Tanrı Yolu Biliyor | Mezmur 23
Tanrı Yolu Biliyor
Mezmurlar kitabı çok değerli ve eşsiz bir kitaptır, sevgili kardeşler. 17 yüzyıl Puritanlarından birinin de dediği gibi: “Mezmurlar adeta kutsal bir adamın anatomisi gibidir. Eğer Kutsal Kitap bir bedene benzetilecekse, Mezmurlar bu bedendeki kalbin yerin alır, bu kitap birçok kutsal sevgi ve tutku kelimeleriyle doludur. Kutsal Kitap’ın diğer kısımlarında Tanrı bizlere konuşur. Mezmurlar da ise, kutsallar, yani Rabbin ev halkı, alçakgönüllü ve kırılmış yürekle konuşur Tanrı’ya seslerini yükseltir.” Mezmurlar kitabı bizlerin Tanrımızla olan ilişkimizde her zaman çok önemli bir rol oynamaktadır kardeşler. Bu kitapla Tanrı’ya hem sevincimi, hem üzüntümüz dile getirebilir, düşmüş bu dünyada sığınacak bir liman aramızda Mezmurlar kitabında huzurla Rabbimizin önünde durabilecek bir sığınak bulabiliriz. Eğer Mezmurlar gündelik okuma rutininiz içinde bulunmuyorsa, bugünden itibaren mutlaka her gün Rabbin isteğinin ne olduğu anlamak, sıkıntıda güç bulmak ve Rabbimiz İsa Mesih’te sahip olduğunuz kurtuluş sevincini hatırlamak için bu kitabı okuyun.
Kardeşler, iman hayatımızın en eşsiz anlarından bazıları Rabbin diğer insanların hayatlarında nasıl işlediğine şahit olmaktadır. Yeni iman eden birinin nasıl da Rabbimiz İsa Mesih’in benzerliğine dönüştürüldüğüne tanıklık etmek, ya da sıkıntılarda Rabde sarsılmayan insanlara şahitlik etmek iman hayatımdaki en özel anlardan bazılarıdır. Bu zamanlarda Rabbin sözlerinin gerçekten de yaşam verdiğini ve iki ağzı keskin bir kılıç gibi insanın yüreğinin en derinlerine kadar işlediğini görebiliyorsunuz. İşte sizlere bugün böyle bir ana tanıklığımın hikâyesini anlatarak başlamak istedim. Yedi sene önce gündelik koşuşturmaca içerisindeyken Burak abinin eşi Eleni’den gelen telefonu açtım ve öğrendim ki Burak abiye çok agresif bir kan kanseri teşhisi konmuş, ve doktorlar sadece bir haftalık ömrü kaldığını söylemişlerdi. 41 yaşında hiçbir sağlık sorunu olmayan Burak abi bu haberle yıkılmıştı. Burak abi Rabbi çok seven ve müjdeyi her yerde paylaşmaya gayret eden çok aktif bir kilise üyemizdi. Hastaneye gidip Burak abiyi bulduğumuzda kendisinin yaşananların şokundan dolayı korkudan ne yapacağını bilemez halde bulduk. Fikret abi onunla Mezmurlar kitabı açıp birlikte okumaya başladığında Burak abinin yavaşça sakinleşmesine tanıklık ettim, ve bu bir haftalık süre içinde onu elimizden geldiğince ziyaret edip Rabbin ona verdiği sarsılmaz vaatleri hatırlatarak teşvik ettik. Burak abi tam bir hafta sonra Rabbin yanına gitti, ve karısına söylediği son sözler şunlardı: “Benim için ağlama canım, umudunu da kaybetme çünkü ben eve dönüyorum. Seninle orda görüşeceğiz.”
Kardeşler, bir haftada korkudan sarsılmış Rabbe ait olan bu kutsalın ölüm korkusu karşısında bile tam bir güvenle Rabbe bakabilmesinin yegâne nedeni Kutsal Kitap’tan başka bir şey değildir. Böyle radikal bir değişim ancak yüreklerimizde çalışan Ruh sayesinde olabilir ve Kutsal Ruh’un yüreklerimize kendi sözlerini nakşetmesi sayesinde gerçekleşir. İşte biz de bugün 23. Mezmur’a umudumuzun ve gücümüzün nereden kaynakladığını hatırlamak için bakacağız. Bu Mezmur’a şu iki nokta aracılığıyla bakacağız:
- Tanrı’nın inayetli sağlayışı (1-4)
- Tanrı’nın sadık koruyuşu (5-6)
Evet, vaazımızın ilk noktamıza, Tanrı’nın inayetli sağlayışına bakalım. Öncelikle bu Mezmur’u Davut’un yazdığını bilsek de tam olarak ne zaman yazdığı konusunda bir fikrimiz yoktur. Ancak gençliğinde bir çoban olan Davut’un bu Mezmur’u İsrail’i bir çoban gibi gütmeye başlamasının ilk yıllarında yazdığı tahmininde bulunabiliriz. Her ne kadar hayatının tam olarak hangi anında Davut’un bu Mezmur’u yazdığını bilemesek de, bildiğimiz gördüğümüz şeylerden biri, Davut’un bu Mezmur’a çok cesur bir beyanla başlamış olmasıdır. Davut, Yahve çobanımdır, diyerek Mezmur’a başlar. Bizim için belki artık söylemesi sıradan gelmeye başlayan bu ifadeyi kendi bağlamı ve dönemi içerisinde değerlendirirsek neden bu ifadenin cesur bir ifade olduğunu daha iyi anlamış oluruz. Kardeşler, Yahve Tanrımızın kutsal antlaşma ismidir. Mısırdan Çıkış 3:13-14de şunu okuyoruz: “Musa şöyle karşılık verdi: “İsrailliler’e gidip, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi’ dersem, ‘Adı nedir?’ diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?” Tanrı, “Ben Ben’im” dedi, “İsrailliler’e de ki, ‘Beni size Ben Ben’im diyen gönderdi.’” İsrailliler Yahve ismini Tanrı’ya duydukları saygıdan ve korkudan dolayı toplantıları sırasında kullanmıyorlardı, çünkü Yahve ismi topluluk içinde yüksek sesle söylenilmeyecek kadar kutsal kabul ediliyordu. Ama Davut, Tanrı’yla olan ilişkisin tasvir etmek için Yahve benim çobanımdır diyerek Tanrı’yla kendisi arasında çok samimi bir ilişki tasvirinde bulunur.
İbranice’den Rab çobanımdır olarak çevrilen cümleyi, RAB bana çobanlık eder olarak da çevirebiliriz, böylece Tanrı’nın bir eylem içerisinde olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Davut bu Mezmur’a bu şekilde başlayarak bizlere şu mesajı vermektedir; bu Mezmur Tanrı hakkındadır, bu Mezmur Davut’un kendisi ya da ne hissettiğiyle alakalı değildir, bu Mezmur Tanrı’nın sadık sevisi ve tükenmez sadakatiyle doludur. Bu mezmurun merkezinde Tanrı vardır.
Davut imanının ve gücünün kim olduğunu ilan ettikten hemen sonra, eksiğim olmaz, der. Hâlbuki Davut Mezmur 144’te de yazdığı gibi, aslında kendisinin Tanrı’nın ilgisini ve sağlayışını hak etmediğini kabul etmektedir, ama yine de Tanrı’nın kendisinin ihtiyaçlarını karşıladığını yazmaktadır. Sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, Tanrı Davut’a çok daha fazlasını vaat eder: “Sen ölüp atalarına kavuşunca, senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp krallığını pekiştireceğim. Adıma bir tapınak kuracak olan odur. Ben de onun krallığının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim” (2. Sam. 7:12-13). Davut eksiğim olmaz derken, bunu gerçekten de tüm yüreğiyle yazmaktadır çünkü Tanrı Davut’a aklının ucundan bile geçmeyen bir vaatte bulunur, bu da İsrail halkından doğup yılanın başını ezecek olan kurtarıcının onun soyundan gelecek olmasıydı. Bugün bizler bu vaadin tanıklarıyız kardeşler, Tanrı Davut’a vermiş olduğu bu vaadi yerine getirmiştir, yalnızca Davut’un ihtiyaçlarını karşılamakla kalmamış, Mesih İsa’ya ait olan herkesin ihtiyaçlarını da karşılaşmıştır. En büyük ihtiyacımız olan günahlarımızdan kurtuluşu bizlere sağlayan Mesih İsa, bugün bizlere Ruh’u aracılığıyla şöyle seslenmektedir: “Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir.” Mat 6. Bizde bugün, binlerce yıl sonra Davut gibi imanla eksiğim olmaz diyebiliriz, çünkü Tanrımız bizlere doluluğundan lütfu üzerine lütuf vererek Mesih İsa’da her ihtiyacımız karşılamıştır.
İkinci ayette Davut’un Tanrı’da nasıl huzur bulduğunu okuyoruz. Ama burada dikkat etmemiz gereken şey Davut’un nerede huzur bulduğu. Yemyeşil çayırlar ve sakin suların kıyısı Davut için Rab’de sahip olduğu vaatlerdir. Davut, Tanrı’nın sözünde huzur bulmaktadır. Bu öyle bir huzur ki ilerleyen ayetlerde de okuduğumuz gibi düşmanlarının hemen yanı başında bile bu huzuru tam olarak hissetmektedir Davut. Tanrı’nın sonsuz sevgisinden ve kuşaklar boyunca süren sadakatinden dolayı Davut hayatı boyunca birçok zorluktan geçmiş olmasına rağmen Tanrı’nın sözlerinde huzur bulur. Kardeşler, Tanrı bizlere sözlerini yalnızca yolumuza ışık tutması için değil ama aynı zamanda vaatlerinde huzur bulalım diye vermiştir. Tanrı’nın vaatlerinden başka bir yerde huzur bulmamız mümkün değildir. Nerede huzuru bulabiliriz? Düşmüş olan bu dünyada mı? Ulusları yöneten liderlerde mi, politikacılarda mı? Yoksa kendimizde bulabilir miyiz Davut’un sahip olduğu bu huzuru? Bu dünyanın Tanrı’ya düşman ve doğamızın zayıf olduğunu bildiğimizden dolayı biz de Petrus gibi ikrar etmekteyiz: “Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir. İman ediyor ve biliyoruz ki, sen Tanrı’nın Kutsalı’sın.” Kardeşler, Davut ve Petrus Tanrı’nın vaatlerini biliyorlardı, yani yalnızca duygularla değil ama aynı zamanda akıllarıyla da bu vaatlerin gerçek olduğuna tanıklık ediyorlardı. Biz de aynı Davut ve Petrus gibi duygularımızın yanı sıra, Tanrı’nın vaatlerini bilerek ve algılayarak, yalnızca hislerle değil ama bu vaatlerin değişmez gerçekler olduğuna iman ederek yaşarsak her durumda kendimizi Davut gibi yemyeşil çayırlarda ve sakin sular kıyısında bulabiliriz. Hisleriniz ya da duygularınız yerine ama Rabbin değişmez vaatlerine odaklandığınız zamanlarda sizler de Davut gibi Rabbin gücünde esenlik bulacaksınız kardeşler.
Üçüncü ayette Davut, Tanrı ruhumu tazeler ya da canımı tazeler, der. Bu şekilde çevirmemiz daha doğru olacaktır. İbranice ruh kelimesi çoğu zaman kişinin tüm yaradılışı anlamında kullanılmaktadır Kutsal Kitap’ta, yani Davut burada duygularının, kişiliğinin, tutkularının, tüm her şeyin Tanrı tarafından düzeltildiğinden, eski haline yani olması gerek şekline dönüştürüldüğünden bahseder. 2. Korintliler’de de okuduğumuz gibi, Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. Davut burada işte bu derece derin bir yenilenmeden, tazelenmeden bahsetmektedir. Ve daha da önemlisi bu ayette Tanrı’nın bizlere nasıl bir yolda öncelik ettiğini görmemizdir. İbranice’den yol olarak çevrilen kelime aynı zamanda yük arabalarının kullandığı yol anlamına da gelmektedir. Yani sıkça kullanıldığı için artık yük arabalarının izlerinin açıkça belli olduğu bir yol, patika demektir aynı zamanda. Yani bul yolda yönünü şaşırmak neredeyse imkânsızdır. Tanrı bizlere işte böyle yürümesi kolay ve kaybolması neredeyse imkansız bir yolda öncülük etmektedir. Tanrı’nın kendisi bu yolu hazırlamış, bizler için düzleştirmiş ve üstüne de bizlere bu yolda öncülük etmektedir. Bu ayet adeta imanla kurtuluşumuzun özeti gibi, değil mi kardeşler? İmanımız yazarı ve tamamlayıcı olan Tanrı hayatımızın her anında bize yardım etmektedir. Ve bu ayette Tanrı’nın bunu neden yaptığını da okumaktayız. Davut, Tanrı’nın bunları adı uğruna yaptığını yazar, Tanrı’nın ana motivasyonun bu olduğunu okumaktayız. I Samuel 5 bölümde şöyle der: “Çünkü RAB halkını kendi büyük isminden ötürü bırakmayacaktır, çünkü RAB sizi kendi halkı kılmaya razı oldu.” Kardeşler, antlaşmasına sadık olan Tanrı, adı uğruna, ki Tanrı’nın adının Tanrı’nın namı, Tanrı’nın ünü olduğunu geçen ay konuşmuştuk, tüm halkını kurtaracaktır, aynen bugün Yuhanna 10.bölümde okuduğumuz gibi.
Kardeşler, Tanrımız koyunlarına iyi baksa da, her ihtiyaçlarını karşılıyor olsa da, yolculuk etmesi kolay bir yolda onlara öncülük ediyor olsa da bazen büyük çobanımız olan Tanrı sürüsünü zorlu yerlere götürür. Davut bunu şu şekilde ifade eder: “Karanlık ölüm vadisinden geçsem bile, Kötülükten korkmam. Çünkü sen benimlesin. Çomağın, değneğin güven verir bana.” Kardeşler, Davut kendi isteğiyle değil, ama Tanrı’nın yönlendirişiyle böyle bir vadiden geçmektedir. Unutmayın ki Davut, Tanrı’nın çobanı olduğu sürünün bir parçasıdır. İbranice’de koyu karanlık vadisi de diyebileceğimiz bu vadiden Davut geçiyor olmasına rağmen, Tanrı’nın vaatlerine olan güveninden dolayı sarsılmadan bu vadiden geçtiğini okuyoruz. Böyle bir vadiye giren bir kişinin koşmasını, paniklemesini bekleriz ama Davut yürüyerek sakince bu vadiden geçmektedir. Çünkü Davut, geçen haftaki vaazımızda Rut için söylediğimiz gibi, gözle görünenlere değil imana dayanarak yürümektedir. Çocuklar, evde anneniz babanızla birlikte evde otururken birden elektriklerin kesildiğini düşünün. Bu karanlık anda eğer annenizin veya babanızın elini tutuyorsanız, güvenle onların elinden tutarak evde karanlıkta bir şey görmeseniz bile onlarla birlikte evin içinde yürürsünüz, öyle değil mi? İşte Davut da tam olarak bunu yapmaktadır, babası olan Tanrı’nın elini böyle karanlık bir vadide tutarak hiç korkmadan yürümektedir.
Peki iyi bir çoban olan Tanrı, neden koyunlarını böyle tehlikeli ve karanlık bir vadiden geçirmektedir? Bu harika Çoban koyunları uğruna kendi canını bile vermişken niçin koyunlarını tehlikeye atmaktadır? Bunun için yalnızca tek bir olası cevabımız vardır; daha iyi bir yere ulaşmak için! Bir yorumcu şöyle der: “Bilmediğiniz bir vadide gölgelerin arasında yürüdüğünüzde, kanser olduğunuzda ve kemoterapi alıp almamaya karar vermeye çalıştığınız sıralarda, mali olarak sıkıntı olduğunuzda ve geçinmek için daha çok para kazanmak zorunda olduğunuzu fark ettiğinizde, şunu hatırlayın: Çobanınız bu zor zamanları kendisinin doğruluk yollarında yürümeniz için tayin etmiştir. Muhtemelen sizler için nedenleri hemen anlaşılır olmayacak sebeplerden ötürü sizi bu vadilerden geçirmektedir. Ama şundan emin olun, Tanrı sizleri çayırın yeşil olduğu yüce ülkeye götürmektedir. Her vadi daha iyi bir yola çıkan bir patikadır. Pavlus’un Romalılar 8:28’de dediği gibi, Tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz. Vadi sizin için iyi olmayabilir ama Çobanınız iyidir, çünkü o yolu biliyor.” Bu yüzden, sizler için canını vermiş ve böylece daha iyi bir yer hazırlamış olan Çoban’a güvenin, çünkü Çobanınız yolu biliyor.
Kardeşler, Davut Mezmur 23’ün ikinci bölümden Rabbin halkını nasıl sadık bir şekilde koruduğundan bahsetmektedir. Bu da bizi vaazımızın ikinci noktasına, Tanrı’nın sadık koruyuşuna getirmektedir. Ama öncelikle dikkatinizi Mezmur içinde değişen tasvire çekmek istiyorum. İlk dört ayette Davut Tanrı’yı bir çoban olarak resmederken şimdi Tanrı’yı ev sahibi olarak resmektedir. Yani RAB yalnızca Davut’un yüce çobanı değil ama aynı zamanda da onun ev sahibidir bu mezmurda. Tanrımızı sürüsünün çobanı olarak resmetmek oldukça kolay gelebilir birçoğumuz için çünkü Eski Antlaşma kadar Yeni Antlaşma’da da Tanrı için bu tasvirin çok sık bir şekilde yapıldığını okuyoruz. Ama Tanrı’yı bir ev sahibine benzetmek bizler için alışılmışın dışında bir benzetme olabilir. Kardeşler, sevgili çocuklar, ev sahibi misafirleri için neler yapar? Onlar için yemek hazırlar, sofrayı kurar, yemek boyunca hizmet eder, yemekten sonra da masayı temizler, öyle değil mi? Davut Tanrımız için benim ev sahibim demektedir. Tanrı Davut için bir masa kurmaktadır, O’nu korumakla kalmaz ama onu sadakatle koruyup ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Davut’un Tanrımız için bu söylediği söyler bizlere Mesih’in söylediği şu sözleri aklımıza getirmektedir: “Nitekim İnsanoğlu, hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.” (Matta 20:28). Rab kendi sürüsü için göklerin ve yeryüzünün kralı olduğu halde, bir sofra hazırlamış ve yalnızca onlara dünyasal ihtiyaçlarını vermemiş, ama ruhsal olarak da onları doyurmuştur. Eğer böyle bir Tanrı’ya iman ediyorsak bizlerin ne kadar da fazla alçakgönüllü olması gerekmektedir?
Özellikle eski zamanlarda evinize bir misafir geldiği zaman ona mutlaka kolonya ikram ederdiniz, öyle değil mi? Böylece gelen kişi hem ellerini temizlemiş olur hem de güzel bir kokuyla karşılanmış olurdu, bu gelenek adeta bir kişiyi eve kabul etme, eve hoş geldiniz deme anlamındaydı. Eski zamanlarda İsrail’de kolonya yerine evinize gelen misafirlerin başına yağ dökerdiniz, böylece o kişiyi evinize kabul ederdiniz. Hatta Mesih İsa’nın bunu yapmayanlara karşı sitem ettiğini de okuyoruz Yeni Antlaşmada. Davut işte bu tasviri kullanarak Tanrı’nın nasıl da kendisini kabul ettiğini bizlere gösterir kardeşler, ve bu sofrada oturuyor olmak bizler için çok çok büyük bir ayrıcalıktır. Hiçbir güç ama hiçbir güç sizi bu sofradan kaldıracak kadar güçlü değildir, Pavlus’un da Romalılar mektubunda deklare ettiği gibi “ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa’da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir.” (Romans 8:38).
Kardeşler, Rabbimizin kendi halkına olan sadakatinin bu dünyayla da sınırlı olmadığını okuyoruz. Ömrüm boyunca yalnız iyilik ve sevgi izleyecek beni, Hep RAB’bin evinde oturacağım, der Davut. İbranice’den izlemek diye çevrilen kelime aslında takip edip zarar vermek anlamına gelmektedir. Burada Davut bir ironi yapmaktadır. Yani, ben istemesem de hiç arzulamazsam da Tanrı’nın iyiliği ve sevgisi benim peşimi hiç bırakamayacak demektedir. Tanrı’nın sevgisi ve sadakati işte bu derece kesindir, kardeşler. Tanrımız şu sözlerini duyun: “Kadın emzikteki çocuğunu unutabilir mi?” diyor, “Rahminden çıkan çocuktan sevecenliği esirger mi? Kadın unutabilir, Ama ben seni asla unutmam. Bak, adını avuçlarıma kazıdım, Duvarlarını gözlüyorum sürekli.” (Yeşaya 49:15-16).
Rabbin sevgili ev halkı, Tanrımızın kendi halkı için gösterdiği sevgi ve sadakat karşısında bizlerin elimizden geldiği kadar Tanrı’ya karşı sadık olmamız gerekemez mi? Kutsal Kitap’da defalarca İsrail halkının, hatta Mesih İsa’nın bazı öğrencilerinin bile nankörlük yapıp nasıl Tanrı’dan uzaklaştığını okuyoruz. Kardeşler, peki siz Tanrı’ya sadık mısınız? Sizi karanlık ölüm vadilerinden geçiren, canınızı tazeleyen, fiziksel ve ruhsal olarak besleyen bu Tanrı’ya sadık mısınız, yoksa hala her türlü günahı işleyip Tanrı’yı sevdiğinizi mi iddia ediyorsunuz? Yoksa günaha karşı mücadele edip Tanrı’nın sizler için olan istediğini yerine getirmeye mi çalışıyorsunuz?
Kardeşler, bu mezmur sadece ve yalnızca tek bir şey hakkındadır. Bu mezmur müjdeyi bizlere vermektedir, bu mezmur İsa Mesih hakkındadır. İsa Mesih Yuhanna 10’da şunları söylemektedir: “Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir. Koyunların çobanı ve sahibi olmayan ücretli adam, kurdun geldiğini görünce koyunları bırakıp kaçar. Kurt da onları kapar ve dağıtır. Adam kaçar. Çünkü ücretlidir ve koyunlar için kaygı duymaz. Ben iyi çobanım. Benimkileri tanırım. Baba beni tanıdığı, ben de Baba’yı tanıdığım gibi, benimkiler de beni tanır. Ben koyunlarımın uğruna canımı veririm.”
Yüce Çobanımız olan Mesih İsa, bu dünyada sıkıntılarınız olacak, diyerek bizlere sahte umutlar vermek yerine gerçekçi bir şekilde konuşmaktadır kardeşler. Evet bu dünyada acı çekmeye devam edeceğiz, evet hasta olacağız, sevdiklerimizin ölümüne tanıklık edeceğiz, maddi sıkıntılardan geçeceğiz ve günahla her gün mücadeleye devam edeceğiz ama Mesih İsa ayetinde devamında şunu söylemektedir, ama cesur olun ben dünyayı yendim! Çünkü Mesih bizlere yalnızca bu dünya için değil, ama sonsuzluk boyunca yaşayacağımız bir konut hazırlamak üzere göklere alındı. Bizler yalnızca bu yaşam için beklentilerimizin yanı sıra, çok daha fazlasını arzulamaktayız. Bizler karalık ölüm vadisinden çıktıktan sonra varacağımız yemyeşil çimlerin olduğu, yaşam suyunun aktığı sakin suların kıyısında Rabbimizin liderliğinde sonsuza kadar yaşamayı arzuluyoruz, ve Kutsal Ruh sayesinde güvenle Davut gibi: “Ömrüm boyunca yalnız iyilik ve sevgi izleyecek beni, Hep RAB’bin evinde oturacağım” diyebiliyoruz. Çünkü imanla aracılığıyla biliyoruz ki, bizle ölsek de yaşayacağız, ve yüce çobanımız olan Rabbimiz sofrasında sonsuza kadar oturacağız.