Tarih Saçmalık mı?
Rab bize bu ilginç görümü anlayabilmemiz için yardım etsin. Ford şirketinin kurucusu Henry Ford ‘Tarih saçmalıktır, anlamsızdır’ diyor. Yani ‘önemli olan şimdidir’ diyor. Peki, tarihin saçmalık olduğunu söylemek neden yanlış olsun? Çünkü tarihi yaratan Tanrıdır ve Tanrı insanlık tarihinde çalışmaktadır. Ve Mesih’e inanan ve Tanrı’nın isteğini yapmak isteyen, O’nu hoşnut etmek isteyen biz Hristiyanlar için tarihin hiçliğine, saçmalığına inanmak çevremizdeki dünyaya benzemekle eşdeğerdir. Aklımızın yenilenmesiyle değişmek yerine bizi çevre baskıları değiştirmiş oluyor. Tarihi, zamanı, mekanı yapan, yaratan ve sürdüren Tanrı’nın kendisidir. Tarihin derslerini öğrenmezsek bize ne olur? Başımıza gelen iyi ve kötü şeyleri unutarak tarih ‘saçmalıktır, anlamsızdır’ dersek ne olur? ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ diyenler haklı çıkar. Yani, hiçbir şey öğrenmeden aynı hataları yaparak aynı şeyleri tekrar yaşamak zorunda kalırız.
Daniel, Nebukadnessar’ın heykelinden, arkadaşlarının yanan fırına atılmaları hikayesinden, aslan çukurundan gelecekle ilgili vahiysel görümlere geçiyor. Anlaşılması ve yorumlanması çok daha zor ve riskli alanlara giriyoruz. Fırına atılma, aslan çukuru gibi olayları yorumlamak o kadar da zor değil, ama Daniel 8 ve sonrasında karşılaştığımız görümler ve konular bizi epey zorluyor. Daniel 8’le ilgili o kadar farklı yorum ve spekülasyon var ki içinden çıkamazsınız. Her önüne gelen kendisine göre Daniel 8’le ilgili bir tablo çizmiş. Hatta bazıları bu bölüme göre rüya tabirleri bile yaptıklarını iddia ediyorlar.
Daniel 7’yi hatırlarsanız, Daniel Belşassar’ın birinci yılında görmüş olduğu ilginç bir görümü anlatmıştı. Belşassar Babil’de babasının yerine bakan ikinci kral pozisyonundaydı. Daniel 7’de Daniel’in tarihte geriye doğru gittiğini ve oradan da bizi tarihin ilerleyen sayfalarına doğru taşıdığını görüyoruz. Tarih boyunca Medler’den, Persler’den, Grekler’den, Romalılar’dan ilerleyerek bizi tarihin sonuna kadar taşıyor. Şimdi iki sene sonrasına geliyoruz. Burada Daniel bir görüm daha görüyor. Burada gördüklerimiz İ.Ö. 550 civarlarında gerçekleşiyor. Daniel, Babil’in 350 km kadar doğusundaki korunaklı surlarla ve hendek kanallarıyla çevrili Sus şehrinde bulunuyordu. Persler buraya Şuşan diyorlardı. Bu şehir aynı zamanda Perslerle Babillilerin tam arasında kalan ve sonraları önemi artan askeri bir bölgeydi.Aynen Nebukadnessar’ın ikinci bölümde gördüğü dört krallık gibi, Daniel, 7. Bölümdeki görümde de dört krallık görmüştü. Daniel 2 ve 7 bölümlerinin yaklaşmakta olan dört krallıkla ilgili aynı resmi çizdiğini görüyoruz. Dördüncü canavarın tam olarak Roma İmparatorluğu’ndan ibaret olmadığını, Roma gibi bir şey ama Roma’dan farklı olduğunu ve bizleri insanlık tarihinin sonuna kadar götürdüğünü söylemiştim.
Daniel 7 bu canavarları, bu hayvanları detaylarıyla anlatıyor ve dördüncü canavar olan Roma İmparatorluğu’ndan, canavarın başından küçük bir boynuz çıkacağını söylüyor. Yeni Antlaşma bu boynuza mesih-kaşıtı, anti-mesih adını veriyor. Bunu 2 Korintliler 2’den ve diğer ayetlerden biliyoruz.Babil’deki Yahudilerin yaklaşmakta olan dört krallığa ve özellikle de dünyanın sonuna bakmaları isteniyor. Daniel kendi durduğu noktadan bu ayrıntıların ve dünyanın sonunun nasıl geleceğini bilmiyor. Biz de bizim durduğumuz noktadan bunları göremiyoruz. Elçilerin İşleri 1:7’de Rabbimiz İsa Mesih, “Baba’nın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri bilmenize gerek yok” diyor. Bizim mevsimleri ve uyarı işaretlerini bilmemiz yeterli.
Daniel 8’de başka bir tarih dersiyle karşılaşıyoruz. Aranızda okulda tarih derslerini hanginiz sevmiyordu? Herhalde çoğumuz tarih derslerinde sıkıntı yaşamışızdır, değil mi? Tarihler, isimler, şehirler, ülkeler, savaşlar, antlaşmalar, ezber, ezber, ezber! Aslında tarih heyecan verici bir konu. Umarım bu bölümler tarihin ne kadar önemli bir konu olduğunu anlamamıza yardımcı olur.Burada bahsedilen krallar ve krallıklar çok ilginç, değil mi? Birdenbire karşımıza çıkıveriyorlar. Çok önemli dünya liderleri hızla, aniden önümüzden geçip gidiyorlar. Çünkü Tanrı hareket halinde ve işini yapıyor. Sekizinci bölüm bize başka bir tarih dersi veriyor ve yedinci bölümdeki iki canavara odaklanıyor. Bu canavarlar burada Med-Pers ve Grek İmparatorlukları olarak tanımlanıyor. Buradaki görüm nedir ve ne anlama geliyor? Bu bölüm iki kısma ayrılan uzun ve ayrıntılı bir bölüm. Birazdan buna odaklanacağız ama ilk olarak melek Cebrail’in bunu Daniel için nasıl yorumladığına bir bakalım.Bu ayetlere bakın. Daniel bir koç görüyor. Daniel kanalın kıyısında duruyor ve gözlerini kaldırdığında koç kanalın ucunda duruyor. Daniel’in nerede bulunduğunu hatırlayın. Babil’in doğusunda, yani Perslerin topraklarında bulunuyor. 7:20’de bu koçun Pers İmparatorluğu olduğunu anlıyoruz. Bu koçun iki boynuzu olduğunu görüyoruz. Aynen yedinci bölümdeki ayı gibi. Ayının dört ayağı vardı ama iki ayağı diğer ayaklarından daha büyüktü. Sanki yana yatarak sadece iki ayağıyla yürüyordu. Burada da koçun iki boynuzu var ama bir boynuz diğerinden çok daha uzun. Bu durum Medlere ve Perslere işaret ediyor. Medya ve Persya, iki imparatorluğun birleşip tek imparatorluk haline gelmesidir. Bu birleşimin sonunda Persler hızla büyüyüp Medya İmparatorluğu’nu da yutuyorlar.
Şimdi bu koç batıya, doğuya ve kuzeye saldırıp her yeri ele geçiriyor ve hiç bir canavarın ona karşı duramadığını görüyoruz (8:4): Koçu batıya, ve kuzeye, ve güneye doğru tos vurmakta gördüm; ve onun önünde hiç bir hayvan duramadı, ve onun elinden kurtaran yoktu; ve dileğine göre yaptı, ve kendini büyüttü. Kimse onun elinden kurtaramadı! Kim ne karşılık verdiyse koçun önünde yıkıldı. Evet, 8:20 iki boynuzun Medya ve Persya’ya işaret etmekte olduğunu söylüyor. Boynuzlar kralların ve gücün sembolleridirler. İki krallık var: Medya ve Persya kralları.Bütün yeryüzü üzerine batıdan bir teke geldi, ve ayağı yere dokunmuyordu; ve tekenin gözleri arasında göze çarpan bir boynuzu vardı. Daniel bu olayı düşünürken göze çarpıcı bir boynuzu olan bir teke (erkek keçi) görüyor. Koç doğudan batıya doğru, teke de batıdan doğuya doğru ilerliyor. Bir yerde karşılaşıp çarpışacakları kesin gibi görünüyor! Bu teke batıdan doğuya doğru ayağı yere dokunmadan ilerliyor. Daniel 7’deki üçüncü canavar, aslana benzeyen leoparı hatırlıyor musunuz? Kanatları vardı! Kanatları olan bir leopar hız anlamına gelir. Grek İmparatorluğu’nun dünyanın dört bir tarafına nasıl hızla yayıldığını anlatmak için bu ifadeler kullanılıyor. Bu imparatorluğun Daniel 8’de yere bile basmadan hızla yayıldığını görüyoruz. İşte Grek İmparatorluğu bu kadar hızla yayıldı.
Beşinci ayette gözlerinin ortasında çarpıcı bir boynuzu olduğunu görüyoruz. Melek Cebrail, Daniel 8:21’de o kıllı teke Yunan ili kralıdır ve gözleri arasında olan büyük boynuz birinci kraldır der. Grek İmparatorluğu’nun ilk kralı kimdi? Hepimiz Büyük İskender’i tanıyoruzdur, değil mi? En azından tarih derslerinde bir yerlerde adını duymuşuzdur. Tarih derslerinde aklımızda kalan bazı dersler arasında Büyük İskender ve Julius Sezar gibi isimler mutlaka olmalı. Büyük İskender’in imparatorluğu Makedonya’dan Anadolu’ya, oradan Kuzey Afrika’ya, Hindistan’a, Afganistan’a ve Türkmenistan’a kadar ilerlemişti.Bir imparatorluk doğudan batıya, bir imparatorluk da batıdan doğuya doğru ilerliyordu. Bu durumda hayvanca bir canavar savaşıyla karşılaşmamak mümkün değil. Ve ırmağın önünde durmakta olduğunu gördüğüm, iki boynuzu olan koçun yanına geldi, ve onun üzerine kuvvetinin şiddetiyle seğirtti. Ve koçun yanına yaklaşmakta olduğunu gördüm ve ona karşı kudurdu ve koçu vurup iki boynuzunu kırdı ve koçta onun önünde durmaya kuvvet yoktu ve onu yere çaldı ve onu çiğnedi ve onun elinden koçu kurtaran yoktu. (8:6-7). Bu büyük zaferden sonra, teke olarak resmedilen Grek İmparatorluğu oldukça güçlenip Pers İmparatorluğu’nu tamamen ele geçiriyor ve Hindistan’ın kuzey bölgelerine kadar ilerliyor!
Tarih okumayı seviyorsanız bazı efsane savaşları kesin duymuşsunuzdur. İ.Ö. 331’de Greklerle Persler arasında Gaugamela Savaşı bugün bir çok harp okulunda okutulmaktadır. Eski savaş stratejileriyle ilgilenenler İskenderin bu savaşta kullandığı taktiklere hayran kalıyorlar. Büyük İskender bu savaşta Persler sayıca üstün olmalarına rağmen öyle bir stratejiyle savaşı yönetmişti ki, bu savaşın sonunda Persleri tamamen tarih sahnesinden silmişti. Fakat Daniel 8’de çok kısaca bahsedilip geçiyor. Tanrı’nın amacı bu ayrıntıları vermek değil, değil mi? Ve teke kendini pek çok büyüttü; ve zorlu olunca, büyük boynuz kırıldı ve onun yerine, göklerin dört yeline doğru, göze çarpan dört boynuz çıktı (8:8). Kırılan bu boynuz Büyük İskenderdir! Boynuzun kırılması onun beklenmedik bir şekilde öldüğü anlamına geliyor! Büyük İskender 33 yaşındayken ölmüştü ve yerine geçecek varisi olmadığı için imparatorluğu dört parçaya bölünmüştü. Kuzey Yunanistan ve Bulgaristan’da Lysimachus ve Cassander Krallığı, Anadolu, Suriye, Filistin bölgesinde Antigonus Krallığı, Mısır’da Ptolemy Krallığı ve Fırat’tan Hindistan’a kadar olan bölgede de Seleucid Krallığı kuruldu (İ.Ö. 303). Daniel 8:9 ayeti bu krallıklardan birisine odaklanıyor: onların birinden küçük bir boynuz çıktı, ve güneye doğru, ve batıya doğru, ve güzel diyara doğru çok büyüdü. Bu boynuz büyüyerek çok büyük bir imparatorluk haline geliyor. Daniel’in sürgünde yaşadığını unutmayalım. Yahudiler neredeyse 70 yıla yakın sürgündeler. Tapınakları, kralları, rahipleri, sunakları yok. Kendilerini yönlendirecek kimse yok.
Bu küçük boynuz güzel ülkeye, yani vaat edilen diyara doğru yayılıyor. Küçük boynuzun dört kez ‘büyük’ olarak tanımlandığını görüyoruz. Pers İmparatorluğunun büyük olduğunu bir kere, Greklerin bir kere, ama küçük boynuzun büyük olduğunu dört kere okuyoruz! Cebrail’in küçük boynuzu hakkındaki sözlere bir bakın: onların krallığının son vaktinde günahkârlar ölçülerini doldurunca, sert yüzlü, ve bilmeceler anlayan bir kral çıkacak (8:23). Bu boynuza dört kez büyük deniyor ve sert yüzlü olduğu söyleniyor. İlginç bir tarif, değil mi? Sert yüzlü bir kral! Büyük İskender’in krallığının dörde ayrıldığını biliyoruz. Bu krallıklardan ikisi sürekli birbiriyle savaş halinde. Bu savaşa Suriye-Mısır savaşı diyelim. Seleucid (Suriye) ve Ptolemy (Mısır) yönetimlerinin savaşlarının ortasında İ.Ö. 175’te 4. Antiochus Seleucidlerin kralı oluyor ve Ptolemy Krallığı’na karşı saldırılara devam ediyor. (Daniel’in görümünden yaklaşık 300 sene kadar sonra). Antiochus kendisine Teos Epifanus, yani Tanrı’nın görüntüsü adını veriyor. Antiochus kendisini beden almış Tanrı olarak tanıtıyordu. Çevresindekiler de ona ‘Çılgın Zeus’ lakâbını takmışlardı. Sert Yüzlü, Çılgın Zeus, Beden Almış tanrı lakaplarını taşıyan bu kralla ilgili şu hatırlatmayı okuyoruz: onun kuvveti büyük olacak, fakat kendi kuvvetiyle değil ve şaşılacak surette harap edecek ve işi iyi gidecek ve istediğini yapacak ve zorlu adamları ve mukaddes kavmı helâk edecek (8:24). Bu kralın gücü kendisinden kaynaklanmıyor! Tüm Daniel kitabı boyunca tüm krallıkların, tüm güç kimden geliyor? Tanrıdan! Krallar ve krallıklar gelip geçiyor, ama Tanrı hiç değişmiyor. Daniel 2’deki görümde Nebukadnessar’a söylemişti ve bu bölümde de Belşassar’a ve diğerlerine söylüyor.Bu kral büyüktü ama bu güç kendisinden değildi. İsa Mesih de Pontus Pilatus’a “Sana gökten verilmeseydi, benim üzerimde hiçbir yetkin olmazdı” dememiş miydi? Tanrı’dan olmayan otorite yoktur, Tanrı vermezse kimse yetki sahibi olamaz. Antiochus Epifanus 8:10’da şöyle tanımlanıyor: Göklerin ordusuna kadar da büyüdü; ve bu ordudan ve yıldızlardan bazılarını yere düşürdü, ve onları çiğnedi. Antiochus kendi gücünü Tanrı’nın gücü gibi görüyordu. Sanki Tanrı beden alıp sahneye inmiş ve yeryüzünün yönetimini ele geçirecekmiş gibi tanımlamalar var. Tabii ki bu bir görüm. Yani, Antiochus vaat edilen diyarı ele geçirmiş ve yönetim tamamen onun elindeydi.
Daniel 8:24’te güçlüleri ve kutsal halkı yok edecek derken Rab’bin halkından bahsediyor. Yani, Tanrı Tanrı’ya saldırıyor gibi bir durum. Onuncu ayetteki göklerin yıldızları Yahudilerdir… Antiachus’un onlara saldırdığına dikkat edin ve yıldızlardan bazılarını yere düşürdü, ve onları çiğnedi diyerek Yahudiler’e eziyet edeceğini göstermiş oluyor. Teke keçi koçu nasıl ezdiyse Antiochus da Yahudiler’i öyle ezecek: O ordunun başbuğuna kadar kendisini büyüttü ve daimî yakılan takdimeyi ondan çekip aldı, ve makdisinin yeri yıkıldı. Tanrı’ya karşı çıkıp O’nu bile ezmek istediğini görüyoruz. Tanrı’ya ibadet edilmesini istemiyor, Tanrı’ya gerçek ibadete karşı çıkıyor. Günlük sunuları kaldırıp Yahuda’daki tapınağı yıkıyor: Ordu ile daimî yakılan takdime, günah yüzünden onun eline verildi ve hakikati yere çaldı ve istediğini yaptı ve işi iyi gitti.
Tarihte Antiochus ne yaptı da böyle hatırlanır oldu? Burada tapınağı, sunuları ve Tanrı’nın halkını çiğnediği söyleniyor. İnsan bedeni alan bir tanrı olduğuna inanarak Mısırlılara saldırdı ama büyük bir ordusu yoktu. Yenilerek geri çekilirken Yeruşalim’de durdu ve tapınağın olduğu yerde üç gün içinde kırk bin Yahudi’yi öldürüp kırk bin Yahudi’yi de köle olarak aldı. Bir yıl sonra tekrar Mısır’a saldırdığında Romalılarla karşılaştı. Geri çekilirken bir süre Yeruşalim’de konakladı ve Şabatı ve sünneti yasakladı. Şabatı ve sünneti uygulayan Yahudileri öldürmeye başladı. Kutsalların kutsalına girip rahipleri öldürdü ve sunakta domuzlarla birlikte Yahudileri kanları birbirine karışacak şekilde onları kesmeye başladı. Bütün bunları da ilahı Zeus’a adadı! Bundan sonra, İ.Ö. 167-160 yılları arasında Yehuda Makkabi Antiochus’a karşı büyük bir ayaklanma başlatıyor. Bugün Yahudilerin ışıkları bayramı olarak kutladıkları Hanukka Bayramı da Antiochus’un tapınaktan atılmasını kutladıkları bir bayramdır. Tapınak yeniden açıldıktan sonra yağdanlıkta sadece bir günlük yağları kalmıştı ama bu yağ tapınağı sekiz gün aydınlatmaya yetiyor. Bu nedenle, Yahudiler bugün Işıklar Bayramı denilen Hanukka’yı 8 gün boyunca kutlanmaktadırlar.
Siyaseti ile elinde hileyi semereli kılacak; ve kendisini yüreğinde büyütecek, ve emniyet içinde olan bir çok adamları helâk edecek; ve reisler Reisine karşı ayaklanacak; fakat kendisine el dokunmadan kırılacak. Antiochus insan eli değmeden yok edilecekti. Burada da kralları harekete geçirenin de onları durduranın da Tanrı olduğunu görüyoruz. Tanrı’nın parmağının duvara yazdığı yazıyı, Tanrı’nın dağdan yonttuğu taş parçasını Nebukadnessar’a karşı nasıl kullandığını unutmayalım. Bu taşın insan eliyle değil, Tanrı’nın eliyle yontulduğunu görüyoruz. Tanrı’nın krallığı İsa Mesih’in ölümden dirilişi ve tekrar gelişiyle yeryüzünün bütün krallıklarını ezecekti. Kardeşler, bu görüm sadece Med, Pers, Grek imparatorluklarıyla ilgili değil, aynı zamanda vaat edilen diyardaki Tanrı’nın halkıyla uğraşan Antiochus’la da ilgili. Bu kişi Yahudileri öldürüyor, tapınağı, gerçek ibadeti eziyor, onları köleliğe götürüyordu. Cebrail, bu görümün sonla ilgili olduğunu anla diyor ve çünkü görüm sonun belirlenen zamanıyla ilgilidir, derken tarihin bu kısmının sonunda bahsediyor.Tarih gerçekten de boş ve saçma mı? Henry Ford haklı mıydı? Tanrı neden bize tarih dersleri veriyor? Neden bütün bunları anlatıyor? Neden kısaca Yahudiler’e ‘sizi kurtaracağım, merak etmeyin’ demiyor? Neden bu kadar çok detaya iniyor? Neden tarih hakkında dersler veriyor? Eğer materyalistteniz tarih gerçekten de saçmalıktır. Biz Tanrı’nın varlığına inanıyoruz. Zamanı ve tarihi Rabbin yarattığını biliyoruz. Tarih Tanrı’nın hikayesidir. Tamam ama Tanrı neden Daniel’e ve bize bir tarih dersi veriyor? Tabii ki, isimleri ve tarihleri ezberlememiz için değil.
Size üç noktadan bahsetmek istiyorum. Neden bir tarih dersi daha? Birincisi, bu Daniel kitabındaki bir duyurudur: Krallar ve krallıklar yükselir, gelir ve geçerler. Bütün bunlar Tanrı’nın isteğiyle ve eliyle olur, fakat Tanrı’nın krallığı edediyen kalıcıdır. Büyük İskender’e bir bakın. Çok büyük bir adam ama burada bir kaç ayete sığdırılıyor, ve tarihe karışıp geride kalıyor. Altı milyon Yahudi’yi katleden Nazi Almanyası’nı hatırlayın. On yıllık yönetimlerinde dünyayı titretmişlerdi. Nürnberg mahkemelerinde yargılandıktan sonra ölüm cezası alıp öldürülüyorlar. Ölüleri yakıldıktan sonra yüzlerce Nazi liderinin külleri tek bir kutuya sığdırılıyor ve tek bir sürücünün kullandığı bir araçla yağmurlu bir günde Bavyera’nın ormanlarında külleri yağmurun oluşturduğu çamurlu bir akıntıya dökülerek yok ediliyor! Yönetimler gelip geçer ama Tanrı’nın krallığı kalıcıdır.
Tanrı bu gerçeği Daniel’e koç, teke, boyuz görümüyle tekrar hatırlatıyor. Tanrı kutsallarını koruyacağına dair söz veriyor. Tanrı bizimleyse kim bize karşı durabilir? Tanrı’nın amacını kimse engelleyemez. Cehenemin kapıları da ona karşı dayanamaz! Burada Tanrı’nın çocuklarının en zor şartlarda dahi korunacaklarını görüyoruz. Tapınak yıkıldı, kirletildi, Yahudiler öldürüldü, kendisine beden almış tanrı diyen bir deli Tanrı’ya karşı duruyor ve üç günde kırk bin Yahudi’yi öldürüp kırk bin kişiyi köle ediyor. Kral Antiochus bütün bunları yaparken İsrail halkı nerede? Tanrı’nın halkı nerede? Sürgündeler mi? Babil’deler mi? Persya’da mı, Yunanistan’da mı? Hayır, vaat edilen diyardalar! O güzel diyara geri dönmüş durumdalar. İ.Ö. 175’te Yeruşalim’deydiler, kralları, rahipleri, tapınakları vardı? Peki Tanrı ne yapıyordu? Tanrı onları koruyacağına söz vermişti ama bu vaat zenginlik vaadi değildi. Onların arasında arta kalan küçük bir azınlığın içerisinden Mesih gelecekti. İşte bu nedenle sert bir zulme uğruyorlardı!Her ne olursa olsun Tanrı onları koruyacaktı. Dünya haberlerine ve ülkemizdeki haberlere baktığımızda iyi haber göremiyoruz. Dünyada savaşlar, ölümler, tecavüzler arttıkça artıyor. Tanrı kontrolü elinden bırakmıyor. Tanrı kutsallarını koruma vaadini ve İncil’in kurtuluş müjdesini yayma vaadini gerçekleştiriyor. Kiliseyi ezen ve durmadan yok etmeye çalışan yönetimler gelmeye devam edecekler. Tanrı kilisesine, kutsallarına sadıktır.
Tanrı tarih dersi veriyor çünkü bizleri gelecekte yaklaşmakta olan şeylere hazırlamak istiyor. Daniel, Babil İmparatorluğu’nun 350 km kadar doğusunda, yani Pers İmparatorluğu’nun içlerindeyken bir görüm görüyor. Persler, Grekler, Seleucidler, Romalılar geliyor. Rab onları yaklaşmakta olan zorluklara hazırlıyor. Biz zaten bazı denenmelerden geçerken oldukça zorlanıyoruz. Buradaki tarih boyunca Yahudilere ve bize bazı resimler veriliyor. Bir süreliğine bazı sıkıntılardan, alevlerden geçeceğimizi ve altın gümüş gibi arıtılacağımızı anlamamız gerekiyor. Çevremizdeki dünyanın bizi ezmeye çalışacağını anlamalıyız. İsa ‘benden nefret ettikleri gibi sizden de nefret edecekler’ diyor. Rabbimiz İsa Mesih bizleri hazırlamak, bizlere yardım etmek istiyor. Mesih karşıtı yönetimler geldi ve gelmeye devam edecekler. Rab, imanla kendisine sarılıp hazır olmamızı istiyor. Antiochus anti-mesih idi. Ona benzer bir çok kral geldi geçti. Nihai zamanda Mesih-Karşıtı gelecek ama o da kazanamayacak. Mesih kutsallarını hazırlamaya devam ediyor.
Geçen hafta 2 Selanikliler 2’de Mesih karşıtının gelişinin nasıl açıklandığını anlatmıştım. Rab geldiğinde Mesih-Karşıtını nasıl öldürüyor? Ağzının nefesiyle! İşte bu kadar kolay. Tanrı kilisesini ezenleri işte böyle haritadan silecek. Tarih saçmalık mı? Kesinlikle hayır! Tanrı kutsallarına sadıktır. Daniel 8’in anlamı budur. Tanrı antlaşma halkına sadık, sevgi dolu bir Tanrıdır. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un Adıyla. Amin.