uyuyorsunuz. Kendi törenizi sürdürmek için Tanrı buyruğunu bir kenara itmeyi ne de güzel beceriyorsunuz!” Töre ya da gelenek, nasıl elde edilir? Geleneğin devam etmesi için ne yapılması lazım? Kuşaktan kuşağa aktarılması lazım, öyle değil mi? Genç kuşağın yaşlı kuşaktan geleneklerin ne olduğunu öğrenerek bunları devam ettirmesi lazım, adeta bir devir teslim gerçekleşmesi lazım ki bu gelenekler devam edebilmeli. İşte Pavlus 2:6’da Koloselilere, Türkçe’ye “kabul etmek” olarak çevrilen fiille aslında çok önemli bir şey söylüyor. Çünkü bu yüklem aynı zamanda gelenekle bir şeyi iletilmesi anlamına da gelmektedir. 6.ayeti Türkçe’ye: “Bu nedenle Rab Mesih’i nasıl teslim aldınızsa O’nda öylece yaşayın” olarak çevirirsek Pavlus’u daha iyi anlamış oluruz. Yani Pavlus, Koloselilere artık Mesih’in geleneklerine göre yaşamaları gerektiğini hatırlatır. Bakın bunu Filipililere de şu şekilde söyler: “Benden öğrendiğiniz, kabul ettiğiniz, işittiğiniz, bende gördüğünüz ne varsa, onu yapın. O zaman esenlik veren Tanrı sizinle olacaktır.” Duydukları müjde artık yaşamlarının devamını şekillendiren ve hayatlarının merkezinde olması gereken bir fikir olduğunu söylüyor Pavlus. Ne Kolose, ne Frigya, ne Yahudi, ne Grek ne de Roma gelenekleri değil ama Müjde artık kuşaktan kuşağa aktardıkları gelenek olmalıydı.
Bugün de iman edenler için artık tek bir gelenek vardır, o da müjdedir. Bu öyle bir gelenektir ki nasıl konuştuğumuzdan, nasıl giyindiğimize, paramızı nereye harcadığımızdan boş zamanlarımızda ne yaptığımıza kadar hayatımızın her alanına işleyen bir gelenektir. Bugün aramızda çok farklı kültür ve geleneklerden insanlar var, ama her ne kadar farklılıklarımız olsa da bizler artık tek bir geleneğin parçasıyız. Efesliler 4’te okuduğumuz üzere: “Çağrınızdan doğan tek bir umuda çağrıldığınız gibi, beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, vaftiz bir, her şeyden üstün, her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası birdir.” Ve müjde geleneğimiz hayattaki tüm geleneklerimizde, adet ve törelerimizden çok daha önemlidir. “Bu nedenle Rab Mesih’i nasıl teslim aldınızsa O’nda öylece yaşayın.” Artık insanların törelerine, geleneklerine göre değil ama Tanrımızın geleneklerine göre yaşayın.
9-10. ayetlere geldiğimizde Sofist olduklarını düşündüğümüz sapkın öğretmenlerin öğretişleri konusunda daha iyi bir fikre sahip oluyoruz. Yine açıkça görüyoruz bu kişilerin ana hedefi Mesih’in tanrısallığıydı. Pavlus buna cevaben Mesih’in tanrısallığının azla vazgeçemeyeceğimiz bir öğretiş olduğunu bizlere gösterir, çünkü Mesih’in tanrısallığını reddetmek demek Mesih’in sağladığı kurtuluşu reddetmektir. Oğul Tanrı beden almamışsa, Baba Tanrı yalan söylemiş ve Kutsal Ruh Tanrı hiçbir zaman imanlıların içinde yaşamamıştır. Ama buna karşın geçen bölümde Pavlus’un yazdıklarını hatırlayalım: “Görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O’dur. Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey –tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar– O’nda yaratıldı. Her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratıldı. Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.” 10.ayette Mesih’in tüm ruhsal diyarlardaki yönetimler ve hükümranlıkların başı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor Pavlus bize, Mesih yerine koyabileceğimiz başka hiçbir temsilci yoktur, Mesih’ten daha güçlü, daha yetkin ve daha mükemmel hiçbir aracı olamaz. Çünkü 1.Yuhanna 2:23’te de okuduğumuz gibi: “Oğul’u açıkça kabul edende Baba da vardır.” Mesih bize Baba’yı tanıtmış, Baba’yla bizi barıştırmış ve Ruh’unu yardımımıza göndermiştir.
Pavlus yanlış öğretişin ne olduğunu ve neyi amaçladığını açıkladıktan sonra 11-15 ayetlerde Koloselilerin bu öğretişi nasıl çürütmeleri gerektiğini açıklamaya devam eder. Sevgili kardeşler, Pavlus burada tüm sapkın öğretişleri biranda yok edecek sihirli bir formülden bahsetmiyor, fakat Kutsal Kitap’ın hayatımızdaki birçok sorun için verdiği cevabın aynısı tekrar veriyor: “Bu nedenle Rab Mesih İsa’yı nasıl kabul ettinizse, O’nda öylece yaşayın.” Evet, işte cevap bu kadar kısa ve basittir. Pavlus’un cevabı Kutsal Yazılara göre müjdedir ve Mesih’in Kutsal Yazılarda belirtildiği üzere beden alıp halkını kurtarmış olmasıdır. Dünyanın bilgi sevgisine bizlerin cevabı müjdedir, bizler “çarmıha gerilmiş Mesih’i duyuruyoruz” ve kurtuluşumuz için bundan fazlasını bilmeye niyetli değiliz.
Mesih İsa’da yürekleriniz sünnet edildi, vaftizde onunla birlikte gömüldünüz, ölümden dirildiniz, yaşama kavuştunuz, suçlarınızı O bağışladı, size karşı olan artık yasayı sildi, Mesih İsa çarmıha gerildi, yönetim ve hükümranlıkları sizin uğrunuza çarmıhta yendi. Tüm bu eylemleri gerçekleştiren kim? Tüm bunları yalnızca bir kişi mi başarmıştır yoksa biz de işin ucunu bir yerden tutabilmiş miyiz? Bu pasajda okuduğunuz bütün eylemleri yapan sadece ve yalnızca bir kişi var, ve bu kişi yaptığı hiçbir şey için yardıma ihtiyaç duymadı, bu kişi bizlerin tamamlaması için hiçbir işi eksik ya da yarım bırakmadı. Bu kişi Tanrı’nın bütün doluluğunu bedeninde taşıyan Mesih’ti. Bu beş ayete bakıp da hala nasıl olur da kurtuluşumuzda ufacık bir payımız olduğunu iddia edebiliriz? Eğer bunu hala iddia edenler varsa lütfen o kişilerle Pavlus’un Galatyalılara yazdığı bu ayeti paylaşın: “Bu kadar akılsız mısınız? Ruh’la başladıktan sonra şimdi insan çabasıyla mı bitirmeye çalışıyorsunuz?”
12 ayette Pavlus vaftizden bahsederken, şunu not etmemiz önemlidir. Vaftiz sakramenti yararını sudan ya da iman eden kişisinin simgesel olarak gömülmesinden değil ama yalnızca Mesih’in kurtarıcı eyleminden ve Tanrı’nın yenileyici gücünden alır. Ve Üçlü Birlik Tanrısının yüreklerimizde yarattığı iman sayesinde bu sakrament imanımızın simgesi ve mührü olur.
Sevgili kardeşler, kurtuluşları için kendi doğruluklarına ve bilgeliklerine güvenen kişilere karşı müjdeden başka verecek bir cevabımız olmamalı. 13 ayette okuduğumuz üzere, Pavlus bizleri tekrar ve tekrar müjdeye getiriyor. Farklı sapkın öğretilerden veya kilisedeki farklı sorunlardan bahsediyor olsak bile dönüp dolaşıp geldiğimiz ve gelmemiz gereken yer müjdedir. Pavlus, Efes’teki kiliseye de aynı konuda çok daha net bir şekilde yazar. “Bunun için, öteki uluslardan doğan sizler bir zamanlar ne olduğunuzu anımsayın: Bedende elle yapılmış sünnete sahip olup “sünnetli” diye anılanların “sünnetsiz” dedikleri sizler, o zaman Mesihsiz, İsrail’de vatandaşlıktan yoksun, vaade dayanan antlaşmalara yabancı, dünyada umutsuz ve tanrısızdınız. Ama bir zamanlar uzak olan sizler, şimdi Mesih İsa’da Mesih’in kanı sayesinde yakın kılındınız. Çünkü Mesih’in kendisi barışımızdır.”
15.ayette de daha önceden 2.Korintliler de karşımıza çıkan aynı benzetmeyi okumaktayız. Türkçe’ye “gözler önüne serdi” olarak çevrilen tümce aslında “zafer alayında yürümek” anlamına gelir. Bazılarınız hatırlayacağı üzere, Roma şehrinde gerçekleşen çok özel bir seremoni için kullanılan bir kelimeydi. Roma için muazzam şeyler yerine getirmiş bir kişiyi onurlandırmak için düzenlenen zafer alayı yürüyüşü. Mesih İsa mutlak bir zafer kazanmış, artık ne ölümün ve ne de günahın hiçbir gücü kalmıştır. Tanrımız bizlerin kurtuluşu için, bizim kazanamayacağımız zaferi, kendisi kazanmıştır ve bizi bu zafere ortak etmiştir. Ve üçüncü kez Mesih’in yönetimler ve hükümdarlıklar üzerinde mutlak bir hakimiyetinin olduğunu okumamızın yanı sıra şimdi Mesih İsa’nın kendisine karşı olan tüm güçleri alt ettiğini, silahsızlandırdığı yani artık zarar veremeyecek bir duruma getirdiğini ve muzaffer bir kral olarak da çarmıhta galibiyetini tüm gözlerin önünde sergiledi.
2:16-23.üncü ayetler arasında Pavlus’un bu defa başka bir sapkın öğretiye karşı Koloselileri uyardığını okuyoruz, Çilecilerin aldatıcı dindarlığı karşı, vaazımızın son noktası.
Çilecilerin esas problemi daha çok kutsal hayatlar yaşadıklarını öne sürmeleri ve kurtuluşun yalnızca Mesih’ten değil ama insani çabalardan ve dinsel törelerden de kaynaklandığını öğretmeleriydi. Yani Sofistlerle farklı bir yol izlemiş fakat aynı hataya düşmüşlerdir ve benzer bir sapkın öğretişi duyurmaktaydılar. Burada Pavlus’un Yeni Ay ve Şabat günlerini örnek vererek iletmek istediği mesaj, Yahudiliğin artık görevini yerine getirmiş ve ortadan kalmış olduğudur. Yeni Ay günü hakkında Çölde Sayım 10:10 şunu okuyoruz: “Sevinçli olduğunuz günler –kutladığınız bayramlar ve Yeni Ay Törenleri’nde– yakmalık sunular ve esenlik kurbanları üzerine borazan çalacaksınız. Böylelikle Tanrınız’ın önünde anımsanmış olacaksınız. Ben Tanrınız RAB’bim.” Yani her ayın başında Yahve’ye kurban sundukları bir bayramdı. Mesih kendisini kurban kuzusu ve günahlarımız için yakmalık sunu olarak sunduğu halde bu öğretmenler hala kurban sunulması gerektiğini öğretiyorlardı. Ayrıca Yahudiler Şabat gününü hem farklı bir günde kutlamaktaydı hem de törelerinden kaynaklanan bir sürü farklı kuralları vardı. Fakat, 1. Korintliler 13:10’da okuduğumuz üzere: “ Ne var ki, yetkin olan geldiğinde sınırlı olan ortadan kalkacaktır.” Eski Antlaşma tümüyle gelecek olan Mesh edilmiş kişi, yani Mesih beklentisi üzerine inşa edilmiştir ve O’na işaret etmektedir, ve Mesih İsa Matta 5:17’de de dediği üzere, Eski Antlaşma vaatlerini tamamlamaya gelmiştir. Bu yüzden 2:17’de Pavlus “Bunlar gelecek şeylerin gölgesidir, aslı ise Mesih’tedir” der. Yetkin olan Mesih beden alıp çarmıhta bize karşı olan yazılı yasayı ortadan kaldırmıştır, artık bizler kurtuluşumuz için Eski Antlaşmadaki törensel düzene tabî değiliz.
O dönemlerde yaşayan ve Yahudi mistisizm geleneğinden gelen kişilerin meleklerle konuştuklarını iddia ettiklerini okuyoruz. Ayrıca ikinci yüzyıldan itibaren oldukça yaygınlaşan çilecilik akımının da Kolose’de yer edindiğini zaten okuduk. Tabii bugün çilecilik dediğimizde aklımıza ilk gelen grup manastırlara kapanan kişilerdir. İşte Kolose’de dışarıdan oldukça dindar gibi görünen ama yürekleri Tanrı’dan uzak olan bu grup, aynı bugün manastırlarda yaşayan kişiler gibi, bunu yiyemezsin, bunu yapamazsın, şuraya gidemezsin, böyle konuşamazsın gibi türlü türlü kurallarla Kolosedeki imanlılara müjde yerine kendi yasalarını empoze etmeye çalışıyorlardı. Ancak Pavlus 2:22’de dediği üzere: “Bu kuralların hepsi, kullanıldıkça yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların buyruklarına, öğretilerine dayanır.” Bu kişiler bugün Matta 23’te İsa’nın azarladığı Ferisilileri bizlere çağrıştırmaktadır, öyle değil mi? Ferisililer de kendi dönemlerinin filozofları, din adamları ve uzmanları sayılıyordu ve Yahudi toplumu içinde çok saygın bir yere sahiptiler ancak birçoğunun yüreği Tanrı’dan uzaktı. İşte Pavlus bu kişiler için 23.ayette şöyle diyor: “Kuşkusuz bu kuralların uyduruk dindarlık, sözde alçakgönüllülük, bedene eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama benliğin tutkularını denetlemekte hiçbir yararları yoktur.” Burada şunu söylemek durumundayız, bizler Hristiyan olarak her şeyi yapma özgürlüğüne sahibiz demiyoruz. Yalnızca 5 ayet sonra, Koloseliler 3:5’te Pavlus şunu söylüyor: “Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini –fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü– öldürün.” Hristiyanlar olarak günah işlemekten uzak durmaya ve benliğimizin istekleriyle mücadele etmeye çağrıldık, ancak tüm bunları kurtuluşumuzu elde etmek için değil ama Rabbin isteğini yerine getirmek ve O’nun hoşnut etmek için yapıyoruz. 1. Korintliler’de okuduğumuz üzere: “Sonuç olarak, ne yer ne içerseniz, ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın.” İşte gerçek bir Mesih imanlısının Çileci bir kişiden farkı budur; kurtuluşumuzu elde etmek ya da kaybetmemek için değil ama Rabbin yüceliği için ve O’nu hoşnut ettiği için iyi işlerde bulunmak.
Hristiyanlık dışında her ne dinden, felsefeden ya da dünya görüşünden bahsediyor olursak olalım, hepsinin ölçüsü insandır, her ne kadar açıklamaya çalışırlarsa çalışsınlar en sonunda her şey bir bireyin yaptıklarına göre şekillenir. Ama Kutsal Kitap bizlere tüm dünyada doğamız ve gücümüz hakkında dürüst olan, gerçekleri söyleyen tek kaynaktır, çünkü yazarı olan Üçlü Birlik Tanrısı Kutsal Kutsal ve Kutsaldır. Her neyle mücadele ediyorsak edelim, sığınmamız gereken tek liman müjdedir, Rabbin sevgi dolu kollarıdır. Her durumda biz de Davut gibi yakarmalıyız: “Acı bana, ey Tanrı, acı, Çünkü sana sığınıyorum; Felaket geçinceye kadar, Kanatlarının gölgesine sığınacağım. Yüce Tanrı’ya, Benim için her şeyi yapan Tanrı’ya sesleniyorum.” Bizler de bugün Davud gibi Tanrı’ya seslenebiliriz çünkü Mesih İsa bizleri ölümü sayesinde Tanrı’yla barıştırdı ve böylece Mesih İsa bizlerin Tanrı merkezli ve Tanrı’yla dolup taşan hayatlar yaşamamızı mümkün kıldı. Bu yetmezmiş gibi 1:27’de okuduğumuz harika sırrı bizi açıkladı, Mesih içimizdedir. Bizi yalnızca Tanrı’yla barıştırıp görevini tamamlamadı, şuan hala bizimledir, hala bizler için aracılık yapmaktadır. Sevgili kardeşler, öyleyse bizler Rabbimizle ne kadar harika ve özel bir ilişkimiz olduğunu görüp bizleri karanlıktan ışığa geçiren Tanrımıza minnettarlığımızdan ötürü Mesih merkezli yaşamlar yaşamalıyız. Böyle hayatlara sahip olabilmek için Sofistler gibi bilgelik peşinde olmamıza ne de inancımızı duygularımıza ve hislerimize gerek vardır. Pavlus’un Kolose kilisesine yazdığı reçeteyi kendi hayatlarımızda uygulamalıyız: Müjdeden sapmayın ve şükredin. Müjdeye tutunun ve şükredin. Müjdede temellenin ve şükredin! Her zaman şükredin!
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla.