Koloseliler Serisi

Tanrı’nın Mesih’teki Lütfu | Koloseliler 1:13-23

Rev. Çağdaş Coşkun tarafından | Koloseliler 2022

 Tanrı’nın Mesih’teki Lütfu 

Yaşayan Tanrı’nın sevgili antlaşma halkı, geçen hafta başladığımız Koloseliler vaaz serisine bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Geçen hafta her durumda şükretmemiz, kilisemiz ve diğer Hristiyanlar için de neden sürekli dua etmemiz gerektiğini baktık. Gördük ki, Tanrı’nın müjde aracılığıyla bizlere verdiği kurtuluş armağanı sayesinde her durumda galiplerden de üstünüz, çünkü Tanrı bizleri ölümden yaşama geçirmiş ve Kutsal Ruh ile de bu kurtuluşu mühürlemiştir. İşte bu yüzden ister zayıf, ister güçlü, ister hasta ister sağlıklı, ister zengin ister fakir, ister özgür ister de Pavlus gibi hapiste olalım, her durumda kurtuluşumuz için şükretmemiz gerektiğini okuduk. Çünkü bir soluğu andıran bu yaşamımız sona erdiğinde, Mesih sayesinde sonsuza dek Tanrımızın konutunda yaşayacağız.

Bu hafta bakacağımız pasaj, yani 1:13-23, Koloseliler mektubunun kalbidir, Pavlus’un Koloselilere bu mektubunu yazma nedenidir. Tüm mektup bu on bir ayet etrafında şekillenir. Çünkü bir Hristiyan’ın hayatındaki en temel gerçek Mesih İsa’nın kim olduğudur. Bu gerçek yalnızca Yeni Antlaşma’nın değil, aynı zamanda Eski Antlaşma’nın da kalbinde, tam merkezinden yer alır. Eğer Mesih İsa’nın Tanrısallığı konusunda ufacık bir yanılmaya düşsek dahi kendimizi Kutsal Kitap gerçeklerinden oldukça uzak bir yerde bulabiliriz. İşte Pavlus, Mesih’in kim olduğunu ve kurtuluşun yalnızca Tanrı’nın Mesih İsa’da gösterdiği lütufla sağlanmış olduğunu bilmenin iman hayatlarımızın en önemli gerçeği olduğunu bildiğinden, Koloselilere belki de Yeni Antlaşma içerisinde Hristolojik olarak en mükemmel ve görkemli şekilde açıklayan pasajdır.

Bugünkü pasajımıza, Mesih’in görkeminin, yüceliğinin, kusursuzluğunun ve harikalığının ilan edildiği bu pasaja şu üç nokta ile bakacağız:

  • Yeni Krallık 13-14
  • Yeni Yaratılış 15-20
  • Yeni Antlaşma 21-23

13.ayet, her ne kadar anlamında çok büyük değişikliğe neden olmayacak olsa da, şu şekilde tercüme etmemiz hem Pavlus’un ne dediğini daha doğru anlamamız. ve hem de bu pasajın bağlamı içinde bu ayetin yerini daha iyi anlamamız için bizlere yardımcı olacaktır: “O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili Oğlu’nun krallığına aktardı.” Yani Tanrı işi tamamlamıştır, artık Tanrı’nın krallığına geçirildik. Göksel ülkenin vatandaşlarıyız, ve Tanrı vaadini Kutsal Ruh ile mühürlemiştir. Kurtuluşumuzu kaybetmemiz mümkün değildir. Filipililer 1:6’da okuduğumuz üzere, “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı’nın bunu Mesih İsa’nın gününe dek tamamlayacağına güvenim var.” Sevgili kardeşler, Tanrı’nın yanlış bir seçim yapabilme ihtimali yoktur, çünkü kimse kurtulmayı haketmezken Tanrı, kendi iyi amacı doğrultusunda bazılarını Mesih’te sergilediği lütfu aracılığıyla kurtarmaya razı olmuştur. Tanrı’nın seçimi mutlaktır ve değişmez. Tanrı’nın çocuklarını kimse Tanrı’dan koparamaz, kurtaran Tanrı’dır ve kurtuluşumuzu tamamlayacak olan da Tanrıdır. Rabbimiz ve Kurtarıcımız olan Mesih İsa’nın Yuhanna 10:27-28’de ne dediğine kulak verin: “Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz.” Mesih’e iman etmiş ve Tanrı’ya ait olanlar kurtuluşları için kaygılanmalarına gerek yoktur. Çünkü O’na ait olanlar şuan Tanrı’nın krallığının vatandaşları olmuşlardır, ve hiçbir güç onlara Tanrı tarafından verilen bu hakkı geri almaya yeterli olamaz. O yüzden sevgili kardeşler, esenliğinizi kaybetmeyin. Kurtuluşunuzu kendiniz kazanmadığınız ve hak etmediğiniz gibi, yine kendiniz kaybedemezsiniz. Rabbin elinde güvendesiniz, esenliğinizi kaybetmeyin. Canını sizler için vermiş olan Yüce Çobanın sözlerine güvenin. Tanrı’nın size olan sevgisini ve sadakatini gördükçe O’na benzemek için daha fazla gayret edin.

Pavlus’un elbette ki bu ayetleri Kolose kilisesine yazmasının bir nedeni var, bu da Kolose’de kurtuluşun kendi eylemlerinden kaynaklandığını ve bu kurtuluşu hakketmek için belli dini ritüeller gerçekleştirmeleri ve aynı zamanda kurtuluşları için gizli bilgiyi keşfetmeleri gerektiğini öğreten sapkın öğretmenlerin olmasıydı. 2:16-18’e bakalım bunu daha iyi anlamak için: “Bu nedenle kimse yiyecek içecek, bayram, Yeni Ay ya da Şabat Günü konusunda sizi yargılamasın.  Bunlar gelecek şeylerin gölgesidir, aslı ise Mesih’tedir. Sözde alçakgönüllülükte ve meleklere tapınmakta direnen, gördüğü düşlerin üzerinde durarak benliğin düşünceleriyle boş yere böbürlenen, Baş’a tutunmayan hiç kimse sizi ödülünüzden yoksun bırakmasın.” Eğer siz de Mesih yerine kendi doğruluğunuza, dindarlığınıza ya da iyi olduğunu düşündüğünüz işlerinize tutunuyorsanız, yargı gününde Tanrı’nın karşısında durduğunuz ve O’nun yüceliğini gözlerinizle tamamen gördüğünüzde, sizler için artık çok geç olacaktır, çünkü iyi olduğuna inandığınız işleriniz bile aslında günahınızla lekelenmiştir. O yüzden, ödülünüze, yani Mesih’teki sonsuz yaşama sahip olmak için, Tanrı’nın Mesih’te sergilediği lütfa ve Kutsal Ruh’un şefaatine güvenin ve bu vaatlere sıkı sıkıya tutunun.

Pavlus, Kolose kilisesinin hem Yahudi hem de Greklerden oluştuğunu bildiği için, oradaki Yahudi imanlılara ve Kutsal Yasa bilgisi olan Greklere, 13.ayetteki kelimelerle Tanrı’nın halkını Mısır’dan çıkardıktan sonra söylediği şu sözü anımsatır: “Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim.” İşte Tanrı, aynen halkını fiziksel olarak Mısır krallığı altında kölelikten kurtardığı gibi şimdi de ruhsal olarak karanlığın hükümdarlığından kurtarır ve bu planı kusursuz bir şekilde yerine getirir. Tanrı’nın halkı, hiçbir aksilik olmadan, mükemmel bir şekilde, en büyük düşmanları olan günah ve ölümün hükümdarlıklarını tamamen alt ederek kurtarılmışlardır. Çünkü kurtarıcıları olan Mesih İsa mükemmel ve kusursuzdur. İşte Yahudilerin özlemle beklediği Davut oğlu Mesih’in krallığı buydu. Bu yüzden güvenle ve imanla “O’nda kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz” diyebiliyoruz.

15 ve 20.ayetlere geldiğimizde, ki vaazımızın ikinci noktasına geliyoruz, yapmamız gereken en önemli şey Tanrı’nın yüceliğine tanık olduğumuz için O’nun adını yüceltmektir. Sevgili kardeşler, 15-20.ayetler arasında Mesih görkemine ve yüceliğine tanıklık etmekteyiz, her şeyin yaratıcısı olduğunu okumaktayız ve her şeyin hala varlığını onda sürdürdüğünü görmekteyiz. Buna rağmen, Filipililer 2’de okuduğumuz üzere: “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.” Mesih İsa kendisi için Matta 11’de ne söylediğini hatırlayın: “Ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.” Bu kadar güçlü, görkemli ve yüce olan Rabbimiz aynı zamanda kendi halkını için canını verecek kadar nasıl alçakgönüllü olabilir, bu gerçeği kavramak gerçekten de mümkün müdür? Müjde gerçekten de sahip olduğumuz ve olabileceğimiz en büyük hediye değilse nedir?

Sevgili kardeşler, Yuhanna 1:8’de şunu okuyoruz: “Tanrı’yı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. Baba’nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul O’nu tanıttı.” Ve bir kez daha Pavlus bizlere Mesih’in Tanrı ile aynı doğaya sahip olduğunu 15.ayette belirtir: “Görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O’dur.” Baba’yı bize tanıtan yalnızca Oğul Tanrı olan Mesih’tir ve Ruh’unu bizlere gönderip her gün kendisine daha çok benzememiz için yardım eden ve kurtuluş günü için mühürleyen de Mesih’tir. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olan Tanrı kurtuluş planını kendi halkı için Mesih’te tamamen gözler önünde sermiştir. İşte Pavlus’un görevi de tam olarak buydu, 1:26’ya bakalım: “Görevim, Tanrı’nın sözünü, yani geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmiş, ama şimdi O’nun kutsallarına açıklanmış olan sırrı eksiksiz duyurmaktır.” Çarşamba günleri Tanrı’nın Eski Antlaşma döneminde bu sır hakkında halkına nasıl seslendiğini öğreniyoruz ve yavaş yavaş bu sırrı nasıl açığa çıkardığına tanıklık ediyoruz, ama Mesih İsa’nın gelişiyle artık bu sır  tamamen açığa çıkmıştır. Müjde sayesinde günahlarımızdan nasıl kurtulabileceğimizi artık biliyoruz, Tanrı’nın Mesih’te sergilediği lütfu sayesinde. Çünkü Mesih yaratılışın ilk doğanıdır, ya da bu cümleyi şu şekilde çevirirsek daha doğru olacaktır: “yaratılıştan önce ilk doğmuş olandır.”

15.ayeti nasıl çevirirsek çevirelim, asıl anlamamız gereken husus, Pavlus’un Mesih için “ilk doğan” demesinin nedeni, Mesih İsa’nın yaratılmış bir varlık olmasından değil, ancak O’nun konumunu vurgulamak istemesindendir. Kutsal Kitap’ta “ilk doğan” demek ya ailesindeki en büyük çocuk ya da daha üstün rütbeli kişi anlamanı gelmektedir. Örneğin, Davut ailesinin en genç çocuğu olmasına rağmen Mezmur 89:27 Tanrı Davut için, “Ben de onu ilk oğlum, Dünyadaki kralların en yücesi kılacağım” der. Aynı şekilde Esav’ın ilk oğulluk hakkını Yakup’a bir çorba karşılığında satmasını hatırlayın, Yakup ilk oğulluk hakkını Esav’dan satın aldığında en büyük çocuk olmadı, ancak Esav’dan bu rütbeyi satın aldı. İşte burada da Pavlus Mesih için yaratılıştan önce ilk doğmuş olan derken, tüm yaratılış üzerinde hakim ve yetkin olduğunu bizlere söyler. Lakin aynı düşüncesini 17.ayette bizlere, 21.yüzyıl insanlarının daha kolay anlayabileceği bir şekilde tekrar eder: “Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.” Yani, Mesih yaratılışından önce ilk doğandır.

16.ayet de 15.ayetin devamı olarak “çünkü” ile başlar. Mesih’in yalnızca ilk doğan değil ama görünen ve görünmeyen tüm her şeyin yaratıcısıdır. Yani sadece rütbe olarak yaratılıştan üstün değildir, tüm her şeyi yaratan kişinin kendisidir.  Mesih dâhil olmadan hiçbir şey yaratılmadı, O’nda bağımsız bir şekilde yaratılan hiçbir şey yoktur. Tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve otoriteler, yani yönetim gücü olan herhangi bir kurum, küçük ya da büyük farketmeksizin, Mesih’te yaratılmıştır ve gücünün kaynağı da Mesih’tir. Ve belki de bu ayetten Koloselilerin çıkarması gereken en önemli ders Tanrı’nın her şeyi yaratıp kendi haline bırakmamış olmasıdır. Gerek bağlam gerekse fiilin Grekçe zamanından anlıyoruz ki geçmişte yaratılmış olan, şuan yaratılmakta olan ve gelecekte de yaratılacak olan tüm her şey Mesih’te yaratılmaya ve O’nun için var olmaya devam edecektir. Mesih yaratılıştan kendini soyutlamış ve koparmış değildir. Tüm her şey Mesih aracılığıyla Mesih’te yaratılmaya ve Mesih için yaratılmaya devam edecektir. Çünkü 17.ayette de okuduğumuz üzere “Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.” Yani tüm her şeyin varoluş nedeni Mesih’tir ve Mesih bu yaratılışı muhafaza eder ve devam etmesini sağlar. Kısacası, Koloseliler 3:11 de okuduğumuz gibi, “Mesih her şeydir ve her şeydedir.”

Sevgili kardeşler, bir an için belki de tüm bu şeyler çok karmaşık ve anlaması zor gözükebilir, çünkü şuan tamamıyla kavramamızın hiçbir şekilde mümkün olmadığı Üçlü Birlik Tanrısını anlamaya çalışıyoruz. Lakin çabamız O’nu anlamaya çalışmaktan öteye gidemeyecek bile olsa, O’nun harika doğasını ne kadar anlayabilirsek bizim için o kadar kardır. Çünkü eğer Kutsal olan Tanrımızı kendi sözünde bize tanıttığı gibi anlamaya gayret etmezsek, kendimizi bugün birçokları gibi Tanrı’nın doğasını yanlış anlamış bir şekilde bulabiliriz.

Tanrı tüm yaratılışın Tanrısı olduğu gibi aynı zamanda kilisenin de yaratıcısı ve başıdır. 18.ayet bize kilisenin ne denli önemli bir kurum olduğunu bir kez daha hatırlatır. İmanlılar tek başlarına kilise değildirler, ne tek başlarına yaşamaya çağrılmışlardır ne de tek başlarına ibadet edebilecekleri bir kuruma. Kilise, Rabbin halkından oluşmaktadır ve her Pazar ikrar ettiğimiz gibi tek evrensel bir kilise vardır. Ama yanı zamanda her bir imanlının bir parçası olduğu yerel kiliseler mevcuttur. Eğer kendinizi kiliseye gitmekten mahrum ediyorsanız Tanrı’nın bedeninden kendinizi uzak tutuyorsunuz anlamanı gelmektedir. Her Pazar “Şabat gününü kutsal tut ve hatırla” diyen Tanrımızın buyruğunu bile bile göz ardı etmekten vaz geçin ve Tanrının bedenin bir parçası olun, kendinizi bu ayrıcalıktan mahrum etmeyin. Bizler bir birlikteliğe çağrıldık, Tanrı’nın dünyanın her yerinde kendine seçtiği kişileri kendi başlarına yaşasınlar diye değil ama Mesih’in bedeni olan kiliseyi oluştursunlar diye bir araya getirdi. Bu yüzden Tanrı’nın azizleri olarak her zaman bir araya gelmekten vazgeçmeyin ve Şabat gününü haftanın en önemli günü sayın.

Mesih’in kendisi yaratılışın ilk doğanı olduğu gibi ölümden de yaşama geçen ilk kişidir. Biliyoruz ki bizler de Mesih’teki kurtuluşumuz sayesinde bedensel ölümü tadacak olsa bile, bu dünyada gözümüz kapadığımız anda, Rabbin yanında gözümüzü açacağız. Peki bundan nasıl emin olabiliriz? Mesih’in kendisi diyor ki: ““Diriliş ve yaşam Ben’im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek.” Rabbimiz ölümden dirilerek bizlere bu sözünü tutabileceğini kanıtlamıştır. Mesih hem mezarı hem de ölümü fethetmiştir. Çünkü, 19 ayette okuduğumuz gibi, “Tanrı bütün doluluğunun O’nda bulunmasını uygun gördü.” Baba Tanrı birçok tanık önünde şöyle demiştir: “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum.” Tanrı’nın bütün doluluğu Mesih’te bulunduğu için Mesih İsa’yı izlemek Tanrı’yı izlemektedir, Mesih İsa merkezli bir hayat yaşamak Tanrı merkezli bir hayat yaşamaktır. Çünkü Baba Tanrı’nın görünümü, 15.ayette de okuduğumuz gibi, Oğul Tanrı olan Mesih’tir. Böylece bizler Üçlü Birlik Tanrısının görkemine ve yüceliğine Mesih İsa’da yaşayarak Kutsal Ruh’un yönlendirişiyle tanık olabiliriz. Bu yüzden bizler müjdenin tanıklarıyız kardeşler, “Söz, insan olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini –Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini– gördük.”

20.ayette yeni antlaşmanın ne üzerine kurulduğunu okuyoruz: “Mesih’in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O’nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.” Eski antlaşmada Tanrı’nın yüceliğinin çadır tapınağı ve daha sonra Kral Süleyman’ın inşa ettiği tapınağı doldurduğunu okuyoruz. Ama Tanrı Mesih’in kanıyla gerçekleştirdiği yeni antlaşmada artık tüm yüceliğini ve doluluğunu Mesih İsa’da sergiliyor. Tanrı artık insan eliyle yapılmış tapınaklarda geçici olarak değil, ama biricik Oğlunda tamamen ve kalıcı olarak doluluğunu sergilemekten hoşnuttur.

İşte Tanrı, Mesih’in herkesi yeterli kılabilecek kanıyla yeni bir antlaşma yapmıştır, vaazımızın üçüncü noktası da tam olarak buradan başlar. 21.ayette Pavlus az önce bahsettiğimiz genel prensipleri artık özele, yani imanlıların kişisel yaşamlarına uygular. Eğer biraz önce, neden bunlardan bahsediyoruz, diye merak ettiyseniz, cevabı 21.ayette Pavlus sizlere veriyor: “Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı’ya yabancı ve düşmandınız.” Tüm bunlar sizin kurtuluşunuz ile alakalıdır, sizin yaşamınız ile alakalıdır. Bu dünyada geçireceğiniz sürenin yanı sıra daha çok sonsuzluk boyunca nerede olacağınızla alakalıdır. Sevgili kardeşler, Mesih sayesinde bir zamanlar Tanrı’yı tanımayan ve O’nu tanımakta hiçbir yarar görmeyen bizler, daha O’nun düşmanlarıyken Mesih’in kanı aracılığıyla Tanrı’yla barıştırıldık. Biz Tanrı’yı aramazken Tanrı bizi bulmuştur. Ve bunun gerçekleşmesi için Tanrı’nın kendisi beden almış ve bizler için canını vermiştir. Öz bedeni, Grekçesi etten bedeni, yani insan bedeni yaşamını yitirmiştir. Tanrı’nın görünümü olan ve Tanrı’nın doluluğunu taşıyan Mesih gerçekten de beden aldı, bu beden gerçekten de çarmıhta çivilerle deşildi, deşildiğinde kanadı ve sonunda öldü. Bu beden bir meleğin bedeni değildi, bu beden bir halüsinasyon değildi, ya da Mesih zannedilerek başka birisi çarmıha gerilmedi. Tanrı gerçekten de beden aldı ve aramızda yaşadı, yani bu tarihsel bir gerçektir. Pavlus’un özellikle Grekçe’de böyle bir vurgu yapma ihtiyacının Kolose’deki bazı sapkın öğretişlerden dolayı olduğunu yalnızca bir bölüm sonraya bakarak anlayabiliyoruz: 2:8-9’da Pavlus şöyle diyor: “Dikkatli olun! Mesih’e değil de, insanların geleneğine, dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefeyle, boş ve aldatıcı sözlerle kimse sizi tutsak etmesin. Çünkü Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor.” Kolose’deki sapkın öğretişin ne olduğunu tam olarak bilemesek de Mesih’in insan bedeni aldığı konusunda imanlıların kafasını karıştırdığını görüyoruz. Kardeşler, eğer Mesih gerçekten de insan bedeni alıp dünyaya gelmediyse, çarmıhta ölmüş olamaz, eğer ölmemişse dirilmiş de olamaz, eğer “Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınız da boştur.” İşte bu yüzden Koloseliler gibi bizlerin de Mesih’in kim olduğunu hiçbir zaman unutmamız gerekiyor.

Kardeşler, Müslümanlar Oğul Tanrı’nın yalnızca bir peygamber olduğuna inanıyorlar. Hümanistler Mesih İsa’nın yalnızca bir öğretmen olduğuna inanıyorlar, bazıları da tarihsel olarak yaşadığını reddediyorlar. Katolikler ve Ortodokslar Mesih’in aracılığı yerine Meryem’i ve azizleri koymuş durumdalar, ve hala kendi eylemleriyle kurtulmaya çalışıyorlar. Bugün ülkemizdeki çoğu Hristiyan’ın katıldığı Karizmatik ve Pentekostal kiliselerinin bazılarında ise İsa Mesih neredeyse örnek almamız gereken ideal Hristiyan insan statüsüne kadar indirgemiş ve tüm tanrısallığını yitirmiştir, O’nun her şeyi yaratan ve her şeyin varlığını O’nda sürdürdüğü, kutsal kutsal kutsal Oğul Tanrı olduğunu unutmuş durumdadırlar. Mesih’in lütfu sayesinde kurtulduklarını unutup, kendilerine imanın şartları diye bir liste yaratmış ve bu listedekilere sahip olmayanların Hristiyan olamayacaklarını iddia edebilecek kadar müjdenin ne olduğunu unutmuşlardır. Kardeşler, tüm bunlara karşı biz kendimizi tavsiye etmiyoruz, bizim tavsiye ettiğimiz kişi sadece ve yalnızca Kutsal Yazılarda bizlere açıklanan Mesih İsa’dır. Romalılar 8:3’de okuduğumuz üzere: “İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı.” Eğer Mesih insan bedeni almamış olsaydı, ve bu beden günahlarımızın karşılığı olarak sunulmasaydı, bizler Tanrı’yla barışamazdık. Çünkü günahın ücreti olan ölüm borcumuz ödenmemiş olurdu. Mesih bizlerin yerine ölerek borcumuzu ödedi ve bizleri Tanrı’yla barıştırdı. Pavlus bunu Efes kilisesine de şu şekilde açıklar: “Çünkü Mesih’in kendisi barışımızdır. Kutsal Yasa’yı, buyrukları ve kurallarıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını, yani düşmanlığı kendi bedeninde yıktı. Amacı bu iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak, düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracılığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı’yla barıştırmaktı.” Artık hiçbir ayrım yoktur, herkes Mesih aracılığıyla Tanrı ile barışabilir.

Sevgili kardeşler Tanrı’nın önüne bizlerin kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak (Grekçesi hiçbir suçlama olmadan) çıkaracak olan ne kendi doğruluğumuz ne de iyi işlerimizdir. 22.ayette bizleri bu şekilde Tanrı’nın önüne çıkaracak olan kişinin kim olduğu okuyoruz? Bu kişi Mesih İsa’dır. Eğer Mesih’e iman etmiyorsanız ne kutsal, ne lekesiz ne de kusursuz olabilirsiniz. Mesih’in doğruluğunu giyinip Tanrı’nın önünde durmadığınız sürece, Tanrı’nın sizde göreceği tek şey ona ne kadar yabancı ve düşman olduğunuz olacaktır. Sevgili kardeşler, Mesih İsa dışında hiçbir kurtuluş umudumuz yoktur. 

İşte Pavlus, başka hiçbir isimde kurtuluş umudu olmadığını bildiğinden, Koloseli imanlıları Mesih’teki umutlarına ellerinden geldiği kadar sıkıca tutunmalarını ister. Çünkü imanda kalmaları ve büyümeleri için Rabbin attığı temelden, yani Mesih’in çarmıhta akıtılan kanından başka bir temelde olmamaları şarttır. Eğer Koloseliler kendi iyi işlerine, dindarlıklarına ya da sapkın öğretmenlerin öğretişlerine inanırlarsa, Mesih’teki kurtuluş umudundan yoksun kalacaklar anlamına gelmekteydi. Pavlus bu yüzden, henüz onlarla yüz yüze tanışmamış bile olsa, Kolose kilisesine bu kaygılarını dile getirmek için yazar ve kendisinin müjdenin elçisi olduğu, yani onlara Rab İsa tarafından kendisine verilmiş olan otoritesini hatırlatır. Çünkü her ne kadar onlara müjdeyi Pavlus paylaşmamız olsa da ve her ne kadar onları henüz ziyaret etmemiş olsa da Rab İsa’nın kendisi müjdeyi uluslara taşıması için Pavlus’u görevlendirmişti.

Sevgili kardeşler, Koloseliler 1:13-23’de Mesih İsa için Pavlus, özetle şunları söyler:

  • Günahları bağışlama yetkisi olan
  • Görünmez Tanrı’nın görünümü
  • İlk doğan
  • Her şeyi yaratan
  • Her şeyin yaratılış nedeni olan
  • Her şeyden önce var olan
  • Her şeyin var olmaya devam etme nedeni olan
  • Kilisenin başı
  • Ölümden ilk doğan
  • Tanrı’nın doluluğuna sahip olan
  • Tanrı ile insanı barıştıran

Hristolojik açıdan Kutsal Kitap’ın en zengin bölümlerinden biri olan bu pasajdan, İzmir Protestan Kilisesi olarak çıkarmamız gereken ders nedir? Dizlerimizin üzerine çöküp Rab’be hamt etmeli ve şükretmeliyiz. Bizler için böylesi harika bir kurtuluş sağlamış olan Tanrı’ya her daim kurtuluşumuzun için minnettar olmalıyız. Böylesi harika, kusursuz, mükemmel bir kurtarıcımız olduğu için sevincimizi hiçbir zaman kaybetmemeliyiz. Ve aynı zamanda böylesi harika bir kurtuluşu reddetmenin sonuçlarını görüp, Rabbin önünde korkuyla titremeliyiz. Çünkü Mesih İsa’nın adı dışında: “Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur.”

 

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla.

 

 

 

 

 

 

 

Başka Sormak İstediğim Bir Şey Var...

15 + 15 =