Hristiyan Olmanın Bedeli | Markos 9:42-50

Toğrul Salamzade tarafından

14 Mayıs 2023 (19. hafta) | İmanımızın Temelleri Vaaz Serisi, Vaazlar

 

“Kim bana iman eden bu küçüklerden birini günaha düşürürse, boynuna kocaman bir değirmen taşı geçirilip denize atılması kendisi için daha iyi olur. Eğer elin günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek elle yaşama kavuşman, iki elle sönmez ateşe, cehenneme gitmenden iyidir. Eğer ayağın günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek ayakla yaşama kavuşman, iki ayakla cehenneme atılmandan iyidir. Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Tanrı’nın Egemenliği’ne tek gözle girmen, iki gözle cehenneme atılmandan iyidir. ‘Oradakileri kemiren kurt ölmez, Yakan ateş sönmez.’ Çünkü herkes ateşle tuzlanacaktır. Tuz yararlıdır. Ama tuz tuzluluğunu yitirirse, bir daha ona nasıl tat verebilirsiniz? İçinizde tuz olsun ve birbirinizle barış içinde yaşayın!”

Giriş

Bugün okuduğumuz metin, olumlu beyanlar konusunda biraz eksiktir. Sıklıkla güzellik, yücelik, lütuf, merhamet, sevgi ve benzeri konularda okuma yapmayı tercih ederiz. Lakin Kutsal Yazıların tümü Tanrı’nın Sözü olduğundan dolayı, her bir Hristiyan hoşuna gitse de gitmese de tüm sözleri kabul etmek mecburiyetindedir. Bu pasajda İsa Mesih değirmen taşından, denizde boğulmaktan, uzuv kesmekten, cehennemden, ateşten ve işkenceden bahseder. Gelecekte, birilerinin başına çok kötü bir şeyler gelecek ve Mesih bizi bu konuda uyarıyor. “Siz de onlardan biri olmayın” diyor.

İşin özünde İsa Mesih, Hristiyan Olmanın Bedelinden söz ediyor. Evet, bu metnin özü Hristiyan Olmanın Bedelidir. İsa Mesih burada öğrencilerine, Hristiyan olmanın ne denli önemli olduğunu ve son derece ciddiye alınması gereken bir görev olduğunun altını çizmektedir. Bizler bu metni daha iyi anlamak için bu metni iki başlık altında inceleyeceğiz:

1

(1) Hristiyanlar Günahla Mücadele Etmelidir ve (2) Hristiyanlar Tanrı’ya Adanmıştırlar. O halde gelin metnimize daha yakından bakıp inceleyelim.

Başlık 1: Hristiyanlar Günahla Mücadele Etmelidir (42-48)

Post-modern çağ, kullanımda olan tüm terimleri saptırıp, kendi düşünceleri ve hissiyatlarına göre yorumlamayı sever. Günümüzde devam eden cinsiyet kargaşaları, ideolojik çekişmeler ve dini tartışmalar çerçevesinde, herkes her kavramı istediği gibi yorumlamaya başladı. İnsan ırkı olarak, yaşadığımız bu dönemde, bu çağda, her şeyi kendi istediğimiz veya hissettiğimiz şekilde yorumlamakta serbestiz. Örneğin, ben Hristiyan olmadan önce, seküler-Müslüman bir ülkede büyüyen bir deist olarak hangi dine mensup olmam gerektiğini araştırırken, Hristiyanlık konusunda çılgın şeyler duydum. Çevremde İrlanda’dan, Rusya’dan, Ukrayna’dan ve İngiltere’den gelmiş birçok insan vardı ve bunlar bana mensup oldukları dini inancı, yani Hristiyanlığı, adeta bir oyunmuş gibi anlatıyorlardı. “Hristiyan olursan, her şey serbest olur! Yalan söylemek, evlilik dışı cinsel ilişkide olmak, başkasının kuyusunu kazmak, nefret etmek, kötülük yapmak ve benzeri şeyler kesinlikle günah değil” dendi. Bana, Hristiyanlığın İslamiyet kadar sert bir inanç olmadığı öğretildi. Fakat hamdolsun ki, Tanrı beni kendisine çektikten sonra o sözlerin birer palavra olduğunu anladım. Zira bu, İsa Mesih’in günah konusundaki vurgusundan da apaçık bir biçimde belli oluyor.

Rabbimiz İsa Mesih, günahın ciddiyetine değinirken, çok sert ve keskin bir dille değiniyor. İsa’nın kullandığı dil nasihat veya öneri içeren bir dil değildir. İsa, son derece keskin bir biçimde çizgilerini çiziyor. Bağlama bakacak olursanız, burada önemli sayılabilecek bir detay var. Markos 9:33-36 ayetleri arasında İsa, çocuklardan bahsediyor. Havariler arasında kimin en üstün olduğuna ilişkin çıkan tartışmada, İsa bir çocuğu kullanarak örnek gösteriyor. “Küçük bir çocuğu alıp orta yere dikti, sonra onu kucağına alarak onlara şöyle dedi: ‘Böyle bir çocuğu benim

2

adım uğruna kabul eden, beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni değil, beni göndereni kabul etmiş olur’” (9:36).

Havarileri kimin en büyük veya en önemli olduğunu tartışırlarken, İsa Mesih bir çocuğu örnek göstererek bu sözleri söylemiştir. Bunu daha iyi anlayabilmek için Orta Doğu kültürünü bilmek gerekir. Orta Doğuda, zengin bir adamın veya bir mafya liderinin veya önemli bir şahsiyetin arkadaşı olmak, son derece önemlidir. Bunun iki getirisi var: birincisi, tüm işleriniz hızlıca görülür ve ikincisi de itibar kazanırsınız. İsa’nın havarilerinin de itibar peşinde oldukları bariz! Ancak İsa, Tanrı’nın gözünde böyle bir ayrımın olmadığını, yani Tanrı’nın kendisine ait olan herkesi çok sevdiği ve önemsediğini göstermek için bunu yaptı. Çocuklar, Victoria İngiltere’sinde olduğu gibi Orta Doğuda da hep küçümsenirlerdi. Büyükler masada yemek yerken, çocuklar başka bir yerde, yemek yerlerdi. Çocuklar fiziken oradalardı ancak sesleri çıkmazdı.

Hal böyleyken, Rabbimiz İsa Mesih çocukları öne çıkararak, Tanrı’nın, kendisine ait her bir kişiye –yaşı fark etmeksizin- değer verdiğini ve önemsediğini gösterdi.

İsa Mesih muhtemelen lafını bitirmemişken, Yuhanna’nın araya girip soru sorması yine Orta Doğu kalıplarından birisidir. Sırayla konuşmak, önce karşısındaki kişinin sözünü bitirmesini beklemek ve benzeri tutumlar, Orta Doğuda günümüzde de eksiktir. Böylelikle Yuhanna, 38.ayette araya giriyor ve İsa’nın adını kullanarak mucize yapanları hedef gösterip yakınıyor. İsa ise ona gerekli cevabı verip, 42.ayette yeniden çocuklarla ilgili konuya kaldığı yerden devam ediyor: “Kim bana iman eden bu küçüklerden birini günaha düşürürse, boynuna kocaman bir değirmen taşı geçirilip denize atılması kendisi için daha iyi olur” (9:42). Burada İsa olumsuz bir cümle kurarak, günahın öneminden ve Tanrı halkına karşı olan sorumluluktan söz ediyor. Kim olursa olsun, görevi, mesleği, yaşı ve diğer hususiyetleri ne olursa olsun, Hristiyanlar,

3

kardeşlerine karşı duyarlı olmalı ve onları günaha düşürmemek veya sendeletmemek için dikkatli olmalıdırlar.

Sevgili kardeşler, bu durumun ne denli önemli olduğunun farkında mısınız? Kardeşlerinize karşı duyalı mısınız? İşlemiş olduğunuz günahı küçümsüyor ve kardeşinizin sendelemesine sebep oluyor musunuz? Yoksa Rabbimizin buyurduğu gibi hem kendinize hem de kardeşinize dikkat mi ediyorsunuz?

Derken, Rab İsa Mesih burada durmuyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Eğer elin günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek elle yaşama kavuşman, iki elle sönmez ateşe, cehenneme gitmenden iyidir. Eğer ayağın günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek ayakla yaşama kavuşman, iki ayakla cehenneme atılmandan iyidir. Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Tanrı’nın Egemenliği’ne tek gözle girmen, iki gözle cehenneme atılmandan iyidir. ‘Oradakileri kemiren kurt ölmez, Yakan ateş sönmez’” (9:43-48).

İlk olarak Mesih, günah konusunda kardeşini günaha düşürmek konusunda bir uyarıda bulunuyor, sonrasında da ise hemen günahın ne denli ciddi bir şey olduğunu vurguluyor. İsa, günahın ne denli korkunç, iğrenç, berbat bir şey olduğunu daha iyi ifade etmek için daha nasıl bir cümle kurmalıydı, bilmiyorum. Ancak günahın korkunç derecede iğrenç, murdar ve dehşet verici bir şey olduğunu vurgulamak için insanın günlük olarak kullandığı şeyden yola çıkarak bir betimleme yapıyor. Günlük olarak her bir insan elini, gözünü ve ayağını kullanır. Çay veya kahve içerken ellerimizi kullanırız, kitap veya gazete okurken gözlerimizi kullanırız, bir yerden bir yere yürürken ayaklarımızı kullanırız. Tüm bu bedensel uzuvlar Tanrı tarafından bizlere verilmiş birer lütuftur. Lakin ilk atamız Âdem günaha düştüğü için bedenlerimizin tüm uzuvları da tıpkı zihnimiz ve arzularımız gibi yozlaştı! İnsanın yüreğindeki kötü arzular, bedensel uzuvlarla dışa vuruluyor. Günaha aracılık eden uzuvların, vay haline!

4

Sevgili kardeşler, Rabbimiz İsa Mesih bu konuda son derece net ve anlaşılır biçimde konuşuyor. Eğer ki günahın yıkıcılığı, murdarlığı ve iğrençliği uzuvlarınıza bulaştıysa, onları kesip atın! Kuşkusuz Rabbimizin burada kastettiği literal bir anlam değildir. Rabbimiz burada günahın ne denli murdar olduğunu ve ondan nasıl kaçmamız gerektiğini açıklıyor! Bunları anlamak her zaman kolay olmayabilir. Kolay olmamasının sebebi, Westminster Kısa Katekizmindeki ilk sorunun cevabını yeterince özümsemediğimizden kaynaklanabilir: “İnsanın başlıca amacı Tanrı’yı yüceltmek ve O’ndan sonsuza dek zevk almaktır.” Başlıca amaç O’nu yüceltmek olduğuna göre ve günah da O’nu yücelmemize bir engel teşkil ettiğine göre, makul olan tek seçenek her ne pahasına olursa olsun o günahtan kurtulmaktır! Evet, her ne pahasına olursa olsun! O günahlar gözlerinle seyrettiğin şeyler mi? Seyretme! Bu belki bir haset olabilir, belki de bir zina. O günahlar ellerinle dokunduğun şeyler mi? Dokunma! Hırsızlık bu günahlardan birisi olabilir çünkü hırsızlık yapmak için genellikle ellerimizi kullanmak zorunda kalırız. O günahlar ayaklarınızla işlediğiniz günahlar mıdır? O zaman ayaklarınızı günaha aracılık için kullanmayın. Belki gitmemeniz gereken bir yere gidiyorsunuzdur, o yerden uzak durun. Süleyman, bu konuda çok kez uyarıda bulundu; dikkatli olun, günah işlemeyin!

Sevgili kardeşler, günahın ne denli ciddi ve murdar bir şey olduğunun farkında mısınız? Sizler, size verilmiş olan Hristiyan özgürlüğünü iyiye kullanıyor musunuz? Yoksa Tanrı tarafından verilmiş olan özgürlüğü ve lütfu kötülük etmek, günah işlemek için mi kullanıyorsunuz? Unutmayın ki, bu dünyadaki amacınız, Tanrı’yı yüceltmektir. Unutmayın ki bu dünyadaki amacınız O’ndan zevk almaktır.

Benzetme

Tasavvur edin ki eşiniz evde çok hasta. Siz ona ilaçlar veriyor ve iyileştirmeye gayret ediyorsunuz, onun için dualar ediyorsunuz ancak eşinizin durumu daha da kötüye gidiyor ve iyileşmesi için muhakkak hastaneye götürülmesi lazım ancak en yakın

5

hastane sizin evinizden çok uzakta! Tam evden çıkıp arabanıza bindiğiniz sırada, arabanızın arıza verdiğini fark ettiniz. Arabanız da çalışmıyor! Eşiniz hasta, acilen hastaneye götürülmesi lazım ve üstelik araba da çalışmıyor. Bu durumda acilen taksi çağırmanız gerekecek. Emin olun, eğer siz eşinizi seviyorsanız, onun canı için endişeleniyor ve onun sağlığını ciddiye alıyorsanız, taksiye ödeyeceğiniz para umurunuzda olmayacak. Taksi şoförü sizden 1000 TL istese bile, eşinizin sağlığı tüm paralardan daha önemli olduğu için ödemeyi yapıp hastaneye koşarsınız. Yolda adamla pazarlık etmezsiniz veya uygun fiyatlı bir kaportacı bulup, eşiniz can çekişirken arabanızı yaptırmaya çalışmazsınız. O an elinizde avucunuzda ne varsa hepsini verir ve eşinizi hastaneye yetiştirirsiniz!

İşte Mesih’in kastettiği fedakârlık, Mesih’in kastettiği gözü-kararmışlık tam olarak budur. Eğer amacınız gerçekten de Tanrı’yı yüceltmek ve O’ndan zevk almaksa, günaha karşı sağlam bir biçimde mücadele edeceksiniz. Eğer gerçekten Rabbin sözünü önemsiyorsanız, yani Hristiyan iseniz, günaha karşı canla başla mücadele edeceksiniz. Sizler günaha karşı, yeterli kadar mücadele ediyor musunuz? Ediyorsanız, ne mutlu size!

Başlık 2: Hristiyanlar Tanrı’ya Adanmıştırlar (49-50)

Evet, Hristiyanlar, günaha karşı canla-başla mücadele etmelidirler çünkü içlerindeki Kutsal Ruh bu konuda onları teşvik eder. Bu hakikat de bizi ikinci noktamıza getiriyor: Hristiyanlar, Tanrı’ya Adanmıştırlar.

İsa Mesih’in 49.ayette kullanmış olduğu “Çünkü herkes ateşle tuzlanacaktır” ifadesi ilginç olmakla birlikte, direkt olarak Eski Antlaşma’yı referans göstermektedir: “Bütün tahıl sunularını tuzlayacaksınız. Tanrı’nın sizinle yaptığı antlaşmayı simgeleyen tuzu tahıl sunularından hiç eksik etmeyeceksiniz. Bütün sunulara tuz katacaksınız” (Lev. 2:13) ve “Bunları RAB’bin önüne getireceksin. Kâhinler üzerlerine tuz serpip yakmalık sunu olarak RAB’be sunacaklar” (Hez. 43:24). 6

Kuşkusuz buradaki ifadeler, kurbanla ilgilidir. Eğer 50.ayeti okursanız, İsa’nın ana fikrinin “barış içinde yaşamak” olduğunu görürsünüz. Temel ilke, büyüklük kavgasına girerek kimin üstün veya kimin ast olacağı değildir. Asıl mesele Mesih’in öğrencisi olmaktır.

Bedenin uzuvları günaha sürüklüyorsa hem onlarla hem de günahlı arzularla mücadele etmek iyidir; çünkü Hristiyan’ın asıl amacı Tanrı’ya adanmaktır. Kutsal Kitap’ta tuz ve ateş sıkça kullanılan terimlerdendir ve genellikle kurban, adanma, arınma, temizlenme ile ilgilidir. Mesih İsa günahın uzuvlardaki dışavurumundan bahsettikten sonra şimdi de insanın bütün varlığından söz ediyor. Ayette sözünü ettiği tuz, ellerde, gözlerde ve ayaklarda değil, ancak bedenin tümünde etkindir.

Hristiyanlar bütün yaşamlarıyla Tanrı’ya adanmalıdırlar. Kimi yorumcular buradaki ifadelerin zulüm ve acı anlamına geldiğini, yani Hristiyanların acı çekeceğini ve bu acılar vasıtasıyla arınacaklarını düşünmektedirler. Ben bu görüşe katılıyorum. Hristiyan yaşamı çok hoş ve güzel deneyimlerle dolu olsa da madalyonun öbür yanı, acılarla doludur. Tanrı’nın sevgisi, lütfu ve merhameti gibi meseleler cezbedicidir ve bu tarz konuları duymak, dinlemek ve vaaz etmek çok güzeldir. Ancak öte yandan her bir Hristiyan acı çekmeye de davet edilmiştir. Pavlus’un Romalılar mektubundaki bu sözü konuya daha iyi açıklık getiriyor: “Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur. Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin” (Rom. 12:1-2).

Hristiyanlar, bu dünyanın tersini yaparak, bu dünyanın günahının farkında olup, Mesih’e adanmalıdırlar. Hristiyanlar, son nefeslerini verinceye kadar bu dünyanın günahlı düzenine karşı mücadele etmelidirler çünkü bu görev için çağrıldılar. Kurban olarak sunulmak, yalnızca bedenimizi değil ancak tüm varlığımızı kapsamaktadır. Düşüncelerimiz kurban olarak

7

sunulmalı çünkü içi günah doludur. Bedenimiz kurban olarak sunulmalı, çünkü yürekten gelen günahlı arzuları yansıtır. Yüreğimiz kurban olarak sunulmalıdır çünkü tüm kötülükler yürekten kaynaklanır.

Hayatımızın her alanı kurban olarak sunulmalıdır. İş hayatımız, aşk hayatımız, siyasi düşüncelerimiz, toplumsal ahlaki fikirlerimiz… bu listeyi daha da uzatabiliriz. Özet olarak Rab sizleri acılarla, terbiye ile yani ateşle tuzlamak, kutsallaştırmak istiyor ve sizi kutsallığa davet ediyor.

Öte yandan 50.ayette Rabbimizin söylediği şey ciddi bir uyarıdır. Rab İsa, Yahudilerin “Dünya tuzsuz yaşayamaz” sözünü kullanarak, Hristiyanların bu karakteristik özelliği konusunda sağlam durmalarını buyuruyor. Eğer bir Hristiyan, günahla mücadele etmeyi bırakır veya bu mücadeleyi, hayatını kurban olarak sunmak haricinde herhangi başka bir amaçla yaparsa, tuz tadını yitirmiş olur. Buradaki niyet de son derece önemlidir.

Niçin acı çekiyorsunuz? Tanrı’yı hoşnut kılmak için mi yoksa acı çekerek kendinizi kutsal zannedip mutlu olmak için mi? Günahla mücadeledeki motivasyonunuz nedir? Motivasyon kaynağınız günahın murdarlığı ve Tanrı’nın kutsallığı mıdır yoksa çevrenize iyi ve kutsal görünmek midir? Ferisilerin amacı kuşkusuz ikincisiydi ve İsa onları azarladı. Dışı temizlenen içi pis kalmaya devam eden bardaklar gibi yaşamayı mı tercih ediyorsunuz? Westminster Kısa Katekizmindeki tanımı unutmayın, “Günah, Tanrı’nın yasasına uymama arzusuna sahip olmak veya ona baş kaldırmaktır” (14.soru). Günah yalnızca bedensel değil, aynı zamanda içseldir. “Yasaya uymama arzusuna sahip olmak,” Kelamda öğretilen her şeye zıttır. Peki bugün sizler, kendinizi kurban olarak sunuyor musunuz?

8

Mesih Kurbandır!

Fakat Tanrı’nın size iyi bir haberi var! Tüm bu gerçekleri öğreten Mesih, kendisini gerçekten kurban olarak sunmuştur. Mesih, düşmüş insan kurtuluşa kavuşsun diye bu dünyaya gelmiş, günahsız bir biçimde yaşamış ve canını kendisine ait olanlar uğruna feda etmiştir. İsa Mesih, kusursuz bir yaşam sürmüştür. “Dediğimi yap, yaptığımı yapma” sözü O’nun için geçerli değildir. O, bizim yerimize Tanrı’nın Yasasını yerine getirmiş ve bizlere kendi doğruluğunu isnat etmiştir. Bugün belki günahla mücadele ediyorsunuzdur, belki hayatınızda korkunç bir denenme var ve çıkış yolunu bilmiyorsunuzdur. Buna üzülmeyin ve teşvikinizi kırmayın çünkü İsa sizi tanıyor, İsa sizi seviyor. Günah işlememiş olan Mesih, günahın ne olduğunu ve ne kadar iğrenç bir şey olduğunu biliyordu ve bunu çarmıhta tattı. Çarmıhta, bizim tüm itaatsizliğimiz, tüm cezamız ve tüm lanetimiz O’nun üzerine indi. O tutsak oldu ki bizler özgür olalım. Sevgili kardeşler, bu güzel haberi kendinize her daim anımsatın.

Sonuç

Sonuç olarak sevgili kardeşler, Hristiyan olmayı post-modern fikir ve felsefelerden değil, bizzat Rabbimizden öğrenmeyi tercih ediyoruz. Rabbimiz Hristiyan olmanın öneminden, güzelliğinden ve aynı zamanda zorluklarından da bahsetmiştir. Hristiyan yaşamı mücadele dolu bir yaşamdır. Hristiyan yaşamı günahla mücadele ve teslimiyet yaşamıdır. Günahı öldürüp Tanrımıza tüm varlığımızla teslim olursak, ne mutlu bize.

Bu saatten sonraki yaşamlarınız kutsallığı arzulama, kurban olmayı gayret etme ve günahla ölümüne mücadele yaşamı olsun. Bu ilkeler, başlıca amacımızın ilkeleridir. O’na iman eden herkes bu ilkelere sahip olmalıdır çünkü yalnızca O’nun Ruhunun hayatlarınızdaki uygulaması vasıtasıyla O’ndan zevk alabilirsiniz. O’nu övün, O’nu yüceltin, günahtan nefret edin ve kutsallığın ardınca koşun. Sözlerimi şu İbraniler ve Yahuda mektuplarındaki şu iki ayetle tamamlamak istiyorum: “Herkesle barış içinde yaşamaya, kutsal olmaya gayret edin. 9

Kutsallığa sahip olmadan kimse Rab’bi göremeyecek” (İbr. 12:14); “Kimini ateşten çekip kurtarın. Kimine de korkuyla merhamet edin. Ama günahlı bir bedenin lekelediği giysiden bile tiksinin” (Yah. 1:23).

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un isminde. Âmin.

Dua

Ya Rab, evreni yaratan Tanrı. Hayatlarımızda olduğun için sana minnettarız. Hayatlarımızda senin etkinliğini daha fazla görmek ve eksik, kusurlu olduğumuz alanlarda değişmek, gelişmek istiyoruz. Senin isteğinin kutsallık olduğunu biliyoruz ancak bunu tek başımıza beceremeyiz. Bize yardım et, elimizden tut. Günahla mücadele konusunda bizleri eğit. Sana şimdiden bunun için teşekkür ediyoruz. Mesih’in kutsal isminde, Âmin.