Tanrı’yı Bilmek ve Tanımak | Mezmur 19

Çağdaş Coşkun tarafından

21 Ağustos 2022 (33. hafta) | Diğer Vaazlar ÇC, Vaazlar

Diğer Vaazlar (Rev. Çağdaş Coşkun)

Tanrı’yı Bilmek ve Tanımak | Mezmur 19

Rev. Çağdaş Coşkun tarafından | Diğer Vaazlar

Tanrı’yı Bilmek ve Tanımak Mezmur 19

Rabbin sevgili ev halkı, iletişim en temel ihtiyaçlarımızdan biridir, öyle değil mi? Tanrı, bize ihtiyacı olmadığı halde ve bizi yaratmak zorunda olmadığı halde, kendi yüce ve iyi planına göre, bizleri kendi benzerliğinde ve kendisiyle kutsal ve harika bir ilişki için yarattı. Ve bizlere kendi yüceliği için yaşama ayrıcalığını verdi. Ancak hepimiz günaha düşüşten itibaren artık ne Tanrı’yla harika bir ilişkiye sahibiz ne de O’nun yüceliği için yaşamak istiyoruz. Ancak iletişimin hayatımızdaki rolü hiç de azalmış değil. Çünkü Tanrı bizleri kendisiyle olduğu kadar birbirimizle de ilişki kuralım diye yaratmıştır. Bu yüzden elimizdeki her fırsatı daha iyi ilişkiler inşa edebilmek için kullanmaktayız. Fakat ne kadar fazla ilişkimiz olsa da, hayatımızda başkalarıyla iletişim içinde olmadığımız bir dakika bile olsa, hiçbir zaman yüreklerimizde yerini dolduramayacağımız bir ilişkiye ihtiyacımız olmaya devam edecektir, o da yaratıcımız ve babamız Tanrı için ayrılmış olan ilişkidir. Hamdolsun ki, her ne kadar bizler bu ilişkiyi tekrar kurmada başarısız ve isteksiz olsa da Tanrı’nın kendisi bizler gibi vazgeçmemiş, günahımızın yaktığı köprüleri tekrar onarmaya niyetli, sadakatle bizlerin ardı sıra gitmiştir. İşte bugün, Mezmur 19’da, Tanrı’nın hem tüm insanlarla olsun hem de kendi halkıyla olsun nasıl bir iletişim içinde olduğu ve kendi varlığını nasıl her saniye ilan ettiğini okuyacağız. Tanrı bunu iki yolla yapmaktadır. Tanrı’nın kendisinin var olduğunu ve her şeyin yaratıcısı ve hakimi olduğunu doğada ve yarattığı her şey araçlığıyla ilan etmesine genel vahiy, kurtuluş planını ve günahın sonucu olan ölümden kurtulup Aden bahçesindeymişiz gibi tekrar kendisiyle bir ilişki kurabileceğimizi Kutsal Kitap aracılığıyla bizlere açıklamasına özel vahiy diyoruz. Yani, genel vahiy aracılığıyla herkes bir Tanrı’nın var olduğunu anlamakta, özel vahiy sayesinde de Tanrı’nın düşmüş bu yaratılışa müdahale edip nasıl günahın etkilerini ortadan kaldırdığını ve kaldıracağını öğrenmektedirler.

İşte, Mezmur 19 bizlere hem genel hem de özel vahiyle Tanrı’nın bizlere nasıl seslendiğini ve günahkar insanın buna nasıl cevap vermesi gerektiğini gösterir. Bu mezmura şu 3 nokta ile bakacağız.

  • Yaratılışın sesi
  • Kutsal Yazıların sesi
  • Günahkârın sesi

Birinci ayeti okuduğumuzda sanki Davud bu ayeti birisinin, Davud tüm bu gökyüzünü ve gök kubbenin altındakileri kim yarattı, sence bir yaratıcı var mı yoksa her şey rastgele mi oldu, sorusuna bir cevapmış gibi yazar. Davud bu kişiye adeta, tüm bu gökyüzüne ve gök kubbenin altındakilerin tümü bir yaratıcının olduğuna tanıklık etmektedir, der. Yaratılış her köşesinde Tanrı’nın parmak izlerini vardır. Yalnızca kendi gezegenimizde şahit olduklarımız bile bu yaratıcının ne kadar güçlü olduğunu, ne kadar da harika bir tasarımcı olduğunu ve ne kadar da kusursuz bir düzen yarattığını bizlere göstermektedir. Bu yaratıcı gerçekten de harika bir yaratıcıdır. En küçük böceklerden tutun da okyanuslardaki en büyük canlılara kadar tüm hepsini farklı bir görkemle, güzellikle donatmıştır. Bu düzende hiçbir şey ne boşunadır, ne gereksizdir, ne de kötüdür. Bizim sevdiğimiz ne varsa, eşlerimiz, çocuklarımız, yediklerimiz, giydiklerimiz, sevdiğimiz her şeyi yaratan da bu yaratıcıdır. Yalnızca yaratmakla kalmamış ama aynı zamanda da lütfuyla bu yaratılışı ayakta tutmaktadır. Ancak doğal bu kişi bu yaratılışa bakıp, tüm yaratılış gözlerinin önünde olmasına ve vicdanının bile bir yaratıcı olduğu gerçeğini haykırmasına rağmen, Tanrı yoktur, der. Bir yaratıcı olamaz, her şey rastgele bir şekilde, kaostan karmaşadan doğmuştur der. Tüm bu yaratılışı Tanrı’nın yarattığını kabul etmek yerine, bu harika düzeni düzensizlik yarattı diyecek kadar kendileriyle çelişirler. Ancak bu yaratılış, durmaksızın gece ve gündüz yaratıcının eserlerini ilan etmekte, herkesin gözleri önüne sermektedir.

Davud bu şiiri, yani Mezmur 19’u yazarken evrenin ne kadar da büyük olduğunun bizler kadar farkında değildi. Yine de sahip olduğu bilgi Davud’un bu harika yaratılışın arkasında Tanrı’nın olduğunu anlamasını sağlamaya yeterliydi. Bugün bizler her ne kadar yaratılış hakkında Davud’dan daha fazla bilgimiz olsa da henüz evrenin sınırlarını keşfedebilmiş değiliz, belki olmayan sınırları aramaktayız. Örneğin, dünyamız güneş sistemi dediğimiz bir sistemin diğer yedi gezenle birlikte bir parçasıdır. Güneş bu sistemin merkezindedir. Güneş sistemi de Samanyolu adlı bir galaksinin parçasıdır. Samanyolunda tahminen güneş gibi 100 ila 400 milyar yıldız, ve en az bu sayı kadar da gezegen vardır. Samanyolunun bir ucundan bir ucuna günümüzün en hızlı aracıyla yolculuk yapmak isterseniz 4 trilyon yıl içinde bu yolculuğu tamamlayabilirsiniz. Şimdiye kadar sadece bir galaksiden bahsettim, peki toplam olarak kaç galaksi olduğu tahmin ediliyor? Bu sayı sürekli güncellenmekle birlikte, şuan tahminen 2 trilyon galaksi olduğu düşünülüyor. İşte Tanrımızın yarattığı evren böyle bir evrendir, işte bu gökyüzü Tanrı’nın varlığını açıkça haykırmaktadır. İşte bu yaratılış Tanrımızın gücünü gözler önüne sermektedir.

Üçüncü ve dördüncü ayetlerde Davud bu yaratılışın nasıl da konuşmaya gerek kalmadan yeryüzünün her bir köşesinde herkes tarafından seslerinin duyulduğunu yazıyor. Tanrı’nın yarattığı her şeyin nasıl da bu yaratıcıyı duyurduğunu okuyoruz. Hiçbir şey demelerine gerek yok, konuşmak zorunda değiller, bir şeyler ispatlamak zorunda değiller, sadece Tanrı’nın yarattığı görevi yerine getirmeleri ve Tanrı’nın yarattığı yerde durmaları bile Tanrı’nın varlığını açıkça gözler önüne sermektedir. Bu gizli ya da saklı bir mesaj değildir, bu mesajı anlamak için özel bir alıcıya da gerek yoktur. Tüm dünyada bu yaratılış aracılığıyla bir yaratıcının var olduğu bilgisi açıkça gözler önüne serilmektedir.

Tüm bu yaratılıştan içerisinden Davud, beşinci ve altıncı ayetlerde sadece güneşe odaklanır. Tanrı’nın yaratıkları arasında güneş insanoğlunun en etkileyici bulduğu şeylerden biridir, ve tarih boyunca neredeyse tüm halklar şu ya da bu şekilde güneşe tapmışlardır, ve tapmaktadırlar. Davud’un döneminde de gerek Mezopotamya’da olsun, gerek Mısır’da olsun güneş tanrıları çok önemli tanrılardı. Bu tanrılara İsrail halkı için de bile tapınanlar vardı. Davud özellikle Tanrı’nın yarattıkları arasından güneşe odaklanarak, güneşin dahi Tanrı’nın yaratılışının bir parçasından başka bir şey olmadığını vurgular. Güneş, ne Tanrı’nın belirlediği rotanın dışına çıkabilir ne de başka bir eylemde bulunabilir. Tanrı’nın, güneş ve diğer trilyonlarca yıldız üzerinde kesin bir hakimiyeti vardır. Çünkü yaşayan diri Tanrı’dan başka ilah yoktur.

Peki nasıl oluyor da tüm her şey insanların gözünün önünde olmasına rağmen, bırakın Tanrı’ya iman etmelerini, hala nasıl Tanrı’nın varlığını reddedebiliyorlar? Yaratılışın verdiği mesaj evrensel ve herkes tarafından anlaşılır olduğu halde, nasıl oluyor da yaratılışın her saniye ikrar ettiği bu mesajı inatla duymazlıktan geliyorlar? Pavlus Romalılar 1’de bu sorumuzu cevaplıyor: “Haksızlıkla gerçeğe engel olan (ya da gerçeği bastıran, ezen) insanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir. Çünkü Tanrı’ya ilişkin bilinen ne varsa, gözlerinin önündedir; Tanrı hepsini gözlerinin önüne sermiştir. Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri –sonsuz gücü ve Tanrılığı– dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur. Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.” Tanrı’nın varlığını ikrar etmek ve ona tapınmak yerine, yaratılana taptılar diyor Pavlus. Gerçeği bastırdılar, ya da bastırabileceklerine inanıyorlar ama tüm yaratılış durmaksızın Tanrı’nın yüceliğini ikrar etmektedir. Kardeşler, işte doğal insan, yani Tanrısız kişi, bu haldedir. Kutsal Ruh o kişinin yüreğini değiştirmedikçe doğal insan Tanrı’dan nefret etmektedir ve gözünün önündeki gerçekleri bile kabul edebilecek bir durumda değildir. Kral Süleyman’ın da dediği gibi: “Tanrı insanları doğru yarattı,  Oysa onlar hâlâ karmaşık çözümler arıyorlar.” İşte bu yüzden kimse genel vahiyle kurtulamaz kardeşler, çünkü sadece Tanrı bilgisinin kurtuluşumuz için yetmediği çok açıktır. Tanrı’nın var olduğunu bildiğimiz halde insanoğlunun yaptığı tek şey, aynı Adem ve Havva’nın günaha ilk düşüşlerinde yaptıkları gibi, Tanrı’dan saklanmaktır, Tanrı onları arıyor olsa bile Tanrı’dan kaçmaktır. Bu yüzden kurtuluşumuz için sadece gerçekleri bilmekten daha fazlasına ihtiyacımız vardır.

Kardeşler, genel vahiy Tanrı’nın varlığını ortaya koyduğu kadar, aynı zamanda Tanrı’nın çocukları için de bir teselli ve huzur kaynağıdır. Tanrı’nın çocukları ne zaman bu harika yaratılışa baksalar Tanrı’nın gücünü görüp ne kadar harika ve güçlü bir Tanrı’ya sahip olduklarını hatırlarlar. Tüm bu yaratılışa baktığımızda, bizi en çok sevindiren ve teşvik eden şeylerden biri de yeni yer ve gökyüzünün ne kadar daha harika olacağıdır. Tanrımız günahı ve ölümü ortadan kaldırdığında, ve bizlere yeni bedenlerimizi Rabbimiz İsa Mesih’in giyindiği gibi giydirdiğinde, ne kadar daha harika bir yaratılışa kendi gözlerimizle tanıklık edeceğiz. Eğer şimdi bu yaratılışı harika ve nefes kesici buluyorsanız, bir an için Rabbin sizlere vaat ettiklerini hatırlayıp yeni yaratışın nasıl olacağını düşünün.

Her ne kadar genel vahiy, Tanrı tarafından birçoklarını özel vahiye getirmenin aracı olsa da, genel vahiyle, yani sadece Tanrı’nın var olduğuna inanmakla, günahtan ve ölümden kurtulamadığımızı az önce söylemiştim. Bu da bizi vaazımızın ikinci noktasına, yani Kutsal Yazıların sesine getiriyor.

İkinci noktamız yedinci ayet ile başlıyor. Davud yedinci ayette yaptığı bir kelime değişikliği ile bu Mezmuru aslında iki parça halinde yazdığını bize gösteriyor. İlk altı ayette Davud’un Tanrı için kullandığı kelime İbranice EL kelimesi, dilimize Tanrı olarak çevirdiğimiz kelime Tanrımız için kullandığımız en genel Tanrı kelimesidir. Ancak yedinci ayetler birlikte Davud, ilk altı ayette kullandığı EL kelimesi yerine Yahveh kelimesini kullanmaya başlar, Tanrı’nın yalnızca kendi sözünde açıkladığı ismini. Genel vahiy hakkında yazdığı kısımda Tanrı için kullanan en genel ismi seçerken, özel vahiyden bahsettiği kısımda Tanrı’nın en özel ismini kullanır. Elbette biz de Mezmurun bu doğal ayrım kısmını dikkate alarak, vaazımızın ikinci noktasına buradan başlayacağız.

Davud’un özel vahiy için seçtiği ilk kelime Türkçe’ye yasa diye çevrilen Torah kelimesidir. Torah, her ne kadar Kutsal Kitap’ın ilk beş bölümü anlamında kullanılsa da, kelime anlamı talimat, açıklama, öğretmek anlamına gelmektedir. Kutsal Yazılar Davud için işte tam olarak budur, Tanrı’nın talimatlarının bulunduğu ve O’na iman edenlere Tanrı’nın kendi isteği uyarınca nasıl yaşamaları konusunda yön verdiği yazılardır. Bu sayede, Rabbe iman eden kişi birçok farklı şekilde bereket bulur. Davud bunları şu altı cümleyle özetler: Rabbin yasayı harikadır. Eksizdir. Tanrımızın kurtuluş planı mükemmeldir. Rabbin buyrukları güvenilirdir. Çünkü Rab sözünden asla dönmez, sadakati kuşaklar boyunca sürer. Rabbin kuralları doğrudur. Doğru olan bir tek Rab vardır, çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. Rabbin buyrukları arıdır, paktır. Yaratılmış her şeye gözlerindeki yaşam ışıltısını veren de odur sözüyle adımlarımızı aydınlatan da. Rab korkusu doğrudur ve hikmetin başlangıcıdır, Rab kendisinden korkanlardan ve günahtan nefret edenlerden hoşnut olur. İşte bu Rabbin yasasıdır, bu Kutsal Kitap’tır, Davud tüm bu sözleri işte bugün ellerimizde tuttuğumuz aynı Kutsal Kitap için söylemiştir. Yaşayan Rabbin bizlere her gün konuşan sözleridir. Genel vahiyden çok daha fazlasını, Tanrı’nın isteklerini ve kurtuluş planını açıkladığı Kutsal sözleridir.

Tanrı özel vahisinde bizlere genel vahiyle el edemeyeceğimiz ayrıcalıklar verir. Günahın neredeyse tamamen yok ettiği ilişkimizi nasıl onaracağını açıklar kendi sözünde. Örneğin Hezekiel 36’da Tanrı şunu sözler: “Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim. Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi, buyruklarıma uyup onları uygulamanızı sağlayacağım.” İşte Rab ancak özel vahiyle bizleri yenileyip yaşama kavuşturabilir.

Bu vahiy, bu sözler öyle değerlidir ki Davud onuncu ayette şöyle der: “Onlara altından, bol miktarda saf altından çok istek duyulur, Onlar baldan, süzme petek balından tatlıdır.” Yani bu sözler hem paradan hem kendi ihtiyaçlarımızdan daha önemlidir der Davud. Peki gerçekten de bizim için bu sözler öyle midir kardeşler? Rabbin kendi bedeni ve kanıyla yaptığı bu yeni antlaşma sizin için paradan daha önemli midir? Bu dünyanın vaatlerine mi yoksa Rabbin sözlerine mi daha çok istek duyuyorsunuz? Gözünüz ve yüreğiniz sadece bu dünyada olan bitenlere mi odaklanmış durumda yoksa Tanrı’nın sarsılmaz vaatlerine mi? Her gün yalnızca ne yiyeceğiz veya ne giyeceğiz diye mi endişeleniyorsunuz yoksa aynı zamanda RAB ile olan ilişkiniz için de endişeleniyor musunuz?

Çocuklar düşünebiliyor musunuz Davud Rabbin Sözü için baldan daha tatlıdır diyor. Davud’un zamanında bakkallarda çikolata, şeker ya da dondurma satılmıyordu, bu yüzden de o zamanlarda baldan daha tatlı bir şey yoktu. Ama Davud diyor ki Rabbin Sözü en tatlı şeyden bile daha tatlıdır, ben Rabbin sözünü dünyadaki bütün çikolatalara ve şekerlere tercih ederim. Çünkü Davud bedenimizin güzel şeylere ihtiyacı olduğunu bildiği kadar ruhlarımızın da beslenmesi gerektiğini biliyordu. Ve bizim en tatlı ve en önemli ruhsal gıdamız nedir? Rabbin sözleridir, öyle değil mi? Rabbin sözleri bizlerin canına can katar, adeta tatlı yemiş gibi ruhlarımız canlanır ve mutlu oluruz. Her gün kısa da olsa Rabbin sözlerinde vakit geçirirseniz siz de bu tatlı ruhsal gıdanızı almış olursunuz.

Mezmurun son kısmında da, 11 ve 14’cü ayetler arasında, yaratılışın ve Kutsal yazıların sesinden sonra tüm bunlara cevap veren günahkarın sesini duyuyoruz. İlk on ayette Tanrı’nın insanlarla nasıl iletişime geçtiğini okuduk. Tanrı’nın hiçbir zaman kendisini saklamadığını, gizlenmediğini, kendi istediğinin dahi ne olduğunu sözünde bizlere söylediğini gördük. Peki böyle lütufkar bir Tanrı’ya karşı bizlerin cevabı ne olmalıdır? Tanrı’nın anlayışımızı aşan merhameti ve lütfuna nasıl karşılık verebiliriz? Tanrı’nın bizlere gerçekten ne vaat ettiğini anladığımız anda bizler de aynı Davud’un 12 ve 13 ayetler de yazdığı gibi şunları söyleriz: “Kim yanlışlarını görebilir? Bağışla göremediğim kusurlarımı, Bilerek işlenen günahlardan koru kulunu, İzin verme bana egemen olmalarına! O zaman büyük isyandan uzak, Kusursuz olurum.” Davud Tanrı’nın lütfunu anladığı anda günahlarının farkına varıp tövbe eder. Tanrı’nın özel vahi, yani Kutsal Kitap bizlere günahlarımızı ve hatalarımızla yüzleşmemizi sağlar, böylece Rab İsa Meshi aracılığıyla bizlere vaat edilen kurtuluşu ve Tanrı’yla kopmuş olan iletişimimizi hak etmediğimizi anlarız.

Rabbin güzelliğine ve harikalığına tanıklık ettiğimiz anda ve kendi günahımızın farkına vardığımız anda aslında hepimizin Petrus gibi, uzak dur ben Ya Rab çünkü ben günahlı bir insanım demek istiyoruz, ama Rabbin lütfu buna rağmen bizleri bırakmıyor. Bu yüzden de kurtuluşumuzun tamamen Tanrı’dan kaynaklandığını itiraf ediyoruz. Çünkü Davud’un da on ikinci ayette itiraf ettiği gibi gördüğümüz yanlışların yanı sıra göremediğimiz yanlışlarımız bile var. Bilerek ve isteyerek günah işlememizin yanında bilmeden ve fark etmeden bile günah işleyebiliyoruz. İşte Tanrı bizler bu durumdayken dahi bizleri, bilerek ve bilmeyerek kendi buyruklarına karşı gelen çocuklarını, kurtarmaya razı olmuştur. Kardeşler, bizlerin de Davud gibi kendi kendimize sormamız lazım, günahlarımızla yüzleşip günahlarımızı Rabbe itiraf etmeliyiz. Bilerek ve göz göre işlediğimiz günahlardan artık vazgeçmeliyiz, çünkü eğer hala böyle yaşıyorsak Davud’un kaçınmak istediği Tanrı’ya karşı büyük bir isyan içinde yaşıyoruz demektir. Günahlarımızı gizlemekten de vazgeçmeliyiz. Başkalarından inatla sakladığınız günahlarınız var mı? Karınızın, kocanızın ve anne babanızın bilmediği, karanlıkta sakladığınız günahlarınız var mı? Eğer böyle bir hayat yaşıyorsanız bilin ki Tanrı doğru zamanda tüm bunları aydınlığa çıkaracaktır. Siz de Davud gibi, bilerek Tanrı’nın önünde ona karşı günah işlememek için dua edin, hem Tanrı’yı hem kendi isteklerinizi aynı anda tatmin edemezsiniz. Elbette ki mükemmel olmayacağız ama bizler için bunca şey yapmış Tanrımız için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıyız.

Kardeşler, genel vahiy aracılığıyla Romalılar 1’de de okuduğumuz gibi, kimsenin Tanrı’ya tapmamak ve varlığına inanmamak için özrü yoktur. Her şey gözlerimizin önüne serilmiştir. Özel vahiy aracılığıyla da günaha düşmüş olan bu dünyadan ve isyanlarımızdan İsa Mesih aracılığıyla nasıl kurtulacağımız bize bildirilmiştir, “Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır.” Bu özel vahiy duyan, müjdeyü duyan bizleri daha da fazla sorumlu kılmaktadır. Bizler yalnızca bir yaratıcının var olduğu bilgisine sahip değiliz, bu yaratıcının kim olduğunu ve bizlerin kurtuluşu için neler yaptığını da biliyoruz. Bizlerin Rabbe gereken saygıyı, sevgiyi ve sadakati göstermememiz için hiçbir özrümüz yoktur. Eğer tüm bunları bilip Rabbe karşı hala isyan içinde yaşıyorsak vay halimize!

Bu yüzden herkesi bu özel vahiye davet edelim, herkesin var olduğunu bildiği ama tanımadığı Tanrımızı herkese tanıtalım, Rabbin sevgisi ve sadakati daha birçoklarını bizleri kurtardığı gibi kurtarması için gayret edelim. Kardeşler, müjdeyi her fırsatta paylaşmaya hazır olun. Hayatınızdaki en değerli şeyin müjdeye sahip olmak olduğunu unutmayın. Bugün sahip olduğunuz her şeyden geriye bir tek bu müjde kalacak. Ayrıca, Davud gibi bu çok özel vahiye sahip olmanın bir ayrıcalık olduğunu bilerek buna layık yaşamlar sürmeye gayret edin. Kutsal Ruh sizi güçlendirmek ve her iyi iş için donatmak üzere zaten sizlerle birliktedir, yalnız olmadığınız bilin, Tanrı her zaman sizinledir.

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla

 

 

Başka Sormak İstediğim Bir Şey Var...

Bize Bir Mesaj Yollayın

MESAJIN KONUSU

5 + 14 =