Tanrı’nın İlahi Takdiri | Rut 1:1-22
Tanrı’nın İlahi Takdiri
Rabbin sevgili ev halkı, bugün gündelik hayatımızı şekillendiren en önemli öğretişlerden biri olan ama aynı zamanda günümüz Hristiyanları tarafından en çok yanlış anlaşılan öğretişlerden biri olan bir öğretişe bakıp Tanrı’nın bizler için isteğinin ne olduğunu ve bunu hayatlarımıza nasıl uygulamamız gerektiğini anlamaya çalışacağız. Bu öğretiş, ya da doktrin, Tanrı’nın ilahi takdiri öğretişidir. İbadetimiz başında okuduğumuz Heidelberg kateşizmi Rabbin Günü 10’u Kutsal Kitap metnimize bakarken de kullanacağız. O yüzden bugünkü liturjiyi yakınlarınızda tutmak isteyebilirsiniz.
İlahi takdir dediğimizde, özellikle bizim toplumumuzda, akla ne yazık ki olumlu pek de bir şey gelmemektedir. İnsanlar ilahi takdirden bahsedildiğini duyduklarında ya kaderden bahsedildiğini zannetmekte ya da bazı kişilerin hatalarına kılıf bulma çabası içinde olduklarını düşünmektedirler. Çoğu Hristiyan bile ne yazık ki bu iki kategori dışına çıkmamaktadır. Ancak Kutsal Kitap’ta karşımıza çıkan Tanrı’nın ilahi takdiri öğretişi bu iki anlamda da kullanılmamaktadır. Kısaca, Tanrı’nın ilahi takdiri dediğimizde, Üçlü Birlik Tanrısının her şey ve herkes üzerinde mutlak bir otoritesi olduğundan ve her şeyi O’nun sağlamasından bahsetmekteyiz. Ancak, vaazımızın ilerleyen kısımlarında da göreceğimiz gibi, bu Tanrı’nın günah işlediği ya da günahı yarattığı anlamına gelmemektedir. Kutsal Kitap’a göre bu öğretiş, aslında Heidelberg Rabbin Günü 10’da çok güzel bir şekilde özetlenmiş olsa da kısaca kelime anlamına bakalım. Örneğin Yaratılış 22:14, İbrahim’in şu sözlerini okuyoruz: “Oraya “Yahve yire” adını verdi. “RAB’bin dağında sağlanacaktır” sözü bu yüzden bugün de söyleniyor.” İbraniceden Türkçeye sağlar olarak çevrilen kelimenin literal çeviriş öngörmek, ileriyi görmek anlamına gelmektedir. Yani bu ayette İbrahim, Yahve sağlar derken, Yahve görecek, Yahve bizim zaten neye ihtiyacımız olduğunu biliyor, anlamında konuşmaktadır.
Her ne kadar kelimelerin anlamlarını bilmek faydalı olsa da, Tanrı’nın ilahi takdiri öğretişi günlük hayatlarımızın merkezinde olan öğretişlerden biri olduğu için, bu öğretiş hakkında daha fazlasını öğrenmeyi arzulamamız elbette normaldir. Bu yüzden de Tanrı’nın ilahi takdirinin bizim gibi sıradan, gündelik hayat koşuşturmacası içinde yaşayan insanların hayatlarında ne anlama geldiğini yine bizler gibi olan insanların hayatlarında arayacağız bugün. Bunun içinde Rut kitabının 1.bölümüne şu iki noktayla bakacağız, ki bu noktalar aynı zamanda Rabbin Günü 10 içindeki iki soru cevaptan kaynaklanmaktadır.
- Birincisi, Tanrı’nın ilahi takdirini anlamak
- İkinci, Tanrı’nın ilahi takdirini benimsemek
Rut kitabı sıradan insanların hikâyesinin anlatıldığı bit kitaptır. Bu kitap içinde ne büyük anlaşmazlıklar, ne önemli tarihi savaşlar ne de savaş kahramanlarının hikâyeleri vardır. Bu kitapta yalnızca normal bir yaşama sahip olmak isteyen Rut, Naomi ve Boaz’ın öyküleri yazılmıştır. Ve bu kitapta Tanrı, İsa Mesih’e kadar uzanacak olan kurtarış planını nasıl sıradan insanlar aracılığıyla gerçekleştirdiği ve ilerlettiği yazılmıştır. Sadık Tanrı, İbrahim ile yaptığı anlaşmayı unutmamış, O’na verdiği sözü yerine getirmeye kararlı bir şekilde, Mesih uğruna sıradan insanların hayatlarında nasıl çalıştığını okumaktayız bu kitapta. İşte tam bu yüzden Rut kitabı muazzam bir kitaptır, sevgili kardeşler. Bu kitapta Tanrı’nın bizler gibi sıradan insanları nasıl kendi yüceliği için kullandığını okumaktayız. Tanrı’nın ilahi takdiri bu kitabın adeta her bir ayetine işlenmiş durumdadır. Hem kitabın yazarı olsun, hem de kitapta adın geçen insanlar olsun, Tanrı’nın ilahi takdiri hakkında oldukça derin bir anlayışa sahiptirler.
Hakimler kitabı, Rut kitabından hemen önce gelmektedir. Hakimler kitabında, Rut kitabının aksine tamamen bir kaosun hüküm sürdüğü ve ardı arkasına savaşlar yaşandığını okumaktayız. Hakimler kitabını bitirip Rut kitabını okumaya başladığımızda başka bir döneme ait bir kitap okumaya başladığımızı düşünebiliriz ama Rut kitabının ilk ayeti bize kitabın yazıldığı dönem hakkında çok net bir bilgi vermektedir: “Hakimlerin egemenlik sürdüğü günlerde…” Yani, kısacası Rut kitabında okuduğumuz tüm olaylar Hakimler kitabının son ayetinde bizlere söylenen şartlar içerisinde yaşanmıştır. Hakimler kitabının son ayeti olan 21:25’te şunu okumaktayız: “O dönemde İsrail’de kral yoktu. Herkes kendince doğru olanı yapıyordu.”
Rut kitabının kontekstine de baktığımıza göre vaazımızın ilk noktasına bakabiliriz. Tanrı’nın ilahini takdirini anlamak.
Rut kitabının ilk 5 ayetine baktığımızda kendimizi trajik bir göç hikayesiyle karşı karşıya buluyoruz. Öncelikle vaat edilen topraklarda bir kıtlık olduğunu öğreniyoruz. Ve az önce Hakimler 21:25’te de okuduğumuz gibi, bu dönemde herkes kendine doğru olanı yaptığı için, ailenin başı olan Elimelek de farklı davranmamış, Kutsal Yasa’ya karşı olmasına rağmen kıtlık süresince ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Moav topraklarına göç etmiştir. Ancak karşıma bir ironi çıkmakta, çünkü Elimelek Beytlehem kasabasından, Beytlehem ekmek evi ya da tahıl ambarı anlamına gelmekte ancak bu ekmek evinde, bu ambarda herkese yetecek kadar ekmeğin kalmadığı görüyoruz. Herkesin yeterince yemek bulması gereken bu yerde kıtlık yüzünden artık bir şey kalmadığını okuyoruz. Bu yüzden Elimelek ailesini alıp Moav kentine göç etmeye karar verir. İbranice’den Türkçe’ye geçici bir süre olarak gitti diye çevrilen fiil aynı zamanda kalıcı olarak gitme anlamına da gelir, bu yüzden geçici olarak mı yoksa kalıcı olarak mı Moav ülkesine gittiğini aslında bu fiilden çıkaramayız. Ama asıl enteresan olan şey, Moav ülkesinde kıtlığın olmamasıdır. Moav toprakları, Beytlehem’in doğusunda, Şeria ırmağının hemen diğer tarafında yer alan bir bölgedir. Elimelek ve ailesi en fazla 10 gün doğuya doğru yürükten sonra vardıkları yerde kıtlığın olmadığını görüyoruz. Bu demek oluyor ki kıtlık sadece Beytlehem kasabası etrafında, Şeria ırmağının batısındaki topraklarda sınırlı bir kıtlık. Elbette bu rasgele olmuş bir olay değildi, bugün Rabbin Günü 10’da da okuduğumuz gibi, başımıza gelen hiçbir şey şans eseri olmamaktadır, fakat Tanrı’nın elinden gelmektedir. Bu olaya özellikle Yasa’nın Tekrarı 28:23-24 ayetlerinin ışığı altında bakarsak, burada yaşananların az çok nedenini anlayabiliriz. Yasa’nın Tekrarı 28:23-24 kıtlık antlaşma lanetlerinden biri olarak geçmektedir, yani kısacası bu kıtlık kendi isyanları yüzünden İsrail halkının başına gelmiştir diyebiliriz. Yüreklerini alçaltıp günahlarından dönmek yerine, İsrail halkı bütün diğer çözüm olasılıklarını değerlendirdiğini görüyoruz, buna Elimelek gibi başka topraklara göç edenler de dâhildir.
Elimelek muhtemelen en kötü durumları geride bıraktığını düşünüyordu, ancak trajik göç hikayesi burada bitmiyor ne yazık ki. Elimelek Moav’da öldükten sonra ailenin başı Naomi olur. Yasa’nın Tekrarı 7’de Moavlıların Rabbin topluluğuna girmesi yasak olduğu halde, Naomi çocuklarına Moavlı gelinler alır ve Moav’da 10 sene yaşarlar. Mahlon ve Kilyon’un ne kadar evli kaldıklarını bu süreçte bilmiyoruz ama bu 10 yılın sonunda onlar da ölüp Naomi’yi yalnız bırakırlar. O dönemde erkek bir çocuğunuz yoksa ve dulsanız, toplumdaki en düşük statüye sahipsiniz olurdunuz. Kısacası, Naomi’nin evsiz bir insandan farkı kalmamıştı.
Kardeşler, bundan 10 yıl sonrasını bir düşünün. Aklınızdan neler geçiyor? Ne tarz planlar yapıyorsunuz? Ne başarmayı umuyorsunuz? Hepimizin elbette planları ve umutları vardır geleceğe yönelik. Ama 10 yıl sonra nerede ve nasıl olacağımızı bilmemiz mümkün değil. Bazen hayatımızın kontrolünün kendi elimizde olduğuna kendimizi ikna edebiliriz. İstediğimiz her şeyi yapabileceğimizi düşünürüz. Ve bazen Mesih İsa’nın Luka 12’de bizlere söylediği şu benzetmedeki uyarılarını unutuyoruz: “Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi. Adam kendi kendine, ‘Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok’ diye düşündü. Sonra, ‘Şöyle yapacağım’ dedi. ‘Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım. Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim. “Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız!’ dedi. ‘Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?” Kardeşler, Tanrı’nın bu uyarılarını unutmadan, ona bakarak geleceğe bakmayı öğrenelim.
Naomi, Rabbin kendi halkına yardım ettiğini duyunca, en baştan beri hiç terk etmemesi gereken memleketine dönmeye karar verir. Altıncı ayetten yirmi ikinci ayete kadar “dönmek” fiili 12 defa kullanılır. Bu fiil aynı zamanda İbranice tövbe etmek fiilinin de kökünü oluşturan bir fiildir. Yani aynı zamanda bina etmek ya da iyileştirmek anlamına da gelebilir. Elbette 12 kez kullanılan bu dönmek fiili yazar tarafından rast gele seçilmiş değildir. Bu bize Naomi’nin yalnızca fiziksel olarak dönmeyi arzulamasından daha fazla şey istediğini göstermektedir, Naomi Tanrı’ya dönmek istemektedir, Naomi af bulma peşindedir. Naomi’nin henüz bilmediği şey ise tek başına bu yolculuğu yapmayacak olmasıdır. Evini, ailesini, her şeyini kaybedip bir evsize dönüşmesine rağmen en karanlık anında bile, Naomi Tanrı’nın her durumda hakim olduğunu anlamakta, hiçbir şeyin şans eseri olmadığını bilmektedir. Tüm bu acıya rağmen Naomi gelinleriyle lütufkâr bir şekilde konuşur ve bizlere kendi zor zamanlarımıza nasıl davranmamız konusunda adete bir örnek olur.
Naomi gelinlerini evlerine dönmeye ikna etmeye çalışırken, karşısında son derece kararlı bir Rut bulur. Orpa’nın eve dönme kararı almış olmasına rağmen Rut’un geri adım atmadığını okuyoruz. Naomi Rut’a dört köz dönmesi gerektiğini söyledikten sonra Rut sonunda konuşmaya başlar, ve bunun sonucunda tüm Kutsal Yazılardaki en mükemmel İbrani şiirlerinden ve en güçlü bağlılık ifadelerinden biri ortaya çıkar. Eski Kutsal Kitap çeviriş bu bölümün hakkını daha güzel verdiğinden sizlere oradan 16 ve 17.ayetleri okuyacağım. “Seni bırakıp da ardından döneyim diye beni zorlama; çünkü sen nereye gidersen oraya gideceğim; ve nerede kalırsan orada kalacağım; senin kavmın benim kavmım, ve senin Tanrın benim Tanrım olacak; nerede ölürsen orada öleceğim, ve orada gömüleceğim; eğer ölümden başka bir şey beni senden ayırsa, RAB bana böylesini ve ziyadesini etsin.” 18. ayette ise Rut’un ne kadar kararlı olduğunu okuyoruz, Türkçeye kesin kararlılık olarak çevrilen kelime aynı zamanda sağlam kaya anlamanı da gelmektedir. Yani Rut, Naomi’nin önünde hiçbir şekilde sarılmayacak sağlam bir kaya gibi durmaktadır yukarıda okuduğumuz bağlılık sözlerini söylerken. Aklında hiçbir kuşkunun geçmediğini görüyoruz verdiği karar hakkında. Peki nasıl olurda Moavlı bir gelin bu sözleri dile getirir, Rabbimize bu kadar bağlı olabilir? Bunun nedeni sizce ne olabilir? Bunun tek bir cevabı var, o da imandır. Yalnızca gerçek iman sizi hayatınız en kara gününde sağlam bir kaya gibi sarsılmaz yapabilir. Rut bu sözleri yalnızca Naomi’yi sevdiği için değil, ama asıl olarak Naomi’nin Tanrısı Yahve’yi sevdiğinden dile getirir. Çünkü Rut Yahve’nin tüm yeryüzü ve gökyüzünün Rabbi olduğuna iman ettiğini anlıyoruz, ve tüm her şeyin hakimi olduğunu anladığından kendisini Tanrı’nın ilahi takdirine teslim ettiğini okuyoruz. Kocasını, kayınpederini kaybettiği halde, tüm akrabalarını ve yurdunu terk etmek zorunda olduğu halde Tanrı’nın hayatında yaptığı tüm her şeyi kabul eder ve Onun egemenliğine boyun eğer. Yaşadığı bunca acıya rağmen imanla yürümeye devam eder, bundan dolayı İbraniler 11:9-10’da İbrahim için söylenen bu sözler Rut için de geçerliydi: “İman sayesinde bir yabancı olarak vaat edilen ülkeye yerleşti. Aynı vaadin ortak mirasçıları olan İshak ve Yakup’la birlikte çadırlarda yaşadı. Çünkü mimarı ve kurucusu Tanrı olan temelli kenti bekliyordu.” Rut da mimarı ve kurucusu Tanrı olan temelli kenti bekliyordu.
Kardeşler, Rut: “Yahve benim Tanrımdır ve bunu hiçbir şey değiştiremez” demektedir. Tanrı’nın hayatında gerçekleştirdiği tüm her şeye cevabı budur. Tanrı’nın egemenliğine verdiği cevap budur. Rut’un belki bir Kutsal Kitap’ı yoktu ama Kutsal Ruh yüreğine Romalılar 8:28’i kazımıştı: “Tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz.” Bugün sizler de aynı Rut gibi sadece ve yalnızca Mesih’te sahip olduğunuz iman aracılığıyla kurtuldunuz, öyleyse Tanrı sizleri kendi iyi amacı uğruna, Mesih’e daha çok benzemeniz için disipline etmeye başlarsa Tanrı’ya nasıl bir cevap verirsiniz? Tüm sıkıntılarınız arasında hala, Yahve benim Tanrım ve yalnızca ölüm bizi ayırır, diyebilir misiniz? Yoksa Naomi gibi Tanrı’ya karşı yüreğinizi mi sertleştirirsiniz? Kardeşler, Tanrımız Mesih İsa sizleri çarmıhtaki utanç dolu ölüme adım adım gittiğini bildiği halde terk etmedi, ama canını birçokları için fidye olarak verdi. Peki sizlerin sıkıntı zamanlarınızda Tanrı’ya vereceğiniz cevap ne olacaktır?
Naomi ve Rut’un 19.ayette Beytlehem’e vardıklarını okuyoruz, ama bu yalnızca kederli bir dönüşten daha fazlası değildir. Her ne kadar Beytlehem İsrail tarihinde her zaman önemli bir kasaba olmuş olsa da nüfusu çoğu zaman sadece yüzlerle ifade ediliyordu. Küçük bir kasaba olduğu için herkes herkesi tanırdı, bu yüzden de kasaba halkı Naomi’yi tanımakta zorluk çekmez. Naomi’nin Beytlehem’e dönüşünde dikkat etmemiz gereken üç unsur var. Birincisi, Naomi’ye göre aile her şey demek, ve ailesinin olmaması hiçbir şeye sahip olmadığı anlamana gelmekte. İkincisi, Naomi 20 ve 21.ayettlerde Tanrı’dan Shaddai olarak bahseder, Türkçe’ye her şeye gücü yeten Tanrı olarak çevrilmiş ama ne yazık ki doğru bir çeviri değildir bu. Naomi burada aslında ironi yapmaktadır çünkü Shaddai ismi özellikle Tanrı’nın sözlerini yerine getirmesine ve halkını bereketlemesine yapılan bir göndermedir. Kısacası sözlerini tutan ve bereketleri sağlayan Tanrı anlamında kullanılır. Ancak Naomi Tanrı’nın bu unvanını tam tersi anlamda kullanmaktadır, çünkü Tanrı’nın elindeki her şeyi aldığına inanmaktadır. Ve üçüncüsü, Naomi hiçbir şeyin şans eseri olmadığının farkındadır. Naomi egemen Tanrı’nın hayatında meydana gelen olaylarda da egemen olduğunu bilmektedir, ama bu bilgi iman yerine yüreğinde acılık doğurmaktadır. Tanrı’nın bize karşı olduğunu düşündüğümüz zamanlarda, genellikle umutsuzluğumuzu abartırız. Evet, Naomi gerçekten de büyük acılar yaşamıştır ama yalnızca Tanrı’yı suçlayarak kendi yaptığı bir çok hatayı görememektedir. Açıkça Tanrı’nın yasasına karşı gelerek Moav’a taşınmış, çocuklarına Moavlı gelinler almış ve Kutsal Yasa’ya göre yaşamamıştır. Yalnızca Tanrı’yı suçlamaktadır. Tanrı’nın ona verdiği harika armağanı, Rut’u bile fark edememektedir.
Bu bizi vaazımızın ikinci noktasına getirmektedir, Tanrı’nın ilahi takdirini benimsemek. Ama öncelikle sizlere çok önemli bir gerçeği hatırlamalıyım kardeşler, bu da Tanrı’nın günahın yazarı olmayışıdır. Kutsal Kitap bu konuda çok net. Yakup 1’de şunu okuyoruz: Ayartılan kişi, “Tanrı beni ayartıyor” demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılamadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz. Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır.” W.İnanç Açıklaması üçüncü bölümde de dediği gibi, Tanrı günahın yazarı değildir. Tanrı elbette ki günah ve günahkar üzerinde hakimdir ancak ne günahın yazarıdır, ne de günahla kimseyi aldatır.
Kardeşler, Kutsal Kitap’ın başından sonuna kadar Tanrı’nın zorlukları imanlıların hayatlarında onların iyiliği için nasıl kullandığını okumaktayız. Yakup 1:3’te de okuduğumuz gibi “imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır.” Pavlus da şöyle der: “Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır.” Yani sıkıntılarda Rabbe güvenmenin daha güçlü bir karaktere sahip olmamıza yardım ettiğini görüyoruz. Bu hayatta yaşadığımız sıkıntıların aslında Tanrı tarafından nasıl da bizim menfaatimize dönüştürüldüğünü öğreniyoruz. Yani kısacası hayatımızdaki sıkıntılarda Tanrı egemendir ve O’nun iyi amacı doğrultusunda yaşadığımız sıkıntılardan geçmekteyiz.
İmanda sabırlı olmanın daha güçlü bir karaktere sahip olmamıza yardım ettiğini ve Ruh’un meyvelerini hayatlarımızda nasıl gözlemlenebilir olduğunu Rut 1.bölüme bakarak şahit olabiliyoruz. Naomi ve Rut, her ikisi de hiçbir şeyin şanla meydana gelmediğini bilmekte, ama Naomi sadece görünen şeylere odaklandığı için zorluklar karşısında tamamen çaresiz durumda bulur kendini. Diğer taraftan, Rut, hayatında her durumda Tanrı’nın egemen olduğunu bildiğinden en zor zamanlarda bile Rabbe olan imanı sarsılmaz ve zorluklarla mücadele edecek güce sahip olur. Rut imanla, aynen 2.Korintlilerde okuduğumuz gibi davranır: “Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır.”
Kardeşler, peki sizler zor zamanlarda nasıl davranıyorsunuz? Yüreğinizi Naomi gibi Tanrı’ya karşı acıyla doldurup sadece görünen şeylere mi bakıyorsunuz? Yoksa Rut gibi zorluklardan geçerken bile Tanrımıza övgüler sunabiliyor musunuz? Matta’da bugün okuduğumuz pasajdaki ayetleri hatırlatın kendinize, Tanrı ihtiyaçlarınızla ilgilenecektir, en önemli ihtiyacınız olan Ruhsal ihtiyacınızı bile karşılayacak güçtedir.
Naomi ve Rut bizlere Tanrı’nın ilahi takdirini benimsememize yardımcı olabilmemiz için başka bir konuda da örnek teşkil etmektedirler. Bu, Heidelberg Kateşizmi Rabbin Günü 10’da bugün okuduğumuz gibi, bollukta şükredebilmektir. Ancak Tanrı’nın bizlerden her durumda şükretmemizi istediğini biliyoruz. Her şeyi kaynağının Tanrı olduğunu ve her şeyin sahibinin O olduğunu unutmamalıyız kardeşler. Bunu gerçekten de anlayıp benimsediğimiz gün, biz de imanla Eyüp gibi: “Bu dünyaya çıplak geldim, çıplak gideceğim. RAB verdi, RAB aldı, RAB’bin adına övgüler olsun!” diyebileceğiz. Naomi Tanrı’nın her şey üzerinde yetkisi olduğunu bilmesine rağmen yüreğinde bu öğretişi kabul edemediği için RAB’be karşı isyan etmektedir. Diğer taraftan Naomi gibi, Tanrı’nın gücünün farkında olan Rut, bunu yalnızca anlamakla kalmamış ama bu bilgiye can simidine tutunurcasına tutunup RABbin önünde kendini alçaltarak, O’na güvenmiştir. Kardeşler, bu bedenler bile bize ait değilken, ve RAB tarafından Mesih’in kanı aracılığıyla artık Tanrı’ya ait olduğumuz bilerek, her durumda şükretmeyi öğrenmeliyiz. Tanrı’nın sizlere verdiği her şey için şükretmelisiniz. Tanrı’nın sizlere vermediği her şey için şükretmelisiniz. Elbette bu söylemesi kolay ama yapması zor bir alışkanlıktır, ancak kardeşler, bu konuda kendimizi eğitmeye başlamamız gerekmektedir.
Kardeşler, Naomi ve Rut bizlere Tanrı’nın ilahi takdirini benimsememiz için başka bir şekilde de yardımcı olmaktadırlar. Heidelberg Kateşizminde de geçen şekliyle, Rabbimizin sevgisinden emin olmak, hiçbir şeyin bizi O’nun sevgisinden ayıramayacağını bilmek. Ne zaman Rabbin sevgisinden emin olmaya başlarsanız, Rut gibi konuş maya ve yaşamaya başlarsınız. Rut gibi sarsılmaz, sağlam bir kaya olursunuz. Hayatınızda ne yaşarsanız yaşayın Tanrı’nın her durumda sizin iyiliğiniz için etkin olduğundan eminseniz hiçbir zaman sarsılmazsınız. Rabbin sevgili ev halkı, Rabbimizin şu sözlerine kulak verin: “Çünkü Rab sevdiğini terbiye eder, Oğulluğa kabul ettiği herkesi cezalandırır.” Terbiye edilmek uğruna acılara katlanmalısınız. Tanrı size oğullarına davranır gibi davranıyor. Hangi oğul babası tarafından terbiye edilmez? …Terbiye edilmek başlangıçta hiç tatlı gelmez, acı gelir. Ne var ki, böyle eğitilenler için bu sonradan esenlik veren doğruluğu üretir.” Tanrı’nın sevgisinden emin olmanız için, Tanrı’nın kendisi beden alıp dünyaya geldi ve günahın bedelini bizlerin yerine taşıyarak, hepimizi Tanrı ile barıştırdı. Tanrı’nın sevgisinden kuşku duymak için hiçbir sebebimiz yoktur, çünkü Tanrı’nın kendisi bizi sevdiğini eylemleriyle kanıtladı. O yüzden, kardeşler, hiçbir durumda Tanrı’nın sizleri terk etmeyeceğinden Rut gibi emin olun. Zor zamanlarınızda sizler için kanını dökmüş olan kurtarıcınız hatırlayın.
Rut kitabının kalan kısımlarını okuduğumuzda Tanrı’nın Naomi, Rut ve Boaz’ın hayatlarında kurtuluş planını nasıl adım adım işlediğini görüyoruz. Hiçbir şeyi olmadığını söyleyen Naomi’ye Tanrı yedi oğuldan bile daha değerli bir gelin verdiğini okuyoruz. Tanrı, evsiz sayılan bu kadından, ve İsrail halkından bile olmayan bu yabancı gelinden Mesih’in gelecekte dünyaya geleceği soyu oluşturmaya devam ettiğini okuyoruz.
Kardeşler, Tanrı’nın ilahi takdiri anlayıp benimsediğimiz takdirde Rabbimizin şu benzetmesindeki kişi gibi oluruz: “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur.” Kendi gücümüzle böyle bir ev inşa edemeyiz, ama Tanrı’nın seçilmişlerine verdiği Ruh’u sayesinde bunu başarabiliriz. Bu yüzden, Pavlus’un da dediği gibi “sarkık ellerinizi kaldırın, bükük dizlerinizi doğrultun, ayaklarınız için düz yollar yapın.” Rabbimiz İsa Mesih’e ait olduğunuzu bilerek, O’nun tahtına cesaretle yaklaşın, ve bu Rabbin her durumda sizin iyiliğiniz için etkin olduğunu bilerek esenlik bulun.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla. Amin