İmanımızın Temelleri Serisi

Endişelenmeyin Tanrı Sizi Seviyor | Mezmur 13

Rev. Toğrul Salamzade tarafından | İmanımızın Temelleri Serisi

Rev. Toğrul Salamzade tarafından | İmanımızın Temelleri Serisi

Endişelenmeyin Tanrı Sizi Seviyor

Ne zamana dek, ya RAB, Sonsuza dek mi beni unutacaksın? Ne zamana dek yüzünü benden gizleyeceksin? Ne zamana dek içimde tasa, Yüreğimde hep keder olacak? Ne zamana dek düşmanım bana üstün çıkacak? Gör halimi, ya RAB, yanıtla Tanrım, Gözlerimi aç, ölüm uykusuna dalmayayım. Düşmanlarım, “Onu yendik!” demesin, Sarsıldığımda hasımlarım sevinmesin. Ben senin sevgine güveniyorum, Yüreğim kurtarışınla coşsun. Ezgiler söyleyeceğim sana, ya RAB, Çünkü iyilik ettin bana.

Sevgili kardeşler, çocukluk dönemlerinizde hepinizin yaşamış olduğu olumsuz tecrübeler vardır. Bu tecrübeler bazen daimî olarak devam eden bazen de belirli başlı dönemlerde oluşan problemlerle ilgiliydi. Kimi zaman yaşamış olduğunuz sorun annenizle veya babanızla iken, kimi zaman da okulda veya mahallede akranlarınızla ilgili sorunlardı. Çocukluğumuzda sorunlarımızla baş etme yöntemlerimiz günümüzdekinden elbette farklıydı. O zamanlar kimimizin güvenli alan olarak belirlediği bir yer vardı ve orada oturup zaman geçirmek bile bizleri rahatlatırdı. Kimilerimizin -muhtemelen kız çocuklarının- oyuncak ayıları veya çeşitli pelüş oyuncakları vardı ve onlara sarılırken, az da olsa kendimizi güvende hissederlerdi. Bir şeylere tutunarak veya bir yerlere giderek “güvenli alan” oluşturma arzusu, bebekliğimizden beridir var. Mesela bir bebek annesinin kokusunu aldığında, rahatlar ve ağlayışı kesilir çünkü bebek bilir ki, annesi oradadır, yanındadır. Bu durum ömrümüzün son günlerine kadar böyle devam etmektedir.

Bugün okuduğumuz metin de Kral Davut’un ve bizim de Hristiyanlar olarak güvenli alanımız ile ilgilidir. Kutsal Yazılar, güvenli alanımızın her daim Tanrı olduğunu öğretmektedir. Kral Davut, yazmış olduğu 13. Mezmur’un sözlerinde de yaşadığı kaygıyı ve güvenilmesi gereken Kişinin Tanrı olduğunu ikrar eder. Bugün, Tanrı’nın çocukları olan bizler de Davut’un yaşadığı sorunlarla karşı karşıya geldiğimiz zaman Tanrı’ya nasıl tutunmamız gerektiğini iki başlık altında inceleyeceğiz: (1) Gökler Bazen Sessiz Kalır, (2) Tanrı’nın Sevgisine Güvenin!

#1: Gökler Bazen Sessiz Kalır (1-4)

Kral Davut, yazdığı Mezmur’a şu sözlerle başlıyor: “Ne zamana dek, ya RAB, Sonsuza dek mi beni unutacaksın? Ne zamana dek yüzünü benden gizleyeceksin? Ne zamana dek içimde tasa, Yüreğimde hep keder olacak? Ne zamana dek düşmanım bana üstün çıkacak? Gör halimi, ya RAB, yanıtla Tanrım, Gözlerimi aç, ölüm uykusuna dalmayayım. Düşmanlarım, “Onu yendik!” demesin, Sarsıldığımda hasımlarım sevinmesin.

Kral Davut, sözlerine soruyla başlıyor. Aslında buna soru da denmez, çünkü bu bir sitem ve bir yardım çağrısıdır. Davut’un sözlerinde gizli olan şey bir yardım beklentisidir çünkü sorduğu soruları gerçekten bir soru olarak değil, ancak retorik şeklinde edilen bir sitem olarak sormaktadır. “Ne zamana dek, ya RAB, Sonsuza dek mi beni unutacaksın? Ne zamana dek yüzünü benden gizleyeceksin? Ne zamana dek içimde tasa, Yüreğimde hep keder olacak? Ne zamana dek düşmanım bana üstün çıkacak?” Davut’un sorduğu bu dört soru, onun çaresizliğini, zayıflığını, belki pişmanlığını, cevaplanmamış sorularının olduğunu, gücünün tükendiğini ve yardıma ihtiyacı olduğunu yansıtmaktadır.

Bazı yorumcular, Davut’un bu sözlerinin düşmanı olan Saul veya Avşalom’u düşünerek yazdığını ya da ölüm veya ölüme götüren yol ile ilgili kaygılarından dolayı yazdığını düşünmektedirler. Bunu tam olarak bilmek belki de imkânsız ancak tek bir varsayımın üzerinde durmak da doğru olmaz ve hermenötik hataya sebebiyet verir. Dolayısıyla, Davut’un yaşadığı sıkıntı her ne olursa olsun, tüm olasılıkları birleştirip bir özet olarak değerlendirmek daha doğru bir yöntem olur.

Davut, Tanrı’yla büyük deneyimler yaşamış bir adamdı. Tanrı onu, Samuel vasıtasıyla, o henüz çocukken çağırdı. Davut büyüdü, Golyat’ı öldürdü ve bunu, Tanrı’nın gücü ve bahşettiği cesaretle yaptı. Daha sonra Davut kral oldu ve hayatında birçok olumlu ve olumsuz deneyimler yaşadı. Ancak tüm bunları özetleyecek olursak, Davut Tanrı’nın adamıydı ve O’nu hoşnut etmeye gayret etmekteydi. Davut’un amacı Tanrı’nın ismini yüceltmekti.

Fakat Tanrı’yı tanıyan ve seven Davut’un hayatında bir şeyler yolunda gitmiyordu. Birçok şey yaşamıştı ancak hayatındaki sorunlar peşini bırakmıyordu. Tabii ki sorunların ne olduğunu bilmiyoruz, ancak bildiğimiz şey, onun yaşadığı sıkıntıların günümüzdeki sıkıntılardan pek de farklı olmadığıdır. Belirsizlikler üzerinden çıkarım yapmak yerine, Davut’un sorunlarını birkaç kısma bölüp incelemek doğru bir tercih olacaktır.

  1. Davut’un, Tanrı’nın tutumuna olan sitemi

Davut, Tanrı’yı uzun bir süre bekledi. “Ne zamana dek, ya RAB, Sonsuza dek mi beni unutacaksın? Ne zamana dek yüzünü benden gizleyeceksin?” (1.ayet). Davut, Tanrı’nın, vaktinde harekete geçmediğini düşünüyordu. “Ne zamana dek, ya RAB” derken, sanki “Artık yetmedi mi?” diyordu. Usanmıştı, yorulmuştu, bıkmıştı. Yaşadığı onca acının üstüne, Tanrı’nın ondan uzak durması, ona seslenmemesi, yüreğine huzur ve esenlik vermemesi, fırtınayı dizginlememesi, Davut’u üzmüştü. Davut, Tanrı’nın onu unuttuğunu düşündü. Anlık da olsa Tanrı’nın onu terk ettiğini zannetti. Tanrı’nın kendisinden kaçtığını, uzak durduğunu düşündü bir an için. Bu sebepten ötürü, Tanrı’ya sitem etti.

Elbette Tanrı, Davut’u ne unuttu ne terk etti ne de ondan yüzünü gizledi. Ancak Davut, yaşadığı kaygının neticesinde böyle hissediyordu. Davut, her şeye gücü yeten Tanrı’nın onu sevmediğini düşündü. Böyle hissetmesinin sebebi, elbette koşullar ve yaşadığı bazı olumsuz tecrübelerdi.

  1. Davut’un koşullara olan sitemi

Davut, daha sonra çevresel ve dahili koşullardan söz ederken şöyle diyor: “Ne zamana dek içimde tasa, Yüreğimde hep keder olacak? Ne zamana dek düşmanım bana üstün çıkacak?” (2.ayet). Böylelikle Davut, önce Tanrı’nın kendisinden uzak kaldığına sitem etti, sonrasında ise tasa ve kederden sitem etmeye başladı. Davut adeta, “Ya Rab görmüyor musun?” diye haykırıyor. Keder ve tasa onu o kadar çok ezmeye başladı ki, artık dayanamayıp Rabbe koşullar konusunda da sitem etmeye başlıyor. Davut, elbette Tanrı’nın her yerde olduğunu biliyordu: “Nereye gidebilirim senin Ruhun’dan, Nereye kaçabilirim huzurundan? Göklere çıksam, oradasın, Ölüler diyarına yatak sersem, yine oradasın. Seherin kanatlarını alıp uçsam, Denizin ötesine konsam, Orada bile elin yol gösterir bana, Sağ elin tutar beni.” (Mezmur 139:7-10). Başka bir deyişle, Davut Tanrı’ya yalvarıyor. “Senin her şeyi bildiğini, her yerde olduğunu ve her şeyi gördüğünü biliyorum, ancak sessizsin ve yüzünü bana göstermiyorsun” diyor. İlginç olan, Davut’un bu hisleri anlık olarak yaşamamasıdır; Davut aynı hisleri her gün yaşıyor. Dolayısıyla bu hisler için önce Tanrı’ya sonra ise çevresel koşullara sitem etmeye başlıyor.

Tüm bu sitemlerden sonra Davut, artık dua kısmına geçerek şu sözleri söylüyor: “Gör halimi, ya RAB, yanıtla Tanrım, Gözlerimi aç, ölüm uykusuna dalmayayım. Düşmanlarım, “Onu yendik!” demesin, Sarsıldığımda hasımlarım sevinmesin.” Davut, duasında Tanrı’nın dikkatini kendi üzerine çekmeye çalışıyor. Issız bir adaya düşmüş bir insan nasıl ateş yakarak, fişek kullanarak veya bağırarak, çevreden geçen teknelerin veya uçakların dikkatini çekmeye çalışıyorsa, Davut da aynı şekilde Rab Tanrı’nın dikkatini çekmeye çalışıyor. Tanrı’nın görmediğini ve duymadığını varsayarak aslında hata yaptığının gayet farkında olan Davut, Tanrı’ya, “Gözlerimi aç, ölüm uykusuna dalmayayım” diye yalvarıyor. Çünkü kendisi de gözlerinin üzerinde bir peçe olduğunun farkında. Kendisi de gözlerinin görmediğinin farkında. Bu yüzden doğruları görebilmek için Tanrı’dan yardım istiyor. Zira eğer gerçekleri görmezse, eğer hataya düşmeye ve karanlığa gömülmeye devam ederse, düşmanları sevinecekler.

Kutsal Kitap’ta sıkça “düşman” kavramı kullanılır ve bu kavramı Davut kullandığı zaman “Tanrı’ya karşı olanlar” olarak nitelendirilebilir. Davut, “Düşmanlarım, “Onu yendik!” demesin, Sarsıldığımda hasımlarım sevinmesin” diye dua ederken, aslında Tanrı’nın kendi ismini yüceltmesi için dua etmektedir. Çünkü eğer Davut ruhsal olarak çöküntü yaşar ve mahvoluşa doğru giderse, Tanrı’ya inanmayanlar Davut’la alay ederek Tanrı’nın ismini küçük düşüreceklerdi.

Sevgili kardeşler, sizin de günlük yaşantımızda Davut gibi hissettiğimiz anlar olmuştur, vardır ve olmaya devam edecektir. Sizler de tıpkı Davut gibi hayatlarınızdaki belirli alanlarda sorunlar yaşayabilir, içinden çıkılmaz durumlara girebilir ve ne yapacağınızı bilmeyebilirsiniz. Bazen başımıza gelen olumsuz şeyler Tanrı’nın varlığı ve iyiliği dahil birçok konuda bizleri şüpheye itebilir. Dua ediyorsunuz, ama gökler sessiz. Haykırıyorsunuz, ama cevap gelmiyor. Sanki bütün dünya size karşı. İş yerinizde yaşadığınız sıkıntılar, evlerinizde yaşadığınız çatışmalar, ülke siyaseti, global krizler, ekonomik problemler – sanki bunlar yetmezmiş gibi bir de Tanrı da yüzünüze bakmıyor. “Tanrı, görmüyor musun?” diye sormak istiyorsunuz.

Sevgili kardeşler, Davut’un bu siteminden öğrenmemiz gereken birkaç şey var. Öncelikle, Davut sitem etmekten korkmadı. Sitem ederken, asla Tanrı’yı suçlamadı ve “Gözlerimi aç” diye dua etti. Davut her şeyin farkındaydı ancak duyguları ve çevresel koşulları altında eziliyordu. Çevresel koşullar endişesini artırmış, endişesi de gözlerini kör etmişti. Ne yapacağını bilmeyecek bir durumdayken, Rabbe sitem etti ve merhamet diledi.

Ey Rabbin halkı, sizler de sıkıntılarla karşı karşıya geldiğiniz zaman Tanrı’ya karşı samimi olun. Unutmayın ki Tanrı her şeyi biliyor. Nasıl ki Davut Tanrı’ya karşı tüm samimiyeti ve duygularıyla seslenip sitem ettiyse, siz de sıkıntıya düştüğünüzde O’na samimi bir şekilde yakarmaktan çekinmeyin. Evet, bazen gökler sessiz kalır. Evet, bazen boşluğa dua ediyormuş gibi hissedebilirsiniz. Evet, bazen Tanrı’nın uygun gördüğü zaman size çok geç veya erken gelebilir. Ancak sakın unutmayın: Rab her zaman oradadır.

Böyle durumlarda dua edin ki Rab gözlerinizi açsın; öyle ki gözlerinizdeki peçe kalksın. Gözlerinizdeki peçe kalktığı zaman Tanrı’nın iyiliğini tıpkı Davut gibi görebileceksiniz. Ancak yine de asla göz ardı etmemeniz gereken bir başka şey de Tanrı’nın yüceliğidir. Davut Rabbe dua ettiği zaman kesinlikle yalnızca kendi iyiliğini düşünmedi. O, “Düşmanlarım, “Onu yendik!” demesin, Sarsıldığımda hasımlarım sevinmesin” diye dua etti. Bu durumda sizler de sevgili kardeşler, Tanrı’nın yüceliği için dua etmeyi ihmal etmeyin. Unutmayın ki, yaşamınızda olan her şey yalnızca O’nun yüceliği için olmalıdır. Bakın ayette ne yazıyor: “Sonuç olarak ne yer ne içerseniz ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın” (1Ko. 10:31).

Sevgili kardeşler, sevinciniz de kederiniz de Tanrı’yı yüceltmelidir. Her koşulda, tıpkı Davut gibi Tanrı’nın yüceliğini gözetin. Elbette, hak ettiğinizden daha düşük maaş almanız, yoğun çalışma saatleri, maddi sıkıntılar, arkadaşlarınızla veya eşinizle olan problemler, siyasi meseleler ve benzeri durumlar sizleri çok üzebilir. Hatta bu durumların getirmiş olduğu bedelleri de bazen yalnızca siz ödemek durumunda kalabilirsiniz. Fakat her ne olursa olsun, Tanrı’nın iyiliğini gözetmeye gayret edin, çünkü O da sizin iyiliğinizi gözetmektedir.

#2: Tanrı’nın Sevgisine Güvenin! (5-6)

Kral Davut, sitemlerden ve hissettiği korkunç kaygılardan sonra elçi Pavlus gibi bir geçiş yapıyor: “Ben senin sevgine güveniyorum, Yüreğim kurtarışınla coşsun. Ezgiler söyleyeceğim sana, ya RAB, Çünkü iyilik ettin bana” (5-6.ayetler). Tüm sitemlerden, kederden ve tasadan sonra Davut, Tanrı’nın iyiliğini anımsamaya başladı. Kendi hayatında yaşamış olduğu onlarca güzel şeyde hep Tanrı’nın, onun yanında olduğunu anımsadı. Bunu asla unutmadı. Golyat’ı öldürürken, Tanrı onun yanındaydı mesela. Küçücük taşla koskoca bir devi nasıl öldürebilirdi yoksa?

Davut, Tanrı’nın sağlayışını anımsadı ve her ne olursa olsun veya her ne yaşarsa yaşasın Tanrı’nın ona hep destek olacağını biliyordu. Davut, hayatının geri kalan dönemlerinde çok zor zamanlardan geçti. Tanrı’nın terbiyesini de şefkatini de gördü ve deneyimledi. Yaşadığı olumsuzlukların sonucunda, Tanrı’nın yüreklere vereceği huzur ve esenliği de çok iyi biliyordu. Bu nedenle, Rabbin iyiliğinden asla şüphe etmedi. Zira ayette bahsedilen sevgi, sıradan bir sevgi değil, ancak Tanrı’nın antlaşma sevgisidir. Tanrı, İbrahim ile yaptığı antlaşmada yüce sevgisini göstermiştir. O, kendisini sevenleri bırakmayan Tanrı’dır. O, sadık Tanrı’dır. O, gören, bilen ve yardıma koşan Tanrı’dır.

Sevgili kardeşler, sizler de Tanrı’nın iyiliğinden asla şüphe etmeyin. Unutmayın ki başınıza gelen her şey sizin iyiliğiniz ve Tanrı’nın yüceliği içindir. Bizler bu gerçekleri hem Eski hem de Yeni Antlaşma’da görmekteyiz. Bakın elçi Pavlus bu konuda ne diyor: “Tanrı’nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz” (Rom. 8:28).

Sizler dua ederken, sitemlerinizi, şikayetlerinizi, üzüntülerinizi ve hayal kırıklıklarınızı Tanrı’ya bildirirken, aklınızın bir kenarında Tanrı’nın bütün bunları sizin iyiliğiniz için kullandığını bilin. Hayatta başarmaya çalışıp başaramadığınız şeyler olabilir, kariyer sorunları, okul veya eğitim sorunları, ilişkisel çatışma ve anlaşmazlıklar – kısacası her şey Tanrı’nın yüceliği ve sizin iyiliğiniz için etkindir. Tanrı, sizi kurtardığı zaman mahvetmek için kurtarmadı. O, siz O’nu daha iyi tanıyın ve ismini daha iyi yüceltin diye sizin iyiliğiniz için etkindir.

Kuşkusuz Tanrı’nın iyiliği yalnızca günlük yaşamlarınız için değil, ebediyetiniz için de etkindir. Anımsayın, Âdem ve Havva günah işleyip dünyaya düşüş getirdikleri zaman tüm beşeriyet çaresizlik içerisinde kaldı. Herkes çok farklı yollara saptı. İnsanlar, Tanrı’nın dışında her şeye taptılar, her şeyi kendilerine ilah edinmeye başladılar. Günahın içerisinde ölü olan insan tamamen çaresizken, Tanrı, kendi seçilmişlerini kurtuluşa kavuşturdu. Yuhanna’daki şu ayete kulak verin: “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” (Yu. 3:16). Tanrı, dünyayı çok sevdi! Dünya çok acı çekse de dünyada türlü türlü sorunlar ve günahlar olsa da Rab Tanrı yine de onu sevdi ve Oğlu İsa Mesih’i günahlar uğruna feda etti. İsa Mesih, acı çekip çarmıha gerilerek kendisine ait olanların ve kendisine ait olacak olanların tüm günahlarını bağışlamıştır. Mesih, kendisine iman edecek olan herkes kurtulsun diye canını vermiştir. İşte Tanrı’nın sevgisi budur. Dolayısıyla, sizler zor duruma düştüğünüzde, Tanrı’nın antlaşma sevgisini asla unutmayın. Unutmayın ki sizler de çocuklarınız da Tanrı’nın ev halkısınız. Zira bu nedenle vaftiz oldunuz. Vaftiz, antlaşma halkı olduğunuzun kanıtıdır. Martin Luther, denenmelerle karşılaştığı zaman sürekli olarak “Ben vaftiz oldum, ben vaftiz oldum” diye kendisine hatırlatırdı. Sizler de Tanrı’nın antlaşmasını asla unutmayın ve her daim kendinize bunu anımsatın.

Bu nedenle, sevgili kardeşler, Tanrı’nın hayatlarınızdaki etkinliği yalnızca günlük yaşamınızla sınırlı değildir; O, ebediyetinizde de etkindir. Bakın Pavlus ne diyor: “Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak, herkesten çok acınacak durumdayız” (1Ko. 15:19). Umudunuz, yalnızca bu dünya için değil ebediyet için de olsun. Tanrı, size yalnızca bu dünyada değil, sonsuzluklar boyunca esenlik verecektir. Bu söylediklerim elbette Tanrı’nın bizi hep varlık ve refah içinde yaşatacağı anlamına gelmez. Zira Tanrı’nın sizin banka hesabınızı doldurmak için çalıştığını söyleyenler, yalan söylüyorlar; Kutsal Kitap böyle bir şey öğretmez. Fakat bildiğimiz şey şu ki, Rab Tanrı her daim sizin yanınızdadır ve yüreklerinize esenlik vermeye devam edecektir.

Dolayısıyla, sevgili kardeşler, yaşamlarınız tıpkı Davut gibi olduğunda ve göklerin sessiz olduğunu düşündüğünüz zaman, umudunuzu yitirmeyin. Dua etmeye ve Tanrı’ya yakarmaya devam edin. O’nun her şeyden daha güçlü olduğunu unutmayın. O’nun, sizin iyiliğiniz ve kendi yüceliği için etkin olduğunu unutmayın. Böylelikle her durumda O’na seslendiğinizde, umudunuz olur ve içsel motivasyonla O’nun ismini yüceltme arzusuna sahip olursunuz.

Kimi zaman problemlerle karşılaştığınız zaman, her şey o kadar karanlık görünür ki… ruhsal olarak, tabiri caizse, burnunuzun ucunu göremezsiniz. Beş dakika sonra, iki gün sonra, üç hafta sonra ne olacağını bilemezsiniz ve bilinmezlikler içerisinde panik yaparak bazen hatalı adımlar atabilirsiniz. Tanrı’nın gücü yerine kendi gücünüze güvenerek, yanlışlar yapabilirsiniz. Bu durumu, aslında Yunan filozof Seneca şu cümle ile özetlemiştir: “İyi talihini kötü taşıyanlar.” Kardeşler, talihinizin, yani sonunuzun iyi olacağını asla unutmayın. Tanrı’ya güvenin. Sizler, antlaşma halkısınız. Ne olursa olsun, hangi karanlık vadiden geçerseniz geçin, yine Tanrı’nın istediği olacaktır ve o istek, o irade, sizin iyiliğiniz ve O’nun yüceliği için gerçekleşecektir. Tanrı’ya güvenin; O’nun antlaşma sevgisine güvenin.

Sonuç

Sonuç olarak sevgili kardeşler, Tanrı hayatlarınızda her daim etkindir ve hem iyiliğinizi hem de kendi yüceliğini gözetmektedir. Bu gerçekle teselli bulun. Hayatlarınızdaki muhtelif sorunlar, gelip geçici olmakla beraber, sizleri gün geçtikçe daha fazla Oğul’a benzetmektedir. Unutmayın, Rab sizi mahvetmek için kurtarmadı. O, siz ebedi kurtuluşa sahip olun diye kurtardı ve her daim sizin yanınızdadır. Mezmur yazarının bir başka yerde dediği gibi, İsrail’in koruyucusu ne uyur ne uyuklar. Senin koruyucun RAB’dir, O sağ yanında sana gölgedir” (Mez. 121:4-5). O, her zaman uyanıktır ve hem günlük yaşamlarınızda hem de ebediyetiniz bağlamında etkindir. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adında. Âmin!

 

 

Dua

Ya Rab, yüce Tanrımız. Senin antlaşma sevgin için minnettarız. Sana, sen olduğun için minnettarız. Senin antlaşma sevgin olmasaydı, çoktan kaybolup gitmiştik. Ancak ya Rab, sen sevecen ve sadık Rabsin. Sadakatin için sana minnettarız. Her ne yaşarsak yaşayalım, başımıza ne gelirse gelsin, senin çizginde, uslu ve alçakgönüllü bir şekilde sana gelmemize yardımcı ol. Bizlere şükran dolu bir yürek ver ve gözlerimizi aç. İsa Mesih’in yüce ismiyle, amin!

 

Başka Sormak İstediğim Bir Şey Var...

Bize Bir Mesaj Yollayın

MESAJIN KONUSU

1 + 10 =